Kültür
Giriş Tarihi : 30-06-2019 12:30   Güncelleme : 30-06-2019 12:30

Evrim Teorisi - Tekâmül nazariyesi darwin patentli midir?

​Aralık 1831 tarihinde İngiliz kraliyet donanmasına ait “HMS Beagles” adlı gemi ile Güney Amerika yolculuğuna çıkan bir tabiat bilimci-biyolog, “insanlık tarihine ışık tutacak” yepyeni fikirlerle ülkesine geri dönmüştü. Adı Charles Darwin’di.

Evrim Teorisi - Tekâmül nazariyesi darwin patentli midir?

Araştırmalarını “Türlerin Kökeni” adlı eserinde müşahhaslaştıran Darwin, bu çalışmalarına neredeyse tüm hayatını vakfetmiştir. Evrim Teorisi denince akla daima Charles Darwin ismi gelmektedir ilk önce. Darwin’in Evrim Teorisi’ne katkısı, teori üzerine yaptığı çalışmalar tabiî ki inkâr edilemez; ne var ki bilindiğinin aksine, Evrim Teorisi’ni ortaya atan ve bu konuda çalışmalar yapmış ne ilk, ne de tek bilim adamıdır Charles Darwin. Mevzuya vakıf az sayıda insanın bildiği bu gerçek, genel insanlık coğrafyasında ya hiç bilinmez yahut böyle bilinir.

Peki işin aslı bu mudur? Tabiî ki hayır. İslâm dünyasında araştırma konusu yapılması dahi abesmiş gibi bir tavır takınılır nedense. Neden öyle olduğu az çok bellidir aslında. Bu görüşün sebebini kısaca formüle edecek olursak, karşımıza şöyle bir matematikî denklem çıkar: Evrim Teorisi + Ateizm + Marksizm = Allah’ı, dolayısıyla yaradılış gerçeğini yok sayan bir sistemin parçasıymış gibi görülüyor yahut gösteriliyor.

Peki hakikat bu mudur? İslâm’ın Evrim Teorisi’ne bakışı nedir? İslâm âlimlerinin bu mevzuda çalışmaları, fikirleri mevcud mudur?

Öncelikle, yüce dinimiz İslâm’ın, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerîm ve Peygamber Efendimizin ilim hakkındaki görüşleri malûmken, bir Müslümanın vazifesi, bu ve bunun gibi mevzuları direkt reddetmek değil, aksine üzerinde çalışmak, bu tür görüşleri ilim tabanındaki verilerden yola çıkarak İslâmî bir bakış açısıyla tefekkür etmek ve sonuca ulaşmak olmalıdır düşüncesindeyiz. Yazımızda bu ve benzeri sorulara cevablar vermeye çalışacağız.

“Muhakkak ki Allah, her şeyi en iyi bilendir.” mealindeki âyet hikmetince, doğruysa Allah’tan, yanlışsa nefsimden ve şeytandandır diyerek, yazımıza devam edelim…

Evrim Teorisi üzerine konuşmadan önce, “Evrim Teorisi”nin tarihî gelişimine bir göz atmakta fayda var:

I- ANTİK ÇAĞLARDA ‘EVRİM TEORİSİ’

Antik Yunanda birçok felsefeci, evrim nazariyesine benzetilen ve bugünkü evrimcilerin “öncü” kabul ettiği fikirler ortaya atmışlardır. Bunlar arasında özellikle iki isim öne çıkıyor: Miletli Anaksimandros (M.Ö. 610-546) ve Sicilyalı Empedokles (M.Ö. 490-430). ‘‘Anaksimandros’a göre insanlar önceleri balıkların arasında oluşmuş ve kendilerine bakacak hâle geldiklerinde karaya çıkmışlardır.” [1]

“Anaksimandros’un “İnsan balıktan gelir; çünkü balığın kökeni insanlarınkinden daha kolay açıklanabilmektedir” dediği söylenir. Bu bakımdan Evrim Teorisi’nin öncülerinden olduğu düşünülür.” [2]

Burada kendisinden iktibas yaptığımız yazarımızın şu görüşlerine de yer vermeden geçemeyeceğiz; zira Ali Ekmel Bilir, Anaksimandros’u evrimci düşüncenin dışında, farklı bir bakış açısından değerlendirmiş ki, Yunan filozoflarının görüşlerine bir de bu açıdan bakmak, İslâm görüşüyle bağdaştırmaya çalışmak önemli bir bakış açısı kazandırır bizlere. Şöyle diyor yazarımız:

– “… Anaksimandros ustayı “ilkel bir düşünür” gibi görmeyiniz… Apeiron, kelime karşılığı olarak her ne kadar “sınırsız” ise de, mânâ olarak “sonsuz”dur; zamana göre ezel ve ebed diye ikiye ayırdığımız, ama gerçekte bir olan sonsuz… Ezelde suda yaşadı insan… Suda öğrendi iyiyi ve kötüyü; suda gösterdi kendini… “Öğrenmek hatırlamaktır” var ya hani; işte bu ezel hâlinden hatırlamaktır… Her şey suda başladı. Balık karnında mı bilinmez… Ama balık karnı İslâm tasavvufunda olsun, Hint mistisizminde olsun, bazı Kızılderili efsanelerinde olsun vurgulu bir kavramdır. Hakikatini söyleyemiyoruz: Muhtemelen ana karnındaki suda yüzen cenin misali…” [3]

Empedokles… “Kök” kavramını ilk kez ortaya atan bu düşünüre gelince, canlıların kendilerini en fazla uyum sağlayacak şekilde organize ederek hayatta kaldıkları ve sonraki döllerin bunu sürdürerek giderek değiştiği tezini ileri sürerek, Darwin’in “tabiî ıstıfâ” (selection naturelle) kanununun bir benzerini öne sürmüştür. [4]

Antik Çin’de, Milattan Önce 4. yüzyılda yaşayan Taoist düşünür Zhuangzi (Chuang Tzu) gibi Çinli düşünürlerin de, biyolojik türlerin değişimiyle ilgili fikirler ortaya attıkları söylenir. İngiliz bilim adamı Joseph Needham’a göre Taoizm, biyolojik türlerin değişmezliğini açıkça reddeder ve Taoist düşünürler, türlerin farklılaşan çevrelere tepki olarak farklılaşım geliştirdiklerine dair tartışmalarda bulunmuşlardır. Taoizm, Batı düşüncesinin daha durağan klasik tabiat görüşünün aksine; insanı, tabiatı ve cenneti “Tao” olarak bilinen, var olan bir “daimî dönüşüm” olarak ele alır.

Dördüncü yüzyılda yaşamış psikopos ve teolog Aurelius Augustinus ise hayat biçimlerinin zaman içerisinde yavaşça değiştiğini düşünmüş ve bir tür evrim fikrini ortaya atmıştır.

II – İSLÂM TARİHİNDE ‘EVRİM TEORİSİ – TEKÂMÜL NAZARİYESİ’

İslâm alimlerinin bahsettiği “Evrim”i anlamak için evrim terminolojisini iyi tahlil etmek gerekir. Şimdi bu kavramlara kısaca bir göz atalım.

Evrim Terminolojisi [5]

Evrim mevzuunda, aynı kelimenin farklı kimseler tarafından farklı mânâlarda kullanılması hâlinde, karşılıklı ithamların ötesinde bir sonuca varmak mümkün olmayacaktır. Evrimin karşılığı olarak kullanılan ve fakat değişik mefhumları ifade eden kelimelerden bazıları şunlardır:

Tekâmül: Tekâmül kelimesi, teorik anlamda evrim kavramının tam karşılığı değildir. Çünkü tekâmül, bir canlının kendi iç bünyesindeki değişikliklerle belirli bir seviyeye ulaşması, kemâle ermesidir. Meselâ elma çekirdeği tekâmül eder, elma ağacı hâline gelir. Tek hücreden ibaret olan zigot tekâmül ederek Allah’ın izniyle yetişkin bir insan olur.

Biyolojide bir canlının embriyodan itibaren olgun hâle gelinceye kadar geçirdiği safhalara “ontojeni” denir. Tekâmül bunun yerine kullanılmalıdır. Bir canlının ilk yaratılışından itibaren günümüze kadar geçirdiği farzedilen ve ilmî tahkikle açıklanmaya çalışılan ve henüz nazariye olmaktan ileriye gidemeyen safhalara da “filojeni” denir. Evrim de bunun karşılığı olarak alınmalıdır.

Bu mânâda kâinattaki bütün varlıklar tekâmül kanununa tâbidir.

İstihâle: Evrim meselesinin münakaşa sahasına geçmesinden sonra bu polemiğe temas eden İslâm âlimleri, istihâle kelimesini kullanmayı tercih etmişlerdir. Daha önceki âlimler de bu kelimeyi kullanmışlarsa da, onların bu kelimeye yükledikleri mânâ ile evrim kelimesinin ifade ettiği mânâ arasında hiç bir irtibat yoktur. Esasen evrim yeni bir mefhum olduğu için Arabça’da tam oturmuş bir karşılığı yoktur. Bu sahadaki bazı otoriteler, evrimin tam karşılığı olarak “tatavvur” kelimesinin kullanılabileceğini ileri sürerler. Nitekim Arabça lügat “el-Müncid”in Darwin maddesinde bu teori, “Tatavvur teorisi” olarak adlandırılmıştır.

Netice olarak şu kesinlikle söylenebilir ki, tekâmül ve istihâle kelimeleri, evrim mefhumunu tam karşılamamaktadır. Bu ıstılahların tam oturmamış olmasını, evrim teorisinin yeniliğinden başka, teoriye yapılan tâlî ilavelerle kazandığı farklı mânâda aramak gerekir.

Tahavvül: Bu konuda yanlış değerlendirmelere sebeb olan kelimelerden biri de tahavvüldür. Bunun ifade ettiği mânâ da “evrim” kelimesiyle karşılanmaya çalışılmaktadır. Tahavvül kelimesinin yerine de “evrim”in kullanılması mümkün değildir. Çünkü, tahavvülle izah edilmeye çalışılan, atom veya moleküllerin bir mertebeden başka bir mertebeye geçişidir.

El-Câhız, İhsan-üs-Safa, İbn-i Miskeveyh, Nizam-i Aruzi Semerkandî, Nasır-ı Tusî, Muhammed Kazvinî, İbn-i Haldun, Kınalızade Ali Efendi, Abdü’l-Kadir-i Bidil gibi isimlerin de “Tekâmül Nazariyesi”nden dolaylı şekilde bahsettikleri düşünülmektedir. 940-1030 yılları arasında İran’ın Rey şehrinde yaşamış İbn Miskeveyh’in “El-Fevzü’l-Asgar” adlı eserinde; evrimleşmeyi, Darwin’den 850 yıl önce incelediği görülmektedir. Bunun yanında, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi Darwinist anlamda evrimci olamayacak şahsiyetlerin kaleme aldığı birtakım bahisler de evrim teorisine yorulmaktadır:

– “Allah’ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur (ateş, hava, su ve toprak) birbirlerine karışır ve birleşir. Bu karışım ve birleşmeden önce madenler meydana gelir. Bundan da bitkiler, maden ve bitkilerin birleşmesinden de hayvanlar meydana gelir ve hayvan soyu kemâlini, en uygun şeklini bulunca insan hâsıl olur.” (Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme).

Şunu belirtmekte fayda var ki, İslâm dünyasındaki âlimlerin çoğunluğu evrimi bir istihâle yâni dönüşüm olarak görmüştür. Günümüzdeki birçok araştırmacı bundan kastın “İnsan-ı Kâmil” meselesi olduğu kanaatindedir ve bunu tasavvufla alâkalandırır.

Netice itibariyle bizim nazarımızda bu tesbitlerin kıymeti, şu veya bu çıkarımda bulunulmasından ziyade, Charles Darwin’den yüzyıllar önce “Evrim Teorisi”nin üzerinde durduğu bahisler üzerinde İslâm dünyasının da durduğu ve şu veya bu bakımdan benzer hipotezler ürettiğidir. Ne var ki hiçbirinin çalışmaları Charles Darwin’inki kadar kapsamlı değildir.

İslâm medeniyetinin bu çerçevedeki hipotezleri destekleyen tecrübî ve teferruatlı örneklerle zenginleştirilmiş kapsamlı teorileri veya teoriler bütünü olarak sistemi o dönemde mevcud olmadığı için, bu gibi çalışmalar, çok önceden İslâm âlimleri tarafından bulunmuş olsa da, Avrupalı bilim adamları tarafından bulunduğu intibaı oluşmaktadır.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu bu konuyla alakalı bakın ne söylüyor:

– «“Teferruatı gösteren asıl” davası; asıl kof, ama teferruat müthiş zengin ve aslın ucuzluğu ve kolaylığı ile bu göze hitab ediş, kolayından kabulü sağlıyor. Üstelik başka da yok!» [6].

Son vurguya dikkat! : “Üstelik başka da yok!”

III – 18-19. YÜZYILLARDA ‘EVRİM TEORİSİ – TEKÂMÜL NAZARİYESİ’

Yazımızın başında, Evrim teorisinin aslında sadece Charles Darwin’le anılmaması gerektiğini, bu konuda başka bilim adamlarının da çalışmalar yaptığını belirtmiştik. Evet, çağdaşı olan birkaçı var ki evrim teorisini ondan daha önce buldukları hâlde -tabiî ki ufak tefek teknik farklılıklar olmakla birlikte- teferruat zenginliği bakımından olsa gerek Charles Darwin’in isminin ön plana çıktığını görmekteyiz.

Bu isimlerden ilki, Erasmus Darwin’dir. “Erasmus Darwin (1731-1802), ‘Evrim Teorisi’ ile adı özdeşleşmiş olan Charles Darwin’in dedesidir ve eserlerinde, torunundan önce canlıların evrim geçirdiğini savunmuştur.” [7]

Erasmus Darwin, 1794 yılında yazdığı “Zoonomia”da evrimle ilgili görüşlerine yer veriyordu. Fakat torunu Charles Darwin’den farklı olarak, bu görüşlerini Kitab-ı Mukaddes’ten iktibaslar yaparak, adeta görüşlerinin İncil’e muhalif olmadığını isbatlamaya çalışıyordu.

Erasmus Darwin’den sonra ise, bu konuda çalışma yapan bilim adamı Jean-Baptiste Lamarck olmuştur. Fransız tabiat bilimcisi Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829), 1802 yılında “Canlıların Yapısı Üzerine Araştırmalar” eserinde işlediği evrim düşüncesini, 1809’da yayınlanan “Zooloji Felsefesi” adlı eserinde geliştirmiş ve 1815-1822 yılları arasında ortaya çıkan “Omurgasız Hayvanlar Tabiat Tarihi” isimli 7 ciltlik eserinin önsözünde, sonradan “Lamarck’çılık” adıyla anılan kavramın yasalarını açıklamıştır.

Lamarck’ın evrim görüşü de, tıpkı Erasmus Darwin gibi, Tanrı’yı reddetmek yerine kutsal metinlerden iktibaslarla teorisini, daha doğrusu hipotezini desteklemeyi öngörüyordu. Bu iki bilim adamının görüşleri birbirine o kadar yakındı ki, “acaba birisi öbüründen iktibas mı yaptı?” sorusu geliyordu akıllara; ancak bilim tarihçilerinin bu konudaki görüşleri, bu iki bilim adamının hipotezlerinin birbirinden bağımsız, ancak neredeyse aynı olduğu yönünde olmuştur. Bu düşüncenin sebebi, Erasmus Darwin’in Fizik alanında çalışması ve evrimle ilgili hipotezine bir biyolog-tabiat bilimcisi olan Lamarck kadar teferruatlı yer vermemesi ve çeşitli yayınlarının olmamasıdır. Oysa ki Lamarck, Evrim teorisi hakkında, yukarıda da bahsettiğimiz ciddi sayıdaki çalışma ve eserin sahibidir.

Lamarck’ın teorisine muhalefet eden isim olarak Georges Cuvier’i (1769-1832) görmekteyiz ki, kendisi de evrim teorisini değişik bir bakış açısıyla ele alır. 18 ve 19. yüzyıllardaki Evrimcileri ve teorilerini genel anlamda değerlendirmek, evrime bakışımıza bir nebze daha olsun ışık tutacaktır.

18-19. Yüzyıllardaki Evrim Teorileri [8]

Katastrofizm (Kıyamet Nazariyesi): Paleontoloji’yi büyük çapta geliştiren Fransız anatomist Georges Cuvier (1769-1832) tarafından ileri sürülen ve katmanlar arasındaki her bir sınırın, zaman olarak, sel baskınları ve kuraklık gibi felaketlere karşılık geldiğini ve o dönemde yaşayan türlerin çoğunun ortadan kalkmış olduğunu savunan hipotezdir. Ancak katastrofizmde olaylar birbirine evrim ilgisi içinde bağlı değildir (George Cuvier katmanları incelerken, her katmandaki fosilin bir üstteki katmandaki fosil ile uyuşmadığını görmezden gelir); bu katmanlaşmaların sebebi teolojik bir temele bağlanır. Yâni bu felaketler Nuh Tufanı gibi Tanrı’nın bir cezası gibi görülür.

Lamarckizm (Lamarck’ın Evrim Nazariyesi): Lamarck tarafından canlı türlerin değişimine ilişkin olarak ortaya atılan faraziye. Bu faraziyeye göre, Lamarck, çevredeki yavaş değişikliklerin canlılarda yeni ihtiyaçlar doğurduğunu, bu ihtiyaçlar sonucunda canlıların hareketlerinin bedenlerinde değişiklikler oluşturduğunu ve bu değişikliklerin sonraki nesillere aktarıldığını söyler. Kullanılan organlar sinir sıvısından daha çok faydalanıp gelişiyor, buna karşılık kullanılmayan organlar köreliyor. Mendel’in ve Weismann’ın çalışmaları, Lamarck’ın Evrim Teorisi’nin kalbi olan “sonradan kazanılan özelliklerin aktarılması” fikrinin yanlışlığını gösterdi ve Lamarck’ın sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabildiğini göstermek için yapılan tüm tecrübeler sonuç vermedi. Bu teori günümüzde geçerli değildir.

Darwinizm (Darwin’in Evrim Nazariyesi): Darwin, Lamarck’tan 50 yıl sonra ‘Türlerin Kökeni’ adlı eserini (1859) yazdıktan sonra, Lamarck’ın görüşleri yeni formatlarla savunulmaya devam edilmiş ve Darwin de sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabileceğini düşünmüş olsa da bu mekanizma, onun teorisinde, Lamarck’ta olduğu kadar önemli değildir. Lamarck’ın anlatımında çevrenin yol açtığı değişiklikler öncedir, bunlar canlıdaki değişime sebeb olur. Darwin’de ise rastgele varyasyonlar önce vardır, tabiatın düzenleyici etkisi olan tabiî seleksiyon sonra devreye girer.

Modern Sentetik Teori: Darwin’in Evrim Nazariyesi ile Mendel’in ırsiyet nazariyesini, modern moleküler biyoloji ve matematikî popülasyon genetiği ışığında birleştiren modern evrim nazariyesinin adıdır. Modern sentezin ana katkısı, ırsiyetin ve dolayısıyla evrimin temel birimi olan genler üzerine yeni edinilen bilgilerle evrimin mekanizması, yâni tabiî seleksiyon arasındaki bağlantıyı kurmuş olmasıdır. Modern sentezin dayandığı genel bulgular, 1930 ve 1940’larda ortaya çıkan ve bugün kısmen DNA kopyalanması sırasındaki hatalarla oluştuğu bilinen mutasyon ve rekombinasyondur. Bunların dışında modern sentez, gen havuzunun genetik kayma ve gen akımı gibi mekanizmalarla değişime uğradığını ortaya koymuştur. Modern senteze göre, popülasyonlar çevreye bağlı sebeblerle (örneğin coğrafi engeller) birbirinden ayrıldığında türleşme meydana gelir.

Bunların dışında diğer teorilere de başlıklar hâlinde yer verelim ki bu teorilerin hepsi Evrim teorisine paraleldir. Yâni özünde evrimi barındırır.

Sıçramalı Denge Teorisi (Punctuated Equilibrium)

Kladistizm (Cladistics)

Ortak Hayat Teorisi (Mitokondri Teorisi)

Karmaşıklık Teorisi

Panspermia Hipotezi

Heteretrof Hipotezi

Ototrof Hipotezi

Mevzumuz üzerindeyken, bu noktada şu tesbiti yapmakta fayda var: Görüldüğü üzere Erasmus Darwin ve Lamarck’ın “Evrim Teorisi” hakkındaki görüşleri, ateist bir bakış açısı ihtiva etmiyor yahud hipotezlerinden ateist görüşle alâkalı bir sonuç çıkmıyor. Daha önceki verdiğimiz örneklerde de İslâm dünyası âlimlerinin bu mesele etrafındaki görüşleri zaten ateist bir bakış açısı ihtiva edemeyeceği için, bu konuda şu tesbit yapılabilir:

“Evrim Teorisi-Tekâmül Nazariyesi”, birileri kabul etsin veya etmesin, Biyoloji alanında insanlık tarihinin en kapsamlı emeğini barındıran çalışmaların başında gelir. Ve ne yazık ki, bu büyük çalışma içinde Müslüman âlimlerin bir dahli, eseri ve karşı olarak bile olsa kendi görüşleri yoktur. Hâlbuki yukarıda görüldüğü gibi, biyoloji mevzuunun temel meseleleri, İslâm dünyasına Batı’dan yüzyıllarca önce girmiştir.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Darwin’e ve ”Evrim Teorisi”ne bakışını “BERZAH” isimli eserinde kendi kaleminden dinliyoruz:

– “Darwin hakkında şu düşüncemizi peşinen bildirelim: Ezbere tarafından kabul veya red tavrı bir yana, “en kötü sistem, sistemsizlikten iyidir!” hesabı, tekâmül nazariyesinin biyoloji alanındaki önemi, diğer hiçbir teoriyle kıyaslanamayacak kadar büyük olmuştur. Hâlâ. Biyolojinin temel prensiblerini içine alır. Diğer bütün biyolojik bilgileri birleştiren, onlara bir anlam kazandıran nazariyedir. Onsuz, biyoloji anlaşılamaz. Bu önemin derecesi şu sözlerle belirtilmektedir: “Fizik ve kimya için atom teorisinin önemi ne ise, biyoloji için de tekâmül teorisinin önemi aynıdır!”… [9]        

“İlim, mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır” hadisi hikmetince, Müslüman’ın ilme bakışı; herhangi bir fikri, buna bağlı görüş, hipotez, teori vesaire fikrî gayreti otomatik olarak reddetmek değil, bilakis ilim sevdası gereği araştırmak ve kritik ederek kendi neticelerine varmaktır. İslâm tarihine geçmişten günümüze bakıldığında, yaşadığımız yüzyıla yaklaştıkça Batı’yla bilim, teknoloji, fikir alanındaki farkın açıldığı görülmektedir. Bunun sebebini, Müslümanın ideoloji ve onun dinamiği olan diyalektik eksikliğine bağlamak pekâlâ mümkündür. Zira ideoloji ve diyalektiğiniz yoksa, yeni problemlere bakış açısı geliştiremezsiniz. İslâm dünyasının bugünkü en büyük problemi bu eksikliktir.

Yazımızı, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun yukarıda bahsi geçen mevzuya dair ve genel anlamda “Evrim Teorisi”nin isabetini (!) vurgulayan, ışık tutan şu sözleri ile sonlandırmak istiyoruz:

“Sınıflandırma, tabiî olarak benzerliklere göre yapılacaktır ama, “benzerlik” her şuur seviyesine ve kişiye göre değişir. Sıkça verdiğim bir misâl: Benzerliğe ölçüyü “uçmak” diye alsak, kartalla sinek arasında bu müştereklikten dolayı bir alâka kurabiliriz. Sınıflandırmada iş “sebeb” arayışına gelince, “insan, aradığının ne olduğunu bilmezse, bulduğunun da ne olduğunu bilmez!” hesabı, “kablî-peşin fikir, tecrübe öncesi fikir” meselesine gelir ki, sebebin sebebi hâlinde dava, “Bütün Fikrin Gerekliliği-Mutlak Fikrin Gerekliliği”ne çıkar.” [10]

1  Hüseyin Gazi Topdemir ve Yavuz Unat, BİLİM TARİHİ, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2009, s. 20.

2  Ali Ekmel Bilir, SIRADIŞI FİKİR ADAMLARI, Çarpıcı Kitap, İstanbul 2014, s. 12.

3  Ali Ekmel Bilir, SIRADIŞI FİKİR ADAMLARI, s. 13.   

4  Kenan Ateş, DÜNÜ VE BUGÜNÜYLE EVRİM TEORİSİ, Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2009, s. 16.

5  Prof. Dr. Adem Tatlı, İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA EVRİM, Mavi Ufuklar Yayınları, 2010.

6  Salih Mirzabeyoğlu, BERZAH – Bütün Dalların Birleştiği Kök’e, İbda Yayınları, İstanbul 2006, s. 82.

7  Caner Taslaman, EVRİM TEORİSİ, FELSEFE VE TANRI, İstanbul Yayınevi, İstanbul 2009, s. 85.

8  https://tr.wikipedia.org.

9  Salih Mirzabeyoğlu, BERZAH, s. 81-82.

10  Salih Mirzabeyoğlu, BERZAH, s. 72-73.

Okay Toltay / Akademya Dergisi

adminadmin