Türkiye
Giriş Tarihi : 02-10-2015 10:35   Güncelleme : 02-10-2015 10:35

Ey Kafirler Yenileceksiniz!

Hac esnasında kaza oluyor

Ey Kafirler Yenileceksiniz!
Hac esnasında kaza oluyor. Sebebi yine komik. İki çapraz sokaktan gelen hacıların kontrolsüz bir şekilde ortada buluşması ile birbirini ezmesi ve yaklaşık 500 şehit. Sokak dediysek sanmayın gerçek sokak. Sokak dedikleri tel örgüler ya da bariyerlerle suni bir şekilde yapılmış geçiş yolları. Yani iki çapraz geçiş yolu kasıtlı bir şekilde yapılıyor ki gelenler birbiri ile çarpışsın. Bunu yapan da G4S güvenlik şirketi. Patronu ise daha önce British Gas PLC şirketinin de kurucularından Güney Afrika Asıllı Ashley Martin Almanza isimli şahıs. Kendisi aslen finansçı. Londra eğitimli. İngiliz güdümlü. Güney Afrikalı dediysem siyahi biri sanmayın. Bir eroin kadar beyaz. Evet şeker ya da un gibi kutsal nimetlere benzetmek istemedim kendisini. BİR EROİN KADAR BEYAZ.  Tekrar ediyorum; bu bahsettiğim şirketleri ve isimleri sakın unutmayın. Az sonra hepsi lazım olacak. Bu iki olay daha sıcaklığını korurken Amerika’da yaşayan 29 yaşındaki Prens Macid Abdülaziz el-Suudi Beverly Hills’teki milyon dolarlık malikânesinde bir kadın çalışanı taciz ettiği iddiasıyla tutuklanıyor. Yanlış anlamayın. Prensi savunmuyorum. Hepsi bu dünyada yaşadığı lüksün cezasını ahirette ödeyecek. Bu konulara girip dikkatinizi dağıtmak istemiyorum. Daha sonra Prens Üç Yüz Bin dolar kefaretle serbest bırakılıyor. Tabi sözde. Arka planda ABD devleti Suudi’den ne aldı bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bu Prens’in şu anki Kral Selman’a yakın biri olduğu. Aslında olay bu bile değil. İşin içinde 3 tane temizlikçi kadın var. 3’ü de aynı anda şikâyetçi oluyor. Yani Prens 3’üne aynı anda taciz etmiş olamaz. 3’ü de bir yerlerden direktif alıyor ancak zamanlama hatası yapıyorlar. Yani aynı anda saldırdığını iddia ediyorlar. Bu olayı da ellerine gözlerine bulaştırıyorlar. Yine ne hikmetse aynı bölgede; yani Beverly Hills’de Katarlı bir prens aşırı hızdan dolayı polis tarafından tutuklanıyor. Prens Hamid bin Hamad ailesinden. Bu olaylar hep aynı haftada oluyor. Yine aleyhte suçlamalar ve işlemler gerçekleştiriliyor. Bir iki gün sonra İran medyasından haberler yayılıyor. Kabe’de şehit olan hacıların sayısının 5000 olduğu; ancak Suudi’n bunu sakladığı iddia ediliyor. İran medyası ortaya öyle bir yem atıyor ki bizim Türkiye’deki medya bile bu habere balıklama atlayıp İran’ın reklamını yapıyor. Türkiye’deki medya dediysem yanlış anlamayın. Doğan ya da Paralel medyası değil ha ! Hani bize ait olduğunu sandığımız, Müslümanlara çalıştığını sandığımız beş para etmez, canlı yayında başörtülü birinin kıçını göstererek, bir erkek sunucunun eli ile yine bu bayanın beline masaj yaptırarak bunu yayınlayan rezil bir televizyon kanalının haber sitesinden bahsediyorum. Anladınız siz o yeteneksiz, kabiliyetsiz ahmakları. İşte stratejik hamlelerden habersiz, kopyala-yapıştır haberlerle hayatını idame ettiren bu tür yayın organları tutup İran medyasının borazanlığını yapıyor. Bilerek mi? Tabi ki hayır. Bunların bunu bilerek yapacak kadar bile zeki olmadığı aşikâr. Neyse devam edelim. Olaylar zinciri devam ediyor. İngiliz The Guardian gazetesinde bir röportaj yayınlanıyor. Güya Suud ailesinden bir başka Prens The Guardian kâfirine demeç veriyor. Kral Selman’ın ülkeyi iyi yönetemediğini ve bu yüzden Suudi’n geleceğinin karanlık olduğunu söylüyor. Bununla da yetinmeyip Suud ailesinin bütün büyüklerine mektup yazdığını ve Selman’ı azletmeleri gerektiğini ifade ediyor. Ne hikmetse bu Prensler, bu röportajlar, bu demeçler hep The Guardian’ı buluyor. Eeee, adamlar adil ne de olsa, güvenilir ne de olsa. Hem Arabistan yarımadasını Osmanlı’dan alıp onlara teslim eden de İngiliz The Guardian’ı kuranların ataları değil miydi? Bu kadar mı? Değil tabi. Bütün bu olaylardan sonra finans baronları yaygarayı koparıyor. Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarındaki düşüş ve Yemen’deki operasyonları bahane ederek uluslararası piyasalardan 70 milyar dolarını geri çektiğini salya sümük haber yaptılar. Bu haberi de Kral Selman’ın fotoğrafı ile yaptılar. Evet, burada YEMEN bahanesini sakın es geçmeyin. Şimdi fotoğrafları birleştiriyorum. Fırtına burada kopuyor. Beverly Hills’deki otellerin de, Kabe’nin güvenliğinden sorumlu GS4 şirketinin de ve en önemlisi bu çok dikkat edin İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’in 100 milyar dolardan fazla servetini de, durun daha bitmedi, Türkiye’de 17 Aralık darbesini gerçekleştirip İran’daki gibi devrim yapmak isteyen ancak beceremeyen Fethullah Gülen’in şirketlerinin kazançlarını da yöneten Blackrock ve Legal and General finans şirketleri. Eee? Yetmediyse bir bomba daha patlatalım. Suudi Arabistanın piyasadan çektiği 70 milyar dolarlık fonun da aynı zamanda yöneticisi olan Blackrock ve Legal and General şirketlerinden bahsediyorum. Şimdi oturuyor mu taşlar yerine? Biliyorum çoğunuz bu makaleyi dinleyecek; ancak aradaki bağıntıları iyi kurmanız için makaleyi ayrıca okumanızı da tavsiye ediyorum. Dostlar bu kâfirler o kadar koldan saldırıyorlar ki. Şimdi çok gerilere gidelim. “Ses Kayıtları Gerçek Ama” başlıklı bir yazı yazmıştım. 2014 yılında. Arap şeyhlerin paralarını Avrupa ve Amerika’dan çekerek Türkiye’ye yatırdığını ve Erdoğan önderliğinde yeni bir dünya düzenine hazırlanmak istediklerini söylemiştim. Erdoğan’ın Türkiye’de son bir kale oluşturmaya çalıştığını ve bunun farkında olanlarla Türkiye’yi güçlendirerek Ümmetin bütün Dünya’ya buradan meydan okuyacağını söylemiştim. İşte Kral Selman başa geçtiği günden beri Avrupa ve Amerika’dan sistemli bir şekilde parasını çekerek Türkiye’ye aktarıyor. Dolar 3 TL’yi görmüş de TÜSİAD ve diğer şer odakları şikâyetçi oluyormuş. Ulan hedefleri sadece 2014 yılının başında 5 TL’yi görmesiydi. Yani 2 ay içerisinde dolar üzerinden Türkiye’yi yıkmak isteyenler 2 yıl sonra bile Dolar’ın 3 TL’de kalmasına kuduruyor. Bunun sebebi Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları diyerek kimseyi kandırmak istemiyorum. Senin ekonomik politikan ne kadar doğru olursa olsun kilon belli, ağırlığın belli. Her şey bilimsel. Ekonomide mucize denen bir şey yoktur. Hele hele SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan yeni finans sistemi hiçbir şansa veya ihtimale dayalı bir model değil. Ne zaman nerden ne kazanacağını çok iyi bilenlerin satranç tahtasının her iki tarafında olduğu bir oyun bu. Yani hiçbir zaman kaybetmedikleri bir oyun. İşte bu oyunun tek kuralı yıkılmamak için daha güçlü olmak. Ya da rahmetli Erbakan’ın yapmaya çalıştığı gibi kendi sistemini kurmak. Yazdıklarım çok karışık değil. Sadece konudan konuya atlıyorum. Atlamak zorundayım. Türkiye’yi sarmaladıkları ağ bir yönden saldırmıyor. Her yönden saldırıyor. Bu yüzden her tarafta bir gedik açıyorlar. Bu yüzden her tarafa bir cümle yetiştirmek, her taraftan bir örnek vermek, her açıdan fotoğrafı size göstermek zorundayım. Artık şunu aklınızdan çıkarmayın. Türkiye IMF’ye borcunu ödediği gün Batı’nın müttefiki olmaktan da çıktı. Ortadoğu’da Batı’nın gözbebeği saman altından su yürüten ve o güne dek Batı’nın Ortadoğu’daki eli ve ayağı olan; ancak bunu aşikâr bir şekilde yapmaktan çok İsrail’i her dakika tehdit etme kisvesi altında saklayarak yapan İran’a bütün haritalar teslim edildi. Buna Mekke ve Medine’de dâhil. Bunun farkında olan Kral Selman Yemen politikası ile İran’ı oyalamaya çalışırken Ortadoğu’da Türkiye’nin daha rahat oynayabilmesi için de maddi yardım yapmaya devam ediyor. İsrail de bu günlerde boşu boşuna Mescidi Aksaya yüklenmiyor. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum Erdoğan konu ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “İsrail bence ateşle oynuyor, yanlış adım atıyor. Bugüne kadar Mescidi Aksa ile ilgili attığı adım, yani bir taraftan zaman, bir taraftan mekân itibarıyla bir bölme harekâtını gerçekleştirmektir ama ne onu, ne onu Allah’ın izniyle gerçekleştiremeyecek. Çünkü buradaki atılan adım karşısında, tabii başta ülkemiz olmak üzere, biz tüm İslam Dünyası olarak bir defa bir dayanışma içerisindeyiz. Bununla ilgili bazı çalışmalar var” İşte Erdoğan’ın bu açıklamasının altında aslında çok farklı mesajlar vardı. Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı içinde Katar, Suud, Bahreyn gibi ülkelerle aslında Yemen ve Suriye merkezli Ortadoğu karışıklıklarına karşı kendilerinin de bir planı olduğunu ima ediyor ve İsrail üzerinden Batı’yı uyarıyordu. Sadede gel Bisimit diyorsunuz. Geleyim. Suud’un Yemen politikası ve her fırsatta çelme çaktıkları Türkiye’ye yaptığı yardımı kesmesi için Batı son uyarılarını yapıyor. Yemen’in bileti kesildi ve İran’a teslim edildi. Düşünsenize İran artık Suudi Arabistan’a komşu oldu. Bu İran’ın Mekke ve Medine’yi istilası için atılan ilk adımdı. Kral Selman’ın kendi ülkesindeki istihbarat teşkilatını baştan sona yenilemesi, bütün parasını Batı’dan çekmeye temayül etmesi, Erdoğan’ın İsrail’e karşı mesajları ve daha neler neler.  DAHA NELER NELER Volkswagen dırdırı var ya hani bu aralar. Batı kendi kendini yiyip bitirir mi diye bir soru geldi mi hiç aklınıza? Volkswagen batağı aslında Katar’a atılan bir çelmeydi. Volkswagen’deki en büyük yatırımcılardan biri Katar’dır. Katar Volkswagen üzerinden öyle bir tehdit yedi ki sadece 2 hafta içerisinde Katar’a ait Volkswagen’deki hisseler 5 milyar dolar kaybetti ve kaybetmeye de devam edecek. Peki, birileri 5 milyar dolar kaybederken, birilerinin de kazanması lazım değil mi? Kazananları söylememe gerek var mı? Çok şeyler dönüyor. Allah rızası için yalvarıyorum size. Volkswagen battı diye sevinenler var, onlara da gülüyorum. Almanya’nın kim olduğunu bilmeyenlerin yaptığı bir yorumdur bu. Almanya dünyada kurulu bu sistemin ana taşıyıcılarından. Bu sistem kendi ayağına sıkar mı sanıyorsunuz? Bu projede yine en büyük kaybı Ortadoğu’da ABD ve İngiltere önderliğindeki Batı hegemonyasına kafa tutan Erdoğan’a destek veren Suudi ve Katar yedi. Olay sadece Volkswagen değil çünkü yine Arapların sermayelerinin olduğu Audi, Porsche, Skoda gibi birçok marka ve model. Tekrar Suriye’ye geçiyorum. Suriye’de devletimizin çabalarını özellikle son birkaç ay içerisinde ağlayarak izledim. Hiçbir gücü olmayan, Dünya’da son 100 senedir ismi bile olmayan bir devlet tutup oyun kuranlara çatıyor, muhalifleri örgütlüyor, İngiltere, İran ve İsrail’in planlarını bozuyor. Ben neden Şam’da Cuma kılmadık diyen hainlerin, geri zekâlıların aksine şu anda Suriye’deki Cihat’ın hala devam ediyor olmasına şükrediyorum. Buna vesile olan da hiç şüphesiz yine Erdoğan’dır. Hem de kendini Müslüman olarak lanse eden İran’ın bütün kahpeliğine rağmen. Erdoğan’ın Esedli veya Esedsiz geçiş süreci açıklaması Erdoğan’ın daha önce hem Rusya hem de ABD üzerinden oynadığı oyunun son sahnesiydi aslında. Rusya ve Amerika İran üzerinde anlaşarak Türkiye’yi saf dışı bıraktılar. Bu Erdoğan’ın olmasa da benim beklediğim bir hamleydi. Çünkü bizim kâfirlerle ittifak yapmamız Ümmete yapacağımız abiliği lekeleyecekti. Hz. Allah plan yapanlara karşı Türkiye’yi tertemiz bir şekilde hazırlıyorken bizim bu tür açıklamaların arka planında art-niyet aramak yerine strateji geliştirmemiz gerektiği aşikâr. Erdoğan’ın son açıklama ile beraber Suriye’de muhaliflere desteği arttıracağı ve Halep’e kadar sınırları genişleteceğine artık kesin gözü ile bakıyorum. Karşımıza çok badire çıkacak. Belki çok canımız yanacak ama kâfirlerin planlarını Allah’ın izni ile yine bozacağız.  Bu planları bozarken kafama takılan en büyük engel milletimizin şehitleri gördükçe salya sümük olup“terör bitsin” bahanesi ile devlet üzerinde baskı kurup aslında terörün değil, savaşın bitmesini istiyor olmaları. Ahmaklar sürüsü. Savaş Habil ile Kabil’den beri var ve kıyamete kadar da var olacak. Hz. Allah’ın peygamberi Hz. Musa’yı ve ümmetini savaş ile sınadığını unutan ahmaklar; savaş yapmayan ülkeler yok olmaya mahkûmdur. Savaşmayan ülkeler köpekleşmeye, köleleşmeye mahkûmdur. Savaşmayan ülkeler Mısır olmaya, Suriye olmaya, Irak olmaya mahkûmdur. Bu ülke Halep’i, Musul’u, Kerkük’ü alana dek savaşmayacak. Bu ülke bu dünyaya adalet gelene kadar savaşacak. Bunu siz kabul etmezseniz bu kutsal vazife Türklerden alınır bir başka millete verilir. Emanet emniyet ehline verilir. Eğer emin olunanlardan olmazsak ve bu emanet bizden alınırsa artık bu ülke ayağa kalkamaz. Artık bu ülke bir daha iflah olmaz. İran her gün Suriye’de onlarca askerini kaybederken, Lübnan’da ve Irak’ta onlarca askerini kaybederken, Yemen’de onlarca askerini kaybederken ki belki de her gün en az 100 askeri İran sınırları dışında hayatını kaybederken sizin hem Türkiye’nin büyümesini hem de şehitlerin olmamasını istemeniz ahmaklık değil mi? Sözüm okurlarıma değil, sözüm şehitleri bahane eden ya da gerçekten davayı anlamamış, sindirememiş kalpleredir. Devletimiz ne yapıyor biliyor musunuz? Suriye ve Irak’ın kuzeyini tekrar topraklarımıza katmak için Türk halkından umudunu kesti. Şu anda Hatay’da muhacirler ordusu kuruluyor. Yani Suriye’den gelen, Kuzey Afrika’dan gelen Arap, Kürt ve Magripli kardeşlerimizden müteşekkil bir muhacir ordusu. Yani bu fetihler olduğu zaman bu ümmetin lideri Erdoğan’la gurur duyabilirsiniz ama Türkiye ile asla. Bunu henüz hak etmiyoruz. Biz her gün 100 şehit sadece ülke sınırları dışında verdiğimiz zaman belki Erdoğan ya da Davutoğlu’na hesap sorma hakkımızı kendimizde bulacağız. Ama bugün sınırlar dâhilinde 10 şehide tahammülü olmayanlarla bu gemi yürümez. Bunu aramızdaki hainler çok iyi biliyor ve bu zaafımız üzerinden ellerini ovuşturuyorlar. Uyanın, şehitlerinizle gurur duyun. Şehit olduğu günlerin değil, şehit olmayan günlerin hesabını sorun bu devletten. Çünkü iyi bilin ki şehit olmayan bir günümüz boş geçmiş bir gündür. Devletin uyuduğu gündür o gün. Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun hesap vermesi gereken gündür şehit vermediğimiz gün.  HEP İRAN, HEP İRAN DEĞİL Mİ? İran veya Şiiler kimdir sorusunu soruyor birçoğunuz. Şiiler Hz. Hüseyin’i Küfe ‘ye davet edip ona sahip çıkmayan daha sonra da Hz. Hüseyin şehit edildikten sonra Hz. Hüseyin için ağıt yakan ve ihanetini unutturmaya çalışanlardır. Bugün Hz. Hüseyin’i sahiplenenler aslında tarihte ona ihanet edenlerdir. Tıpkı Yasin Börü’yü şehit ettikten sonra suçu Devlet’e atanlar gibi. Tıpkı Cizre’de küçük çocukların buzdolabına koyup daha sonra Devlet katletti diyenler gibi. Tıpkı 13 yaşındaki kızları zorla evlerinden alarak dağa kaldırıp hem tecavüz eden, hem de suçlusu Devlettir diyenler gibi. Tıpkı Irak’ta 3 milyon Müslümanı öldürüp buna rağmen terör algısını Müslümanlar üzerine oynayanlar gibi. Tıpkı Filistinlilerin ülkelerini işgal edip daha sonra Hitlerin sahte soykırımı üzerinden bütün dünyaya timsah gözyaşı dökenler gibi. İŞTE SİZE ŞİİLER KİMDİR SORUSUNUN CEVABI. Dikkat ederseniz Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep, Hz. Zehra, Hz. Fatıma, Hz. Ali’ye mersiyeleri hep Şiiler yazar. Dualarda dövünürler. Kendilerini keserler. Sanmayın ki bu aşklarındandır. Bu aslında bir pişmanlıktır. Bu Hüseyni tek başına Kerbela’da zalimlere yem etmenin verdiği pişmanlıktır. Bu günahı ataları 1450 yıl önce işlemiştir ama öyle bir lanettir ki, öyle bir kancıklıktır ki, öyle bir pişmanlıktır ki bu nesilden nesle sirayet etmiştir ve kıyamete kadar da edecektir. Onlar TEK MİLLETTİR. PKK gibi, YPG gibi, İran gibi, ABD gibi, İngiltere gibi, İsrail gibi, Çin gibi, Rusya gibi. Ve benim merak ettiğim soru. Bunlar bu kadar çirkef, namussuz olmalarına rağmen onlarca askerini batıl olan davaları uğruna feda ederken, bizim suskun kalmamız ve iki üç şehit verdiğimizde kadınlar gibi ağlıyor olmamız ne demek oluyor? Onların davası daha mı ikna edici? Böyle düşünen varsa buyursun o dava için savaşsın o zaman? Dostlar bu sorular, bu kızgınlıklar size değil. Bu soruların adresi bellidir. Onlar kendilerini çok iyi biliyorlar. Kâfirlerin yaptığı planların geri tepmesini istiyorsak devletimize güvenmenin dışında elimizi farklı şekillerde taşın altına koymamız lazım. Görüyorsunuz ya adamlar en küçük kıvılcımdan yangın çıkarmayı beceriyor. Her türlü saldırıyorlar. Yahu Volkswagen üzerinden Türkiye’yi destekleyen Arapları zarar ettirmek ne demek? Bu kadar köpekler işte. Hiçbir şeyi es geçmiyorlar. Bütün sinsilikleri deniyor ve deneyecekler. Bunlar daha başlangıç. Çok şeyler olacak. Sakın ola tembellik etmeyin. Devletinizin planlara karşı plan yapması için önümüzdeki seçimlerde tek başına iktidar olması şart. AK parti teşkilatlarına kaldıysak 1 Kasım seçimlerini kaybettik demektir. Sakın teşkilatlardan bir şey beklemeyin. Rahmetli Erbakan’ın yaptığı gibi gerekirse siz kapı kapı dolaşın. Allah’a yemin ediyorum ki Ak Parti de bu büyük sistemin denkleminde sıkışmış bir partiden ibaret. Ak parti umurumda bile değil. Ama bu ümmetin salahiyeti için Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun başımızda olması şart. Yoksa Türkiye değil, ümmet kaybedecek. Tek düşündüğüm Suriye’deki, Irak’taki, Doğu Türkistan’daki, Kuzey Afrika’daki, Mısır’daki, Myanmar’daki, Keşmir’deki, Afganistan ve Filistin’deki Müslümanlar. Yazımın en başında özlediklerimden bahsettim. Evet, o ruhu özledim. Filistin, Afganistan, Çeçenistan’da savaşan, her an patlamaya hazır bomba olan Müslümanları özledim. Ne olduysa bir gün Harun Yahya diye biri çıktı ve “Bu dünyada bütün sistemi Siyonizm yönetiyor. Boşuna uğraşmayın. Büyük bir akıl var ve siz o akla asla galip gelemezsiniz. O aklı sadece mehdi yenebilir.” diyerek mücadele etmek isteyen Müslümanları da tembelliğe sevk etti. Artık çekirdek çitileterek mehdi bekler olduk. Bir yandan zulüm bitsin derken, diğer yandan şehitler olmasın der olduk. Aramızdan birisi dünyaya meydan okurken, biz elimizin tersi ile onu kenara itip “Mehdi’yi bekle” der olduk. Mehdi de aramızda, Şeytan da. Deccal da aramızda, İsa da. Artık uyanın bre sahip çıkın bu devlete. Kıçını koltuğa dayayıp Halep’i hayal edenlere sesleniyorum. Sizi İstanbul’da bile yaşatmayacaklar. Son sözüm, son çağrım; intikam istemiyor musunuz ey Müslümanlar? Allah’ın zuntikam olduğunu unuttunuz mu ey Müslümanlar? Ve en önemli soru; Allah intikam alırken sizleri silah olarak kullansın istemiyor musunuz? Ve sahibimiz son noktayı Âli İmran’da koyuyor : “De ki ey kâfirler yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz” Bi Simit / Haber Seyret  
adminadmin