Kültür
Giriş Tarihi : 29-07-2018 17:00   Güncelleme : 29-07-2018 17:00

Felsefesi Olmayan Milletin Mektebi Olmaz Demişti Nurettin Topçu!

Felsefesi Olmayan Milletin Mektebi Olmaz Demişti Nurettin Topçu!

Eğitime materyalist ve modernist bakış açısının getirdiği ruh yoksunluğu Nurettin Topçu’nun en önemli dertlerinden biri olmuştu. O ‘Maarif Davamız’ adlı eserinde, hakikatin maarifle bulunacağını düşünüp kritik noktalara işaret etmiş ve temelden yapılması gereken reformlara dikkat da çekmişti. Zeynep Saylan yazdı.

Eğitim kadim çağlardan günümüze kadar üzerinde en çok konuşulan alanlardan birisi olagelmiştir. Etkisinin tüm insanlık üzerinde belirleyici olması onun üzerinde hararetli beyin fırtınalarının yaşanmasına, yeni önerilerin ortaya atılmasına ve yeni yöntemlerin denenmesine kapı aralamıştır. Bununla birlikte eğitimin felsefi temeli, düşünürlerin eserlerinde kayda değer bir tartışma zemini de bulmuştur.

Türkiye’nin en önemli değerleri arasında yer alan; felsefe, sosyoloji, eğitim gibi birçok beşeri ilimle hemhâl olmuş hareket insanı Nurettin Topçu’nun Maarif Davamız eseri olmaksızın eğitim hakkında bir değerlendirme yapmak Türk eğitim sistemi için bir eksiklik olur. Eğitime materyalist ve modernist bakış açısının getirdiği ruh yoksunluğu onun en önemli dertlerinden biri olmuştur. Hakikatin maarifle bulunacağını düşünüp kritik noktalara işaret etmiş ve temelden yapılması gereken reformlara dikkat çekmiştir. Maarif tartışmaları hala güncelliğini korurken, 1960’larda Topçu’nun tespit ettiği problem alanları nelerdi? Sunulan çözüm önerileri kendilerine uygulanma zemini bulabildi mi? Sorulması en elzem soru ise şu olsa gerek: Türk eğitim sistemi kendi özüne ait bir felsefe oluşturabildi mi?

“Mâbede nasıl girdimse sınıfa da öyle girdim”

Mâbed ve sınıf kavramlarının ayrıştırılmaya çalışıldığı yeni Cumhuriyet döneminde Topçu, hakikate ancak bu kavramları mezcederek ulaşılabileceğini düşünür. Her çağın farklı bir eğitim anlayışı olduğu gibi, her milletin de kendi yürüyüşünü içine alacak bir eğitim sisteminin olması gerektiğini savunur. Düşünüre göre son üç asrın buhranının en önemli sebebi kültür ve maarifimizde olan çözülmelerden ileri gelmektedir. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamuru şeref olarak karşılayan hükümdarın devrini geride bırakmış bu millet, hem devleti hem de toplumu silikleştiren ve etkisi altına alan bir bozulmaya koşar adım gitmiştir.

Topçu için bu bozulma Cumhuriyet’e kadar farklı suretlere bürünerek sistem içine nüfuz etmiş hastalıklı bir haldir. Bu hastalıklı hali Cumhuriyet’in kurulmasıyla üzerinden atmak isteyenler problemlerin tespitini hakkıyla yapamamış olmalılar ki, geleneği ve geçmişi tamamen silerek yeni bir Türk tarihi anlayışıyla birlikte yeni Türk eğitim sistemini oluşturmaya çalıştılar. Şekilcilikten öteye gidemeyen inkılâp anlayışının medeniyet ve insan hakikatine katacağı ne gibi değerler olabilirdi ki? Modanın ve modern Batı anlayışının körü körüne taklit edilmeye çalışılması bir ülkenin evlatlarına, geleceğine ve belki de geçmişine yapılmış en büyük yanlışlar arasında yerini almıştır.

Topçu’nun idealindeki maarif

İlim ve âlimin değersizleştirildiği bir sahnenin içinde Topçu; milli mektebimizin maarif, metafizik ve ahlak davasından soyutlanarak teknik bir dava haline getirilmesinin ve bu pragmatik düşünce zemininin zihniyetimize işlenmesinin karşısında durur. Topçuya göre “Milli mektep, zihniyet ve örfleriyle, metodları ve müfredatıyla, terbiye prensipleri ve psikolojik temelleriyle, hatta binasının yapı tarzıyla kendisini başka milletlerden ayırmalıdır.” Medreseler irfanını kaybetmiş ve toplumun değişimine dokunmamıştır. Mütefekkire göre medrese enkazının en büyük müsebbibi örf ve hurafelerle İslam dünyasını uyutan sözde din adamları ve ulema arasına karışan cahillerdir.

Topçu yıkımın hangi saiklerle oluştuğunu önümüze serip deva niteliğinde milli mektep ruhundan bahseder. Milli mektebin ruhunu oluşturacaklar ise hakikat ihtirasına sahip, fazilet mücahidi, cemaatin aklına ve kalbine girmiş idealist bir zümreyle mümkün olacaktır. Onun hareket kuvvetini Kur’an’dan alan böyle bir topluluktan beklentisi ise sistemin esaslarını kuracak felsefi görüşü oluşturmaları yönündedir. Bir eğitim felsefesinin oluşturulması fikriyle yola çıkmayı teklif eden, İslamiyet’i, Türk tarihini, Anadolu irfanını merkeze alan, toplumun dinamiklerini göz önünde bulunduran bu münevver şahsiyete kendi dönemi ve sair dönemlerde ne kadar kulak verildiği tartışılır.

Maarif davasını muhataplarına

“Mektebe girdiği gibi mezun olan zihinler” Topçu’nun gözlemlediği ve güncelliğini koruyan bir problem olarak günümüzde de karşımıza çıkmıyor mu? Okullaşma oranımız artıyor ama nitelikli zihniyetleri yetiştirecek bir felsefeye sahip miyiz? Yabancı dilin iyi öğretildiği, teknik bilgilerin iyi verildiği okulları çocuklar için ideal olarak gören bir sistemin bize kültür ve milliyet davasının ölümünü haber verdiğini söyler Topçu. Ölüm gerçekleşti mi, bilinmez ama kültürel dezenformasyonun izlerini toplum üzerinde görmek mümkün.

Harf inkılâbıyla ilmi ortaokul seviyesine indirilen bu toplumda dini mekteplerin de şekilci davranması onları da en az modernistler kadar pozitivist ve pragmatist yapmıyor muydu? Gazete, radyo ve televizyonu maarife dahil edip özellikle televizyonu iffet ve ahlak suçlusu olarak değerlendirirken insan mektebinden ne kadar yoksun olduğumuzu söyleyerek hâyâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yüreklere özlemimizi anımsatıyor.

Eğitilenin olduğu yerde eğitim felsefesiyle birlikte eğiteni de ele alır Topçu. Ona göre iyi üstat, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen sanatkâr, âlim ve özgür fikir adamı, toplum hayatının sorumlusudur. Öğretmenlerin ruh işçisi olduğu bir eğitim sistemini tahayyül etmek yeniden dirilişi muştular gibidir.

Akif’in Safahat’ını okumadan, tarih şuuru kazanmadan nasıl gerçek vatandaş olunabilir ki? İlkokul çocuğuna bilgiden önce lazım olan şey ahlaki değerlerin verilmesi, her talebenin hiç olmazsa bir müzik aleti çalmayı öğrenmesi fikri, güzel sanatlardan birine sahip olmayan kadının eksik olduğu düşüncesiyle çalar eğitim dünyasının kapısını Topçu. Eğitim politikalarının çokça gündemde yer aldığı, uzmanlarca sürekli yeni çözüm yollarının üretilmeye çalışıldığı şu günlerde Nurettin Topçu’nun maarif hakkındaki hakikatli tespitlerini masamıza alıp üzerinde derin ve anlamlı bir düşünüş gerçekleştirmeye hepimizden çok eğitim sistemine yön verenlerin ve öğretmenlerin ihtiyacı olsa gerek. Ülkece milli mektep söylemiyle yola çıkmanın ve bu şuurda bir gençlik yetiştirmenin zamanı gelmedi mi?

Dünyabizim.com- Zeynep Saylan

adminadmin