Kültür
Giriş Tarihi : 02-12-2018 07:30   Güncelleme : 02-12-2018 07:30

Gayret ve çabamız neye acaba?

Gayret ve çabamız neye acaba?

İman eden her bir insan, bu sorunun cevabını çok iyi bilir. Ama uygulama deyince birçok bahane üretir. O halde şu soruyu kendimize ya da ibadet konusunda bahaneler üreten her kimseye sormalıyız: "Acaba bu bahaneleri yarın Rabbimize de aynen dile getirebilecek misin?"

Sorgulamak gerekiyor kendimizi.

Hani “nefis muhasebesi” denir ya!

Sadece nefis değil, ‘nefislerin muhasebesi’ gerekir aslında.

Çünkü sorumluluklarımız var, sorumlu olduklarımız var.

Sanki iyice arttı da şimdi.

Bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği şu dönemde, insan olarak çok şeyler düşünmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Tabii ki bu düşünce dünyanın da ötesinde bir âlemin şekillenmesi noktasında oluşmalıdır.

Bugün yazıların, şekillerin ve resimlerin hatta bizatihi görüntü ve uygulamaların internet ortamı ya da canlı televizyon yayınlarıyla şehirden şehre veya ülkeden ülkeye gidişini düşününce, acaba diyoruz dünya uygulamalarımız hangi internet şekliyle âhiret hayatına ulaşmaktadır?

Söylediğimiz, yaptığımız hatta onun da ötesinde düşündüğümüz her şey bugünden ebedî hayatımıza gönderiliyor. Daha doğrusu biz gönderiyoruz. Bütün hesaplar buna göre yapılmış, hazır hale getirilmiştir.

İşte insanın dünya hayatını yaşarken bundan gafil olmaması gerekiyor. Yoksa gafletinin cezasını çok acı bir şekilde ödeyecektir. Allah (cc) bunun için insanı şöyle uyarmaktadır:

"Ey inananlar! Allah'tan sakının; herkes yarın için ne hazırladığına baksın; Allah'tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır." (59 Haşr 18)

Bu uyarılar Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde çok önemli bir şekilde yapılmıştır. Zaten dinin hedefi de budur. Yani insanı âhiret hayatına hazırlamak. Çünkü dünya fanidir, kalıcı değildir. “Kalıcı olan âhiret hayatıdır.” (29 Ankebût 64) O zaman kişinin dünyasını da âhiret hayatına uygun olarak şekillendirmesi gerekir. Akıllıca yapılması gereken de budur.

Hz. Ali (ra) şöyle der: "İnsan, önünde bekleyen âhiret hayatına değil de, arkasına dönüp giden dünyaya bel bağlayıp duruyor. Bu ne kadar da abes bir durumdur."

Gerçekten de biz insanoğlu ölüm ırmağının kıyısında durduğumuz halde, önümüze hiç bakmayız. Dönüp dönüp daima ardımıza bakarız. Ne kadar da büyük bir gaflet değil mi?

Evet, kişinin dünya hayatına bir defa geldiği gerçeği unutulmamalıdır. Telafisi olmayan tek şey ömür sermayesi, yani dünya hayatıdır.

Yüce Yaratıcı insanı yaratmış ve onun eline bir de program vermiştir. Bu program şu fani dünya hayatında uygulanacaktır. Bir talebenin kendi programını uygulamaması onun için nasıl bir sonuç vereceği malumunuzdur.

Ya kişinin Rabbinin verdiği programa uymaması, onu ertelemesi, ileriye atıp durması kendisine ne gibi sonuçlar getirecektir?

Aslında îman eden her bir insan, bu sorunun cevabını çok iyi bilir. Ama uygulama deyince birçok bahane üretir. O halde şu soruyu kendimize ya da ibadet konusunda bahaneler üreten her kimseye sormalıyız:

"Acaba bu bahaneleri yarın Rabbimize de aynen dile getirebilecek misin?"

Bazen böylesi bahaneler üreten kardeşlerimize bu soruyu soruyorum. İşte o zaman duraklıyor ve sonunda da "hayır, diyemem," diye cevap veriyor. Biz de; "yazık değil mi kendine kardeşim" diye kendisini nasıl da kandırdığını dile getirmeye çalışmalıyız. Evet, yazık ediyoruz kendimize.

Ateşe atıyoruz nefislerimizi ve nesillerimizi.

Bu, akıllıca bir iş değildir. Bu gerçeği iyi kavramalı ve sonsuz hayatı kazanmanın gayreti içine girmeliyiz.

Hemen şimdiden.

Öyle değil mi?

Evet, hesabın çok iyi yapılması gerekir ki yarın ki hesap kolay ve sonuç güzel olsun.

İnsanın pişman olup “parmaklarını ısıracağı bir gün” (25 Furkan 27) gelince ne yapabilir ki?

Hiç bir şey tabiî ki! Rabbimiz muhafaza eylesin!

Bugün yavrularımıza bakıyoruz. Kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atıyoruz. Halbuki Rabbimiz;

"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın," (2 Bakara 195) buyuruyor. O gün cihattan kaçmayın manası anlatan bu emir yine aynı mânâdadır aslında. Nefsimizle cihat, günümüzün yalan ve yanlış işleriyle cihat gerekiyor.

Ne yazık ki yavrularımızı kendi ellerimizle ateşe attık/atıyoruz.

Hem de böylesi bir durumda.

Maalesef aile perişan.

Çocuklar perişan.

Kadınlar perişan.

Erkekler perişan...

Acaba düşmanlar bu kadar bozabilir miydi bizi?

Doğru oturup doğruları konuşmak lâzım.

Çok üzgünüz.

Yazık oldu bize.

Yazık ettik kendimize.

Yazık ettik aile yapımıza.

Bitti mahremiyet.

Hem de "mazbut" bir dönemde.

Kalmadı hayâ duygusu.

Ne kadar acı!

Aman Allah'ım!

Yardım eyle bizlere!

Muzaffer Dereli / Diriliş Postası

    

adminadmin