Samsun Haber
Giriş Tarihi : 12-07-2013 15:04   Güncelleme : 12-07-2013 15:04

GEZİ, DİRENMEK VE ÖLÜM

Şimdiye kadar biri polis memuru olmak üzere hayatını kaybeden beş kişinin ardından bu yazıyı yazmak zor.

GEZİ, DİRENMEK VE ÖLÜM
Zira sağduyunun yok olduğu, her cümlenin 'ya bizdensin ya devletten' faşizmine maruz bırakıldığı ve bunun özgürlük diye pazarlandığı günlerden geçiyoruz. Ancak yazmalıyım çünkü hem 'Gezi direnişi'nin geldiği noktanın anlamsızlığı ve en çok gelen ölüm haberleri bu yazıyı zorunlu kılıyor.
 
Önce Gezi'nin meşruiyet kaynağı olarak gösterdiği toplantı ve yürüyüş hakkıyla alakalı anayasa maddesine bakalım:
 
'Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
 
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.'
 
Maddenin bu hali, bizim de tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki ilgili maddeyle nerdeyse birebir örtüşüyor:
 
'Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.
 
Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, millî güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir.'
 
İlgili maddeler, özgürlük-güvenlik ikiliği arasında bir hak kullanımını öngörüyor. Bu bağlamda devletin uzun yıllar güvenliği bahane ederek özgürlüklere set çektiği, toplantı ve yürüyüş hakkına saygı göstermediği, eskiden yerli yersiz cop sallayanların yerini artık biber gazı atanların aldığı doğrudur. Ak Parti hükümeti de, son 1 Mayıs tartışmalarında, güvenliği özgürlüğün önüne koymuştur. Taksim'i 1 Mayıs'a açıp, üstelik 1 Mayıs'ı resmî bayram da yapan hükümet, sadece bu seneye mahsus değil, diğer 1 Mayısların da Taksim'de kutlanamayacağını ima etmiştir.
 
Bizdeki sol gibi 1 Mayıs 77 acısını üzerinden Taksim'e artı bir değer yüklendiği için kitleleri bu çağrıya ikna etmek zordur. Kaldı ki Taksim'de gösteri yapmak anayasal bir haktır. Üstelik yılda bir gün, kalabalık kitlelerin, Taksim'e akın etmesiyle kamu düzeni de alt üst olmaz.
 
Bu noktadan itibaren Gezi'ye gelelim. Son bir ay içerisinde polisin haksız müdahalesi ardından kitleselleşen eylem sırasında, polis çekilince önce Taksim Meydanı işgal edildi, barikatlar kuruldu, devletin değil, göstericilerin ilan ettiği bir olağanüstü hal durumuna geçildi. Devlet de tam 14 gün bu işgale müsaade etti. Anayasal hak kullanımına aykırı olan buydu. Lakin şimdilerde yürüyüş hakkını anayasaya dayandırıp savunan Taksim Dayanışma'dan bir kişi de çıkıp 'Anayasaya aykırı hareket ediyoruz. Bu hal ilelebet süremez' demedi. Yakılıp yıkılan özel ve kamu mülkiyetine karşı da 'dur' diyen olmadı; bilakis 'ibreti alem' için sergilendi. Taksim Dayanışma ve bileşenleri Başbakan Erdoğan'la yapılan toplantıda verdikleri sözü tutmayıp alanda kalmaya ve 'diren'meye devam etme kararı aldıktan sonra, kademeli olarak devlet müdahalesi geldi. Göstericilerden bazıları molotof kokteyli, taş ve bilyelerle 'direndi'. Bir polis memuru yanmaktan zor kurtuldu.
 
Şimdilerde, Taksim'de haftada en az bir toplantı ve yürüyüş yapılıyor. Zaten iki hafta işgal edilmiş olan meydan ve çevresi, bu toplantılar sebebiyle bir türlü normale dönemiyor. Polis, göstericilerin tekrar parkı işgal etmeyeceğine emin olamıyor. Zaten bilenmiş olan göstericilerin bir kısmı da polisle çatışmaya fırsat kolluyor. Böylelikle bir kısırdöngünün içerisinde debeleniliyor. Taksim rahata ermediği için, ülkenin geri kalanında da benzer tablolar yaşanıyor. İş yeri zarar görmüş esnaf sabır çekiyor ve hayatın normale dönmesini bekliyor. Otellerin doluluk oranı
adminadmin