Dostunun O’na ilk hitabı, ilk kelimesiydi bu. Getiren elçi kadar kutlu bir müjdeydi bu:
Oku!
“Ama ben okuma bilmem!
Yaratan Rabbinin adıyla oku!”
Oysa, o asırların beklediği kelimeyi gönderen de biliyordu O’nun ümmiliğini. Veren, çok veren, çok cömert olan, her şeyi veren Rabbi ona bildiğimiz yazıyı, okumayı vermemişti. O ümmi idi bir. İki, O’na İkra, diye seslenen elçi, okuması için de bir kâğıt, yazılı bir metin getirmemişti. Ama yine de ona tüm sevecenliğiyle fısıldadı muştuyu: