Kültür
Giriş Tarihi : 10-02-2019 09:00   Güncelleme : 10-02-2019 09:25

Günde beş vakit biraz fazla değil mi?

Günde beş vakit biraz fazla değil mi?

Niçin yazıyoruz, yazarız, yazmaktayız? Duvar yazıları da, alın yazıları da dâhil bütün yazılanlar yazık olmasın diye yazılmışlardır. Nerede ve ne zaman karşımıza heba olacağından korktuğumuz bir şey çıkarsa onu bir kıyıya not eder, yazıya çeviririz. Söylediklerinin hafife alınmasından endişe duyanların söyledikleri “ İşte yazıyorum buraya! ”dır. Netice itibarıyla bir şey yazık olmadıysa yazı olmuştur. Yazılar ne olmuştur peki? Yazıların aldığı son hale kitap demişiz. İnsanlık bilgiye taalluk eden bir çevrimin tamamlanışına böylece şahit oldu. Yazının kitaba dönüşmesi ondaki karakter farklılaşmasını aksettirir. Nedir kitabın karakteri? Bilim, felsefe, sanat eseri olarak kitap bir tür falcı küresidir. Sadece yalın gerçeklerin dile getirildiği iddiası bile güdülse kitapların hepsinde biz insanların başından neler geçtiği değil, insan olmaklığımız sebebiyle başımızdan ne ilginç şeyler geçebileceği yazılıdır.

Bir kitap meydana çıktıysa artık orada önemli olan şey yazılanların nelerle örtüştüğü noktasında kalmaz; önem yazılan şeylerin kimi nereye sevk ettiği sahasına kayar. İnsan hayatını içimize neyin doğduğu, akla nelerin geldiği, nelere içimizden geldiği gibi yöneldiğimiz, akıldan nelerin geçtiği şekillendirdiğinden bütün kitaplardaki yazılar bu şekli işarete teveccüh eder. Binaenaleyh vak’a ve hadise kılığına girmiş bazı ihtimallerin kitapların içine toplandığını sanmak yanlıştır. Her kitap bir küme ihtimali, birçok kümeler halinde ihtimalleri ihtiva etmez. Çünkü ihtimallerin neler olduğunu ve nelerden teşekkül ettiğini Allah’tan gayrısı bilmez. Mümkinât işine dalmıştır kitaplar. Kitapların ihtiva ettiği olabildiği kadar imkânlardır. İnsanın kendisinin de başlı başına bir imkân oluşu yüzünden bu böyledir. Kitap okumayanlar ve her ne sebeple olursa olsun kitaba uzak duranlar birer imkân olarak kendilerini heba edip etmediklerini bilmez. Okuyanlar, kitapla sıkı ilişkiye girenler bilir mi? Hayır, onlar da bilmez. Okuyanın okumayandan farkı bir imkândan haberdar olup olmama hususuyla mukayyettir. Okuyanlardan daha çok ümit ederiz. 

Ümide tanınan yer sebebiyle buraya yazılanları okumak sizi bir imkândan haberdar ediyor.  Okudukça yazar hakkında ve yazarın bencilliği hakkında bir imkânı tarassut edeceksiniz. Hakkımda ve bencilce yazıyorum yazdığımı. Her teorinin bir otobiyografi olduğu haberini aldıysanız her yazarın hep kendi hakkında yazdığı ve bunu bencilliği sebebiyle yaptığı fikrine ulaşmanız zor olmayacaktır. Ben de ömür boyu hep kendimi düşündüm. Her soluklanma fasılasında durup uzun uzun düşündüm. Önce can dedim. Ruhum, bedenim nelerle meşgul idiyse aklımda hep bilhassa ne yakınlarım, ne uzaklarım vardı. Her zaman kendim kendimin etrafını kuşattı. Akıbetimi geceler günler boyu aklımdan hep geçirirdim. Akıbetime alelusul bir kuyruk takmağı bir türlü beceremedim. Belki bu beceriksizliktir beni kendi menfaatimi hassasiyetle gözetmekten asla, bir an bile geri bırakmamış olan. Sadece istifademe mahsus şeyleri, bana iyi gelecek şeyleri istedim. Hâsılı, başında, ortasında, sonunda bir şey bildi isem ve halen biliyorsam bu bencillikten başka şey değildir. Sevgilim hayat bana daha küçücükken tembihle başımın çaresine bakacak yolu yalnız olarak bulamadığım, bulma başarısına eremediğim takdirde mahvolacağımı, helâk olacağımı öğretti. Hem ilk, hem orta, hem yüksek tahsilim esnasında mektep talebeliğim berbattı; ama hayatın hep en iyi öğrencisi kaldım.

Yazarak ve yazmayarak ne yaptımsa paçamı kurtarmak için yaptım. Paçayı kaptırma tehlikesinden salim kalmak! Beni işte bu nida izah eder. Paçamı neden kurtaracaktım? Bela kendi başına kendisi olma, istiğna belasıydı. Bencilim ve bencilliğin ne tehlike yarattığının farkında, şuurundayım. Bu zıtlıktan istifade etmenin yolu nereden geçiyor? Ben de her insan gibi kendi başına tüm insanlık olan bir insanım. Ben de Âdem ahfadından herkes gibi âlem-i sagirim. Başkaları da benim gibi birer âlem-i sagir ise bu gerçeklikten mesele üreten bir sahaya mı yoksa çözüm üreten bir sahaya mı açılınır? Siz de benim gibi bir âlem-i sagir olduğunuzu, önce namazdan sorulacağını benden iyi bildiğinizi iddia edebilirsiniz. İddianıza şunu da ilâve edebilirsiniz: Günde beş vakit biraz fazla değil mi? Nitekim namaz vakitlerini üçe indirenler var. Cihadın farz olmadığını savunanlar da var. Var oğlu var. Yok oğlu yok yok.

İsmet Özel

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr

adminadmin