Analiz
Giriş Tarihi : 16-06-2018 13:36   Güncelleme : 16-06-2018 13:36

Günden güne yitirdiğimiz Mirasımız Kudüs Ve Mirasımız Derneği(1)

​Mirasımız Derneği’nin davetlisi olarak 23-26 Mayıs 2018 tarihleri arasında gazeteci, akademisyen ve işadamından oluşan 32 kişilik çok güzel bir grupla, çok güzel ve özel insanlarla Filistin'i, özellikle de Kudüs'ü ziyaret ettik.

Günden güne yitirdiğimiz Mirasımız Kudüs Ve Mirasımız Derneği(1)

Ben de kafileye gazetemiz Diriliş Postası'nı temsilen katıldım.

Sürekli gönlümüzde olan ama bir türlü elimizde olamayan, yüreğimizde taşıdığımız Kudüs’ü, Filistin’i yaşayarak gördük, havasını teneffüs ettik. Oradaki fedakâr, cefakâr insanlarla kucaklaştık; Türkiye’nin selamını götürdük, Türkiye’ye selamlarını getirdik. Bize Filistin’deki, Kudüs’teki kardeşlerimizle hemhâl olma, oradaki kardeşlerimizin nasıl bir hayat yaşadığını, nelere katlanmak zorunda olduklarını, nelerin mücadelesini verdiklerini yerinde görme fırsatı verdiği için Mirasımız Derneği’ne ve özellikle de Halis Mutlu dostumuza bir kez daha teşekkürlerimizi, şükranlarımızı iletiyoruz.

YOLCULUK HAZIRLIKLARI VE KUDÜS YOLCULUĞU/ EZİYET BAŞLIYOR

Kudüs’e, Filistin’e gitmeyi, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmeyi düşünüyorsanız İsrail’den vize almak zorunda kalmak gibi normal olmayan, bir Müslüman olarak kanımıza dokunan bir şeyle başlıyorsunuz yolculuk hazırlığına... Ve İsrail zulmü de psikolojik işkencesi de buradan itibaren başlamış oluyor. Çünkü her şeyiniz hazır olmasına; oteliniz, uçak biletiniz ayarlanmış olmasına rağmen vize başvurularınıza son güne kadar cevap vermiyor İsrail ve bunu da bilerek yapıyor. Bizim de aynen böyle oldu. Vizelerimiz gideceğimiz günden bir gün önce çıktı. Neyse vizemiz çıktı çok şükür diyerek yola çıkıyorsunuz. İstanbul’dan uçağa biniyorsunuz ve Filistin’in işgal edilip adına İsrail denilmiş olan topraklarındaki Ben Gurion Havaalanı’na iniyorsunuz. Yolculuk öncesinde Halis Mutlu’nun ikaz ve yönlendirmeleriyle nerede, nasıl davranacağımızı öğrenmiştik. Giden gruplardan birkaç kişiyi seçip sorgulayabileceklerini, panik yapmamamızı söylemişti. Aynen dediği gibi de oldu. Havaalanında vize işlemleri yapılırken TRT World çalışanı Sündüs Hanımefendi ve Ömer Bey’i ve UMED Başkanı Aslan Değirmenci Bey’i aldılar. Aslan Bey’in yaklaşık bir saat sonra girişine izin verdiler, ancak TRT World çalışanı iki arkadaşı saatler geçmesine rağmen bırakmadılar. Biz ise Yafa’ya ve El-Halil’e gideceğimiz için yola çıktık. Öğleden sonra Ömer Bey’in Filistin’e girişine izin verildi ve akşama kalacağımız otele geldi. Sündüs Hanım’ın ne girişine izin verildi ne de geriye yollandı, sadece psikolojik baskı yapıp yıldırma politikası uygulayarak kendi isteğiyle dönmesini beklediler. O da daha fazla dayanamayıp Türkiye’ye geri dönmek istediğini söylemiş.

Kendi isteğiyle döndüğüne dair bir kâğıt imzalatıp on yıllık giriş yasağı koyarak Türkiye’ye geri gönderdiler ve kafilemiz programına bir kişi eksikle devam etti. İsrail’de hukuk, insana saygı yok. Girişine izin vermediği kişiye herhangi bir gerekçe sunmaya gerek duymayacak kadar keyfî ve hukuksuz uygulamaları var. Ancak onlar zorladıkça biz de Filistin’e, Kudüs’e gitmek ve oradaki kardeşlerimizi ziyaret etmek, onlara yanlarında olduğumuzu hissettirmek için tüm şartlarımızı zorlamalıyız. Bu arada Filistin’e gidecek olursanız bir tavsiye: Türkçe dışında dil bilmediğinizi söylemeniz işlerinizi kolaylaştırıyor, sizi fazla sorgulayamıyorlar.

YAFA’YA HAREKET VE YAFA’NIN İÇLER ACISI HÂLİ

Havaalanından çıkıyoruz. Dışarıda bizi bekleyen servis otobüsüne binip Yafa’ya hareket ediyoruz. Yafa, en eski liman şehirlerinden biri ve İslam’ın mührünü tüm işgale, tahriplere rağmen üzerinde taşıyan şehir... Yafa’da hâlâ Osmanlı izleri çok bariz şekilde görülebiliyor. Yafa şehrinin varoş bir mahallesi olan Tel Aviv, baştan sona yıkılıp Modern(!) İsrail’in başkenti olan modern(!) bir şehre dönüştürülmüş. Yafa limanı yerine de Aşdod Limanı yapılarak Yafa Limanı’nın önemi azaltılmış. Ticaretin kalbi olmaktan çıkarılıp turistik bir kente dönüştürülmüş.

Yafa Limanı’na hâkim tepede Osmanlı’dan kalan topları görebiliyorsunuz. Bu toplar, zamanında limanı denizden gelebilecek saldırılara karşı korumak için oraya yerleştirilmiş. Bu tepeden bakınca Yafa’nın o güzel manzarasını, denizini gördüğünüz gibi tam karşınızda yer alan ve İşgalci İsrail’in simgesi olan Tel Aviv’i de görüyorsunuz. Yafa, bir İslam şehri iken maalesef ki artık Müslüman yerleşimcinin kalmadığı, tamamen Yahudileştirilmiş bir şehre dönüştürülmüş. Sadece köylerinde Müslümanlar yaşıyor. Ancak her şeye rağmen camilerinden ayakta kalanlar ibadete açık ve gidip ibadetinizi yapıp İsrail’in hükmettiği bu şehirde İsrail’e beddua edebiliyorsunuz. Ancak buradaki İslam eserlerinin birçoğunun tahrip edilmiş, birçoğuna ise işgalci İsrail tarafından çökme yöntemiyle el konulduğunu içiniz kan ağlayarak öğreniyor ve gözlemliyorsunuz. İsrail, İslam eserlerine çökmek, işgali kolaylaştırmak ve meşrulaştırmak için “Kayıp Mülkler yasası” diye uyduruk bir yasa çıkarmış. Bu yasaya dayanarak İslam eserlerine ve Müslümanların elindeki mülklere el koyup Yahudilere veya şehirdeki diğer azınlıklara peşkeş çekiyor. Tabiin Camii’ne de bu uyduruk yasaya dayanarak el koyup Ermeni bir aileye tahsis edilmiş. Yafa’da mutlaka görmeniz ve bir nefes almanız gereken yer Mahmudiye Camii... Cami bir külliye içinde yer alıyor.

Çevresinde çeşmeler, saat kulesi ve kışla var. Caminin bahçesine girdiğiniz anda sanki İstanbul’daki tarihî camilerden birine girmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. O kadar huzur veren, insana şurada oturup saatlerce tefekkür etsem dedirten bir mekân... Mahmudiye Camii ve Külliyesi 2. Mahmud’un ismiyle anılıyor. Ancak caminin asıl banisi Süleyman bin Kuttine... Kuttine ailesi, köklü bir aile ve Kudüs’te de yaşıyorlar. Caminin künyesinin yer aldığı kitabe hâlâ durmakta... Camiyi 2. Mahmut restore ettiriyor ve külliyeye eklemeler yapıyor. Maalesef ki caminin yanındaki kışlaya İsrail çökme yöntemiyle el koymuş, üzerine iki kat daha çıkarak otele çevirmiş ve şu anda otel olarak kullanılıyor. Caminin cadde tarafında yine 2. Mahmut tarafından yaptırılmış olan çok güzel bir çeşme var. 2. Mahmut’un tuğrasının da yer aldığı bu çeşme, Yafa’nın en önemli tarihî eserleri arasında yer alıyor. Yine 2. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı hatırına yaptırmış olduğu saat kulesi dikkat çekiyor. Oldukça estetik yapılmış ve şehre farklı bir hava katıyor. Saat Kulesi birkaç yıl önce İsrail tarafından restore edilmiş. Bu kule, Filistin’e yaptırılmış olan yedi saat kulesinden biri ancak El-Halil kentindeki saat kulesi İngiltere tarafından yıkılmış. Yafa’da dikkatinizi çeken önemli bir ayrıntı, taş binalar... Her taraf taş binalarla dolu ve şehirde Müslümanlar’a, Hıristiyanlar’a ve Yahudiler’e ait eserlere rastlıyorsunuz. Yafa’daki tarihi, manzarayı gören bazı arkadaşlar kafileden ayrı olarak sağda solda takılıyor. Doğal olarak kafile ilerlemekte zorlanıyor. Halis Mutlu’nun uyarılarıyla zor da olsa toplanıp buradaki gezimizi bitirip El-Halil’e doğru yola çıkıyoruz.

Ferhat Ersin/Kudüs

Devam edecek...

adminadmin