Genel
Giriş Tarihi : 15-08-2018 09:19   Güncelleme : 15-08-2018 09:19

Halkın Kurtuluş Partisi’nden Abdullah gül hakkında suç duyurusu!

Halkın Kurtuluş Partisi’nden Abdullah gül hakkında suç duyurusu!

“FETÖ Terör Örgütü üyeliğinden tutuklanan Sedat Caner; kendisinin kullanımında olan ByLock yüklü telefonun Cumhurbaşkanlığı demirbaşı olarak kendisine verildiğini ve “FETÖ” elebaşlarından Tuncay Delibaş ve firari Akın İpek’le görüşmelerinin olduğunu ve bunlarla da Abdullah Gül sayesinde tanıştığını itiraf etmesi üzerine Halkın Kurtuluşu Partisi mensubu avuktlar tarafından eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Suç duyurusunda TCK’nun 220’nci maddesinde öngörülen “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” fiili ve söz konusu suç örgütü de; silahlı olduğundan 3713 sayılı TMK m. 3 uyarınca terör suçu kapsamında kabul edilip TCK m. 314’üncü maddeden cezalandırılması gerektiği belirtilirken partiden yapılan açıklamada şöyle denildi;

FETÖ üyeliği”nden 02 Ağustos 2018 günü tutuklanan Sedat Caner’den önemli itiraflar gelmiştir.

“Soruşturma dosyasında, anılan kişinin Fetullah Gülen’in özel doktoru olduğu ve “FETÖ” liderlerinden Tuncay Delibaş’la irtibatlı olduğu, Bank Asya’da hesabında artış olduğu, ByLock kullanıcısı olduğu

iddiaları bulunmaktadır. İddianameye göre Sedat Caner; hem şüpheli Abdullah Gül’ün hem de “FETÖ” lideri Gülen’in özel doktoru. Yani her ikisinin de çok yakınında ve en mahrem bilgilere sahip. Bu anlattıkları bildiklerinin tamamı olmadığı da çok açık...

Sedat Caner, sorgusunda her ne kadar bu suçlamaları reddetse de ifadesinde şüpheli Abdullah Gül hakkında ciddi suç ihbarlarında bulunmaktadır. Sedat Caner’in gazetelerde yer alan ifadesine göre;

“kendisi ve şüpheli Abdullah Gül, “FETÖ” firarilerinden Akın İpek ile birlikte tatil yapmışlar ve kendisinde bulunan Bylock yüklü telefonu da Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmiş.

Sedat Caner’in ifadesindeki şüpheli Abdullah Gül’ü ilgilendiren bölümler aynen şöyledir:

“Ben Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün doktoru olmam nedeniyle bu yapının tepe yönetiminde yer

alan Tuncay Delibaş ile mecburen temas ettim. Köşk’teki görevime başladığımda Tuncay Delibaş, Sağlık

Koordinasyon Kurulu’nda görevliydi. Kendisiyle tıbbi konularda görüşürdüm. Aynı zamanda asistan

olarak görev yaptığımda Tuncay Delibaş, Numune Hastanesi’nde bölüm başkanıydı. Ben de o dönemde

herkes gibi kendisini tanıdım. Zaman zaman bir araya geldiğimiz oldu. Tuncay Delibaş, beni ürküten bir

insandı. Bundan dolayı zorunlu temasım dışında uzak duruyordum.”

Sedat Caner, ifadesinde; “FETÖ” firarisi olarak İngiltere’de bulunan Hamdi Akın İpek’le irtibatını

ise şöyle açıkladı:

“Marmaris’te Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde tatil için 2-3 günlüğüne gidilmişti.

Ben de heyetteydim. Akın İpek de orada Cumhurbaşkanımızı karşıladı. Cumhurbaşkanı Gül ve ailesi,

Akın İpek’e ait olan Angel/S Peninsula isimli otelinde tatil için bulunuyordu. Hep beraber orada tatil yaptık. Akın İpek’in yatları vardı. Bu yatlardan biriyle Sisam adasına bir tur yaptık. Teknede ben,

korumalar, Akın İpek, Tekin İpek, Cumhurbaşkanı Gül ve ailesi vardı. Akın İpek’i ben, o tatil ve teknede kaldığımız bu süreçte tanıdım. Kendisi bize hitaben ne iş yaptığımızı sordu. Biz de Cumhurbaşkanı’nın doktoru olduğumuzu söyledik. Lobi barda alkolsüz içkilerden tükettik. Akın İpek Ankara’ya döndükten sonra İpek ailesi üyeleriyle resepsiyonlarda bir araya geldik ve kendisi ile özel dini ve benzeri günlerde mesajlaşma şeklinde temasımız oldu. “

Sedat Caner, her ne kadar “FETÖ”nün haberleşme programı ByLock’u kullandığı iddiasını reddetse de Cumhurbaşkanı doktoru olduğu dönemde Köşk’ün bilgi işlem müdürlüğünden kendilerine kullanmaları

için telefon verildiğini kabul etmiş ve “Bana verilen telefonda birçok uygulama yüklüydü. Hatta EDİS Başkanı ile görüştüğümüzde neden bu kadar uygulama var telefonumuzda diye sorduğumuzda bunlar gerekli uygulamalar dedi. Köşk’ten ayrıldıktan sonra bu telefonu kendi özel hattımı takarak kullandım” demiştir.

Görüldüğü gibi, “FETÖ üyeliği”nden tutuklanan bu kişi; bu örgütün tepe yöneticilerinden “Tuncay Delibaş ile Abdullah Gül’ün doktoru olması nedeniyle zorunlu olarak temas ettiğini, kendisini ürküten birisi

olduğunu bildiği halde bu zorunluluk nedeniyle ilişkisinin sürdüğünü” söylemektedir. Buradaki zorunluluğun şüpheli Abdullah Gül’ün emir ve talimatlarından kaynaklandığı son derece açıktır.

Yine şüpheli “Abdullah Gül’ün Marmaris’te Akın İpek’in otelinde tatil yaptığı, yatlarıyla gezdiği ve kendisinin de bu tatil nedeniyle Akın İpek’le tanıştığını ve daha sonra görüşmelerinin sürdüğünü”

söylemektedir. Bütün bu ifadelerden da anlaşılacağı üzere; şüpheli Abdullah Gül de 15 Temmuz sonrası şeytanlaştırılarak taşlanan “FETÖ” örgütünün bir üyesidir. Hiyerarşik yapısını bilemeyiz. Ancak diğer başka bilgi ve bulgulardan ayrı olarak, sadece Sedat Caner’in görgüye dayalı somut ifadesinden de çok iyi anlaşılacağı üzere, şüpheli Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı makamını bu örgütün hizmetine sunmuş, 15 Temmuz yargılamalarında “örgüt üyeliğine karine olarak kabul edilen” ByLock telefon hattının kullanılmasını sağlamıştır.

TCK m. 220’de, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu yaptırıma bağlanmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “suç örgütü kuran veya yönetenleri”, ikinci fıkrasında; “bu örgüte üye olanları”,

dördüncü fıkrasında; “bu örgütün silahlı olması halinde verilecek cezaların ağırlaştırılacağını, beşinci fıkrasında; “örgüt yöneticilerinin örgüt adına işlenen bütün suçlardan ayrıca fail olarak cezalandırılacaklarını”, altıncı fıkrasında; “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılacaklarını”, yedinci fıkrasında ise; “örgüt hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek veya isteyerek yardım eden kişinin örgüt üyesi gibi cezalandırılacağı” öngörülmüştür.

Olayımızda söz konusu olan suç örgütü; silahlı olduğu kanıtlanmış ve Yargıtayca da kabul edilmiş “FETÖ” silahlı terör örgütüdür. Hal böyle olunca, 3713 sayılı TMK m. 3 uyarınca terör suçu kapsamında kabul edilen TCK m. 314’ün de uygulanması gerekmektedir. Şüpheli Abdullah Gül’ün örgütün hiyerarşik yapısı içindeki yerine bizim bilebilmemiz mümkün değildir. Soruşturma anında ortaya çıkartılacak bir olgudur. Ancak TCK m. 220/7’de, örgüte hâkim olan hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, suç örgütünün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden veya maddi yardımda bulunan kişinin örgüt üyesi olarak kabul edilip cezalandırılması öngörülmüştür.

Yine suç örgütü için para toplayıp bu paraları suç örgütüne veya suç örgütü adına örgütün mensuplarına aktaran kişinin suç örgütü üyeliğinden sorumlu tutulması gerektiği halde, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet etmek amacıyla şahsi veya ailesine ait para veya mal ile yardım ve destekte bulunan kişinin bu fiili TCK m.220/7 kapsamında değerlendirilecektir.

Suç örgütüne üye kazandırmak amacıyla üye adaylarını alıp suç örgütü yetkililerine götüren kişi ise, örgütün güvenini kazandığından ve örgütle yakın ilişki kurup onun adına hareket ettiğinden, TCK m.220/2

kapsamında ve örgüt silahlı ise TCK m. 314/2 uyarınca “silahlı örgüt üyesi” sıfatı ile sorumlu tutulacaktır.

Olayımızda, şüpheli Abdullah Gül bakımından TCK 220 ve 314. maddelerinin tüm unsurları bulunmaktadır. Şüphelinin örgüt hiyerarşisindeki yerini tespit etmek savcılığın görevidir.

Bu arada belirtelim ki, her kesimden “FETÖ” işbirlikçisi ve militanı çıktığı halde, bir türlü siyaset içindeki “FETÖ”cülere dokunulmamaktadır. Zira mevcut siyasi iktidar içinde yönetim kademelerinde

bulunup da bu terör örgütü ile iş tutmayan hiç kimse yoktur. Zaman zaman “kandırıldık, Allah affetsin,

milletim affetsin” diyerek suçlarını da itiraf ettikleri ve hatta şüphelilerin birçoğu kendilerini bu örgütle

tanıştıran siyasilerin adını verdikleri halde kimse bunlar hakkında soruşturma başlatma cesaretini

gösterememektedir.

Sedat Caner’in ifadesinde kayda geçen Abdullah Gül hakkındaki beyanları hiçbir yoruma gerek

kalmadan, şüphelinin “FETÖ” üyeliğini kanıtlamaktadır. Esasen savcılık makamınca re’sen harekete geçilip soruşturulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, şüphelinin yakın doktoru ve sağlık müdürü “FETÖ üyeliği”nden tutuklanırken, vermiş olduğu ifadede kendisini bu suç örgütü ile tanıştıranın, örgütsel haberleşmede kullanılan ByLock gibi suç aletlerini kendisine verenin Abdullah Gül olduğunu söylemesi

ihbar kabul edilip hakkında soruşturma açılmaması hukuksuzdur. Aynı zamanda görevi ihmaldir.

Müvekkil parti, tarihsel görev ve sorumluluğunu yerine getirmek için işbu suç duyurusunu yapmaktadır.

Eğer adaletin herkese eşit uygulandığı söyleniyorsa, her türlü kanıtlarıyla ispatlanmış bu suçun soruşturulması ve cezasız bırakılmaması gerekmektedir.

adminadmin