Fikir
Giriş Tarihi : 16-12-2019 09:11   Güncelleme : 16-12-2019 09:11

Hangi lezzetin peşindesiniz?

Hangi lezzetin peşindesiniz? Dünyevî ve maddî lezzetin mi? Mânevî ve dinî lezzetin mi? Gönlü mâveraya kanatlandıran ulvî aşk lezzetinin mi? Müptelâ olduğunuz lezzetin ne olduğu kişiliğinizi ele verir. Nasıl bir hayattan zevk aldığınız ve derûnunuzun ne olduğu peşinde olduğunuz lezzetin ulvî mi, yoksa dünyevî mi olmasıyla anlaşılabilir.

Hangi lezzetin peşindesiniz?

Fâni lezzetlerin peşindeyseniz mideye, bedene ve konfora hizmet eden lezzetlerle aranız iyi, ebedî lezzetlerin peşindeyseniz ilahî ve bediî lezzetlerle başınız hoş demektir.

Peşinde olduğunuz lezzet ne ise siz de o’sunuz

Hz. Mevlânâ’nın (Dîvân-ı Kebîr) üslûbuyla söyleyelim: Peşinde olduğunuz lezzet ne ise siz de o’sunuz! Hayatınızın olmazsa olmazı olarak tatmadan edemediğiniz lezzet hangisi ise, meşrebiniz ve insan dereceniz de o’dur.

İnsan lezzet almaktan ve aramaktan vazgeçmez. Amenna! Ehl-i dilin hasbıhalinden feyz almak da,  tasavvufî bir türkü dinlemek de lezzettir, anlayana. Pervâne gibi ateşte yanmak da, ilim yapmak da, ulvî hüzün de lezzettir, bilene. Günah işlemek de, çok paraya sahip olmak da, mide ve şehvet düşkünü olmak da şeytanî ve hayvanî lezzettir. Şiirde gaye Allah’ı ve bediî olanı aramaksa, şairlik de bir lezzettir. Dostlukta ulvî muhabbet hâsıl oluyorsa, sohbette mânevî cezbe oluşuyorsa bunlar da ruhî lezzettir.

Lâdinî lezzet mi irfânî lezzet mi? 

Tasavvuf irfanının damgasını vurduğu çağların lezzetleriyle lâdinî, yâni ruhsuz modern çağın lezzetleri birbirine benzemez. Biri ulvî ve aşkın, diğeri kalbi öldüren zehir ve madde…

İmâm-ı Gazâlî Hazretlerine göre (Kalplerin Keşfi), kalbimizle aldığımız lezzetler kalıcıdır. Çünkü kalbin lezzeti mârifetullahtır, yâni Allah’ı tanımak lezzeti… Kalbî lezzetlerden biri de ilimdir ki, İslâm âlimlerinin kitaplarını dağıtmak, bir genci duymadığı bilgilerle donatmak, bir günahkârın cehennemden kurtulmasına vesile olmaktır.

Lezzet tercihimiz maddî mi mânevî mi?

Bediüzzaman Hazretlerinin “Sözler” inden ve “Lem'alar” ından kıraat ettiğimiz lezzet mevzuu, kendinden emin Müslümanın dahi altından kalkamayacağı kadar nefsi saran bir mesele. Bundandır ki meşru lezzetlerin peşinde olmamızı istiyor.

Ona göre lezzet iki türdür: Nefsanî ve ruhanî. Sadece beş duyuda değil, akıl, kalp ve ruh gibi lezzetler var. Zehirli dikenler hükmünde olan gayr-i meşru lezzetler akıl ve kalp gibi latifeleri söndürür. Hakiki lezzet yalnız îmandadır. Zeval-i lezzet elem olduğu gibi, zeval-i elem dahi lezzettir. Dünyanın lezzetleri helâl dahi olsa fâni, marifet ve irfan lezzetleri ruhun ve kalbin gıdası olduğu için ebedidir.

Müslümanlar modern lezzet tuzağında

Maddî lezzet modern-seküler hayatın bir parçasıdır ki bedene hitap eden lezzetlerdendir. Maddî ve hayvanî lezzet peşinde koşanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Demek ki modern kapitalizmin lezzet ideolojisi hızla yayılıyor.  Başkasına kötülük etmek de modern kapitalizmin şenî lezzetlerdendir. Bu sebeptendir ki Batı’nın sinema filmleri ve edebiyatı kötülük ve zarar verme lezzetleri üstünedir. İrfânî dil ve gönül lezzetlerinden mahrum ve modernlikle malûl olanlar bu lezzetlerin peşindedir.

Aynı din dairesinde olunsa da kişilerin lezzet tercihleri farklı olabiliyor. Müslümanın baş edemediği ve tevil ettiği nefsanî lezzetler hayatı kuşatmış vaziyette. Müslüman kimi örnek alacak? Hz. Mevlânâ ve Yunus Emre Hazretleri gibi aşk ehlini mi? Yoksa modern kapitalizmin iğvasıyla bol yemek ve konfor gibi maddî lezzetlere gark’olan burjuva özentili, karnı her vakit tok besili Müslümanı mı?

Müslüman kimliğinde olup da yemek, içmek, mal-mülk gibi lezzetlere mânevî lezzetlerden daha fazla önem verenler kusura bakmasınlar, onları aşk ehlinden ve Ebu Zer Hazretlerinin meşrebinden sayamayız. Çevrenize ve haberlere bakın; çeşit çeşit yemek tanıtım standlarına koşanlar çoğalıyor. Bunlar mideyi ve dünyevî aklı öne çıkaranlardır ki bütün gayeleri mal ve servet, makam ve mevki gibi dünya lezzetlerini tatmak, mideyi hoşnut etmek.

Kapitalist tüketim ideolojisinin beşinci kolu: “Gastronomi” 

Az yiyen, hüzün ve kanaat sahibi Hazret-i Peygamber Efendimiz’in ümmeti olan bu ülkenin insanlarının, “iyi yemek düşkünlüğü, yemekten anlama, yemek bilimi, yemek sanatı” mânasına gelen “Gastronomi” nin peşine düşmesi esef vericidir. Batının kapitalist tüketim ideolojisinin beşinci koludur gastronomi.

Hazret-i Peygamberlerini çok seven bu milletin insanlarının, “Lezzet ve yemek festivaline yetişin!”, “Yeme içme festivalinin en güzeli burada!”, “Gelin mutfağın müthiş cazibesine kapılalım!” gibi mide hazzına çağıran, ayartıcı, nefsi kabartıcı sloganlara kapılıp, lezzet standlarında yemek seçmesi asaletlerine zül getirmez midir?

İnsanlığı muhabbet ve kanaat lezzeti kurtarır

Ehl-i dilin, insan-ı kâmilin sunduğu lezzeti tatmayanlar modern lezzetlere esir düşmüş ahmaklardır. Müslüman şairlerin büyük atası Fuzûlî’nin peşinde olduğu lezzeti bilen ve tadan kaç kişi var? “Muhabbet lezzetinden bi-haberdir zahid-i gâfil / Fuzûlî aşk zevkini zevk-i aşkı var olandan sor.”

Diyor ki: Ne bilsin muhabbet lezzetini ham sofu. Aşk lezzetini, aşkın nasıl bir lezzet olduğunu onu tadandan sor. Aşk ehlinin her dem hemhâl olduğu lezzet nasıl bir lezzettir, tadanı bulup öğrenmek lâzım. Bezm-i muhabbette, fikir ve gönül tâlimi yapılan kapılarda lezzet arayanlardan olmak ne güzel.

Fâni lezzetlerin “zehirli kıymıklarından” kurtulup “Çile” sini çektikten sonra ulvî lezzetlere vâsıl olan Necip Fâzıl’ın, “Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada / Bütün fâni lezzetlere darılmadan geçilmez” dediği tâlime muhtacız bugün.

Hâsılı, lezzetlerin en ulvîsi Allah’ın rızasını kazanma ve Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâmın yolunda olmaktır. Bundandır ki Allah dostlarının peşinde olduğu lezzet en üstün lezzettir. 

Ahmet DOĞAN

adminadmin