Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 09-02-2017 09:16   Güncelleme : 09-02-2017 09:16

Harp hiledir

​Suriye’deki savaş altıncı yılına girdi ve sivil katliamı hala devam ediyor. Esed denilen zalim, Rusya ve İran’ı yanına alarak Suriye’nin her yerinde taş taş üstünde bırakmadı. Çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden öldürmeye devam ediyorlar.

Harp hiledir

Batı dünyası ve ABD ise kimyasal silahları, kırmızı çizgi ilan ettiği halde bu suçu işleyen rejimi affetti. Sözünde durmayan, omurgasız, ilkesiz ve vahşi yönünü bir kez daha gösterdi. Suriye’deki acımasız katliamı bahane göstererek PKK’yı örgütledi ve 1000 Km’ye yakın Türkiye sınırını bu terör örgütüne peşkeş çekti. Hala utanmadan en gelişmiş silahları bu örgüte vermekten çekinmiyor. Batı dünyası ve ABD, Türkiye’yi bölüp parçalamak için bu dehşetli terör örgütünü desteklemekten bir an dahi geri durmuyor.

Diğer taraftan DAEŞ örgütü masum sivilleri öldürmeye devam ediyor. Esed rejiminin yaptığı zulümleri göstermemek için “işte bakın ben daha caniyim, böyle kelle keserek vahşiliğimi görün” propagandası ile İslam adına cinayetlerini sürdürmekten Şeytanca bir zevk alıyor.

Zavallı Suriye halkı bu acımasız caniler yüzünden evini barkını terk edip yollara düştü. 3 Milyon insana kucak açan Türkiye olmasa idi daha da perişan olacaktı. Elde avuçta kalan ne varsa tam 6 yıldır bütün güçleri ile Rusya, İran, ABD ve Batılı Koalisyon ülkeleri, DAEŞ, PKK, Esed Rejim güçlerine karşı savaşıyor. Bu süre içerisinde sadece Fırat Kalkanı harekatı sayesinde bir parça nefes alma imkanı buldular. Bu yazı yazıldığı saatlerde Ordumuz ve Özgür Suriye Mücahitleri, El-Bab ve Bza’a kentlerini ele geçirmek üzereydi. Rabbim muvaffakiyet nasip etsin.

Kısa zamanda bu şehirlerin ele geçirileceğinden şüphem yok. Lakin bu gidişat böyle devam ederse Suriye savaşı; hem ülkemiz hem de Müslüman halklar açısından ciddi tehdit olmaya devam edecek. Buna ne ülke ekonomisi dayanır ne de verilecek şehit ve gazi. Bu yüzden savaşı, acımasız ve hileli savaş kurallarına göre oynamak şarttır.

Evet, Karacaoğlan’ın dediği gibi Osmanlının dünya devi olduğu dönemde değiliz. Höt! dediğimizde altına kaçıran düşmanlar yok. Öyle göstere göstere düşman üzerine yürümek devri geçti. Harp sanatının inceliklerini şanlı ecdadımız gibi bilmek ve uygulamak gerekiyor. Ne demişti Karacaoğlan, hatırlayalım: 

Hazır ol vaktinde Nemçe kralı
Yer götürmez asker ile geliyor
Patriklerin inmiş tahttan diyorlar
Bir halife kalmış o da geliyor

Yetmiş bin var siyah postal giyecek
Seksen bin var Allah Allah diyecek
Doksan bin var tatlı cana kıyacak
Yüz bini de Tatar Han’dan geliyor

İşte “Yiğit 40 yıl yaşar fırsat bir düşer” demiş atalarımız. Kuveyt’in işgali ile “Misak-ı Milli” sınırlarımıza erişme fırsatını iki defa harcadık. Bir tanesi çok onur kırıcı idi. Bu yüzden 15 Yıl boyunca taşıdığım asker üniformasından utanmıştım. Çünkü Genel Kurmay Başkanı Torumtay, görevinden istifa ederek Irak Harekâtına mani olmuştu. Hâlbuki bir ülke belki 50 yıl asker besler işte o bir tek gün içindir. O gün geldiğinde ucunda şehadet dahi olsa bundan kaçılmaz. Şanlı ecdadımız bu konuda dünyanın en güzel örneğini sunmuştur.

Bu dönemde askerlerin ve komutanların durumu fevkalade kötü idi. darbeci ve Feto’cu komutanlar, askeriyenin canına okumuş her türlü manevi değerin içine kibrit suyu dökmüştü. Ordumuzun manevi temellerini sarsmak için namaz kılan, oruç tutan, içki içmeyen ve eşi başörtülü olan askerleri acımasızca ordudan atıyordu. Feto’cular ise mevcut durumu fırsata çevirip nerede namaz kılan ve dahi dinine bağlı asker var ise İslamiyet’ten uzaklaştırıp, namaz kılmaktan alıkoyup aldatarak, örgütüne dâhil etmeye çalışıyordu. Bu yüzden benim gibi direnen ve dini konularda taviz vermeyen 10 binden fazla askeri ordudan attılar. O günleri kitaplaştırıp Vehbi Horasanlı adı ile “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitabımla neşrettim. İsteyen alıp okuyabilir o günlerdeki hali pür melalimizi görebilir.

İşte bu dönemlerden geçip önümüze altın tepsi ile gelen fırsatları kaçırdık. Şimdi bunun ceremesini çekiyoruz. O halde bu Amerikan darbecisi ve Feto’cu askerlerin dolmuşuna binip dolduruşuna gelmeden hareket etme mecburiyetimiz var. Artık uyanma vaktidir. Bu zamanda bir askerimiz hatta bir kurşun dahi çok pahalıdır. Bunu mümkün olan en az zayiatla yapmak zorunluluktur. Bu nedenle “ateşkes” anlaşması ile önümüze çıkan fırsatlardan yararlanıp bu çok canımızı yakmış Suriye Savaşına bir son vermemiz gerekiyor. İşte şimdi savaşların kurallarını iyi bilmek ve uygulamak zorundayız.

Savaşların en büyük kuralı ise şudur: Resulullah (asm), "Savaş bir hiledirbuyurur (Müslim, Cihad, 17; Tirmizi, Cihad, 5). Bu hadisi bazıları savaşta her türlü yalan, iftira ve zulüm gibi şeylerin mübah olduğu şeklinde anlamaya çalışmıştır. Asla ve kat’a! bu doğru değildir. Zira tarihte sabit olan odur ki, Resulullah, asla yalana tevessül etmemiştir. Bir Müslüman her ne suretle olsun zulüm yapamaz. Zerre kadar bir günahın dahi karşılığını göreceğini bilir.

Bununla birlikte düşmanı aldatabilecek harp oyunları uygulanmıştır. Daha az kayıp vermek ve düşmanın direncini çabuk kırmak için böylesi gereklidir. Başka yere sefer düzenliyormuş havası verip, asıl hedefine birden yönelmesi, Mekke'nin fethi öncesi, gece on bin yerde ateş yaktırması gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir.

Yine, ecdadımızın; savaşlarda uyguladığı, bozguna uğramış gibi yapıp, düşmanı çember içine almak, soba borularını top gibi kale mazgallarına dizmek vs, bu hallerin hepsi "savaş bir hiledir" sözünün örnekleridir. Savaşta hile yapmayı bu anlamda değerlendirmek gerekir.

Savaşlarda galip gelmenin en sağlam yolu, imanlı asker yetiştirmektir. “Ölürsem şehit kalırsam gazi” anlayışı ile nice zaferler kazanmış bir ordumuz var. "Nice az topluluklar, nice çok topluluklara Allah'ın izniyle galip gelmiştir." (Bakara, 2/249) ayetini bihakkın yerine getiren şanlı ecdadımızdan gereken dersleri almak zorundayız.

İşte şimdi Suriye Savaşında gelinen noktada bir değerlendirme yaparak canımızı çok yakan bu savaşı nasıl bitireceğimizin yollarını bulmaya çalışalım. Öncelikle akla gelen şu tespitleri yapalım savaş meydanının fotoğrafını çekelim:

1.      Esed rejimi bu kadar zulüm ve katliam yaptıktan sonra yönetimde devam etmesi mümkün değildir. Şimdiye kadar yaptığı katliamlar ve Ateşkes anlaşmasını hiçe sayarak İdlip’te ve dahi bir çok cephede halka bombalar yağdırması affedilemez.

2.      Ateşkes anlaşmasını destekleyen Türkiye, El-Bab kurtarıldıktan sonra yeni bir strateji uygulayarak savaşın bir an önce bitmesine gayret göstermelidir. Burada yapılması gereken ve ülkemizi ciddi olarak tehdit eden PKK ‘yı makul bir zaman içerisinde alt etmek zorunluluğu vardır. Suriye Savaşı biter bitmez mevcut durumda PKK’nın sınır tecavüzlerine başlayarak ülkemizi bölmeye çalışacağı, muhtemel bir durum gibi görerek hareket etme mecburiyeti vardır.

3.      El- Bab alındıktan sonra Membiç’e yöneleceğimiz daha önce kararlılıkla ifade edilmiş ABD ve Rusya nazlansa da PKK’yı buradan çıkaracağımız kabul edilmişti. İşte bu kararlı tutum devam ettirilmek zorundadır. Menbiç kurtarılırken bu arada PKK’nın yığınak yaptığı ve Özgür Suriye ordusunu arkadan vurarak Halep kentinin düşmesine sebep olan Afrin ele geçirilmelidir. Bunu yaparken DAEŞ unsurları ile savaşmayı bir müddetliğine bırakma zorunluluğu vardır.

4.      DAEŞ ile PKK-Esed yönetimi arasında kıyasıya bir çatışma devam etmektedir. Deyr-i Zor, Tadmur (Palmira) ve Suriye çöllerinde devam eden savaşta Rejim güçlerini kayba uğratan DAEŞ’e bu dönemde daha az vurulmalıdır. Esed rejimi bertaraf edildikten sonra DAEŞ’e sıra gelecektir.

5.      ABD’nin çok güçlü bir şekilde yığınak yaptığı ve Rakka’ya doğru ilerleyen PKK güçleri ile DAEŞ arasındaki savaş kızıştırılmalı ve öncelikle PKK’nın darbe yemesi sağlanmalıdır.

6.      Esed rejim güçleri ile beraber Suriye içlerine harekât yapan İran kuvvetlerine fırsat verilmelidir. Bunlarla DAEŞ arasında savaş aynı şekilde kızıştırılarak her iki tarafında birbirini zayıf düşürmesi sağlanmalıdır.

7.      Ateşkesi oyuncağa çeviren ve her fırsatta sınırlarını genişlettiren Esed kuvvetlerine, ilk fırsatta karşılık vermeden Suriye içlerine doğru yayılmasını sağlamak gereklidir. Zaten savaşacak asker bulamayan ve İran sayesinde ayakta durmaya çalışan rejimin bu kadar geniş bir sahayı elde tutması mümkün değildir. Eninde sonunda bir fiskeyle yıkılacak seviyeye gelene kadar tuzağa çekilmelidir.

8.      Rusya ile ilişkilerde dikkatli bir diplomasi ile ateşkesi bozan tarafın Suriye rejimi olduğu, mücahitlerin buna artık dayanamadığı, ihlallerin sürmesi ile birlikte ateşkesin bozulacağı hissettirilmelidir.

9.      Özgür Suriye ordusunun tek çatı altında birleştirilerek El –Kaide unsurlarından tamamen temizlenmesi önem kazanmıştır. Her ne suretle olursa olsun ateşkesi bozan tarafın mücahitler olmadığı gösterilmelidir. Bu esnada sadece savunma savaşları yapılmalıdır.

İşte akla gelen bu ilk tedbirler alınırsa 6 yıldır devam eden ve hem kanımızı hem canımızı emen, ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen bu savaştan alnımızın akı ile kurtulmak mümkündür. Belki çok çabuk sonuç alınamayabilir. Sonuçta İslam düşmanları ile yapılan mücadele uzun solukludur ve dikkatli olunması şarttır. Ülkemizi ve mücahitleri zor duruma düşüren diğer başka hamlelerden de çekinilmemelidir.

Bu stratejilerin bir kısmı hile üzerine kurulmuş olup savaşta uygulamak caizdir. Terör örgütleri birbiri ile savaşırken bunların arasını düzeltmeye veya bir tarafın galip gelmesine yarayacak şekilde mantıksız bir harekâta girişmemek gerekir. Sonuna kadar sabredip güçten düşen terör örgütlerini bir fiske ile yere sermek komutanların ve stratejilerin temel yaklaşımı olmalıdır. Zira Karacaoğlan’ın dediği gibi “Yer götürmez asker ile geliyor” diyerek ciğerpare askerlerimizi ateşe atamayız. Varsın birbirlerini yesinler, vesselam…

Vehbi KARA

adminadmin