Türkiye
Giriş Tarihi : 06-05-2012 12:17   Güncelleme : 06-05-2012 12:17

Hattat Aziz Efendi

Elif gibi mağrur, elif gibi sakin, elif gibi gösterişsiz; ama hepsi hepsi bir noktanın ‘Hu’dan süzülen naif dokunuşu...

Hattat Aziz Efendi
Hattat Aziz Efendi…
‘Huzur’da bir adam düşünün; celali cemalle sükûta ermiş, kamışıyla bir medeniyeti almış bir milletin ortak kuşağına bağlamış. Elif gibi mağrur, elif gibi sakin, elif gibi gösterişsiz; ama hepsi hepsi bir noktanın ‘Hu’dan süzülen naif dokunuşu: Hattat Aziz Efendi.
Kahire’de ilk hat mektebinin kurucusu olan, bugün Arap dünyasında ‘elif’ çekip ‘mim’de dökülen tüm kalem erbabının kamışına yön vermiş olan bu hat üstadı, kendi ülkesinden İngiliz işgal kuvvetlerinin 6 aylık verdiği bir izinle gittiği Kahire’de tam 12 yıl bir noktanın bir medeniyeti nasıl sırtlandığının ifadesi olmuştur. Kenan Rifai’nin “Aziz’de Hz. Osman hayâsı vardır” diyerek övdüğü ve dört halifesinden biri olmasının etkisiyle muhtemel, celalli yapısının her an huzurda olma bilinciyle sükûnete erdiği tasvir edilmiştir.
Kahire üzerinden tüm Arap dünyasına yaydığı güzel yazı sanatıyla Mısır hat sanatında ismi ebedileşen Aziz Efendi, bugün halen ‘İmamü’l hattatin’ olarak kabul edilirken bunda 12 yazı çeşidinde verdiği eserler ve yazdığı on iki Mushaf’ın da etkisi büyüktür. Şöhretinde Kahire’deki Mevlevihane’de irşad halkasına girenlerin terbiyesi ile meşgul olup Mevlevi dervişlerinin kendisine intisap etmesinin etkisi de muhtemeldir.
‘Aziz gelir’
Küçük yaşlarda kendisinde keşfedilen hüsnü hat kabiliyetinin o günkü ehil hocalar elinde kişilik terbiyesine dönüştüğü bilinen Aziz Efendi’nin gayreti ve çalışkanlığını anlatmak için kullanılan ifadeler; bir çocuk zihnine sadakatin, inancın ve kıymet bilirliğin de noktayla kazındığının göstergesidir. Zira kaynaklar “Kağıthane köyünden” Nûriosmâniye’deki hocası Filibeli Arif Efendi’nin meşkhanesine ya da Saraçhane’deki evine haftada iki gün yaya olarak gittiğini belirtirken Aziz Efendi, en büyük mükafatını ve dersini şiddetli bir kış günü hasta olmasına karşılık hocasının tüm olumsuzluğa rağmen ‘Aziz gelir’ düşüncesiyle gitmesiyle bulmuştur. Düşünsenize, her yer karla kaplı ama talebe -tam manasıyla kelime yerini bulur- tek başına mecliste ve hoca hasta ama talebi geri çevirmek yakışmaz düşüncesiyle vazifenin ağırlığı ile talebesinin karşısında. Hangi meşk daha bereketli ola ki?
 
Biz buraya esirgemeye değil öğretmeye geldik
Hat sanatında dönemin celi üstadı Sami Efendi’nin meclislerinde bulunarak onun övgüsünü de kazanmış olan Aziz Efendi, tezhip ve ebru konusundaki yeteneği ile yazılarını süslemiş, böylelikle ekseri karşılık beklemeden yazdığı eserlerin sağda - solda yıpranmaması için işlerini tezyin ederek onları daha değerli kılmıştır. Bir sanatkâr olarak kağıdın yapımı, malzemenin hazırlanmasında da kendi işini gören Aziz Efendi, aynı zamanda İstanbul’da aldığı eğitimine Şehrî Ahmed Efendi’nin derslerine devam ederek ilmiye icazetini de eklemiştir.
Bab-ı Meşîhat’te memur olarak nafakasını temin eden Aziz Efendi’nin sessiz - sakin yapısını uzaktan büyük bir titizlikle inceleyen Sâmiha Ayverdi, onunla ilgili, sanatkârlığı kadar şahsiyetindeki büyüklüğe de dikkat çekmiştir. Bu huzur veren şahsiyetin herkesin borcuna kefil olma huyu yüzünden ekonomik anlamda zorlandığını, parayla başının pek hoş olmamasından ötürü yaptığı işlerin yanındakiler tarafından bir kazanca dönüştürüldüğünün altını çizen Ayverdi, “Sanki Allah onu almaya değil vermeye memur etmiş bulunuyordu” derken ince bakış açısını belirtmiş, gönül ehlinin halinden dünya ehlinin pek anlamadığnıı da ortaya çıkarmıştır.
Zira Kahire’deki çalışmalarını inceleyen bir Türk hattatın ülkeye döndükten sonra Aziz Efendi’ye çok acıdığını belirten ifadesi, gerçek bir sanatkâr ile kâr peşinde koşanların birbirinden nasıl ayrıldıklarını ortaya koymuştur. Çünkü her şeye esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlayan sanatkâr, kendisine “her şeyi öğretmişsin, bari kalem yontmasını öğretmeseydin” serzenişine gayet emin bir şekilde, “Yok birader, biz buraya esirgemeye değil öğretmeye geldik” diyerek bir kez daha noktayı koyuyor.
Sanatın bedeli olur mu?
Kral I. Fuad’ın kendine bir Mushaf yazdırmak talebi ile gittiği Mısır’da altı ayda tamamladığı eserinin tezhibi için İngiliz kuvvetlerinden bir altı ay daha izin alan, Cumhuriyet’in ilanı ile Bab-ı Meşîşat’ın kapanmasından sonra Kahire’ye yerleşip kralın isteğiyle hat mektebini açan Aziz Efendi, burada Mısır’a pek çok ülkelerden eğitim için gelen gençler arasında Kur’an sanatlarının yayılmasını sağlamıştır.
Yaptığı eşsiz güzellikteki eserler, Mısır’da hayranlıkla incelenirken İtalyan bir sanatçı onun sanatı karşısında aldığı ücreti öğrenince şaşkınlığı daha bir artmış ve kendisine Roma’ya gelerek talebe yetiştirmesini teklif etmiştir.  Bu iş karşılığında beş misli bir kazanca sahip olma imkânını ise -kelime sarfiyatına bile lüzum görmeden- sadece gülümseyerek geçiştiren Aziz Efendi’nin, başta damadı Ekrem Hakkı Ayverdi’nin özel koleksiyonunda olmak üzere pek çok koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. En bilindik eserleri Ayasofya, Topkapı Sarayı, Karaca Ahmet ve Bursa Ulu Camii’nde bulunmaktadır. Rahatsızlığı nedeniyle emekliliğini isteyerek hayatının son zamanlarını İstanbul’da, yazının topraklarında geçiren Aziz Efendi’nin kabri Edirnekapı Mezarlığı’nda bulunmaktadır.
 
Fadime Türkölmez /dünyabizim.com
adminadmin