Kültür
Giriş Tarihi : 09-12-2018 12:00   Güncelleme : 09-12-2018 12:00

Hayat boyu nafaka İnsanlık Onuruna Aykırı

Hayat boyu nafaka İnsanlık Onuruna Aykırı

Boşanma ile başlayan aile içi hukuki sorunları çoğumuz medyaya yansıdığı şekliyle biliyoruz. Çocukların zorla haczedilmesi, süresiz nafaka, erken yaşta evlilik ve çocuk velayeti sürekli tartışılan konular arasında. Bunlardan en çok gündeme geleni ise şüphesiz süresiz nafaka. Uzmanların görüşüne göre süresiz nafaka, kayıt dışı çalışmayı ve kayıt dışı evlilikleri de teşvik ediyor. Avukat Öznur Uslu, birbirleriyle bir ilişkisi kalmamış insanların, hayatı boyunca diğerinden nafaka almasının insanlık onuruna aykırı olduğunu söylüyor.

Son günlerde nafaka, erken yaşta evlilik, çocuk haczi gibi konular hararetle tartışılıyor. Geçtiğimiz hafta Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezinin düzenlediği “Aile Hukukunda Güncel Sorunlar” panelinde sıkça rastlanan ve tartışılan çocuk haczi, ortak velayet, süresiz nafaka, çocukla kişisel ilişki kurulması ve sakıncaları, ortak malların paylaşımı gibi konular masaya yatırıldı. Pratik uygulama ve davalardan örnekler verildi. Panel konuşmacısı aile mahkemesi eski hâkimi Ali Sadık Taştepe, erkeklerin bir an önce boşanmak için mahkemede nafaka ücretini yüksek yazdırmalarının yanı sıra tarafların sahip oldukları varlıkları gizleyerek, kayıt dışı ekonomi ile nafaka aldıklarını ya da az nafaka ödediklerini söylüyor. Aile mahkemesi eski hâkimi Ali Sadık Taştepe ve Avukat Öznur Uslu aile hukukundaki sorunları ve çözüm önerilerini Gerçek Hayat’a değerlendirdi.

BOŞANABİLMEK İÇİN YÜKSEK NAFAKA YAZDIRILIYOR

Hepimiz sosyal medyada süresiz nafakanın iptalini talep eden, bu mesele için platformlar oluşturan kişilere denk gelmişizdir. Bakanlara, gazetecilere, STK başkanlarına her gün onlarca tweet atan ve ciddi bir mağduriyet içinde olduklarını söyleyen bu insanlar, siyasilerden kanuni bir düzenleme bekliyor. Aile mahkemesi eski hâkimi Ali Sadık Taştepe, hali hazırdaki mevzuat ile sorunların çözülemeyeceğini söylerken, nafaka mağduriyetinde dürüstlüğün önemli bir unsur olduğunu da belirtiyor. “Yoksulluk nafakası Türkiye’de iki şekilde takdir edilir. Toptan ödeme şeklinde ya da aylık olarak. Genellikle süresiz olarak takdir edilir. Gelinen noktada süre tartışmaları var, ancak mevcut mevzuat içerisinde bunların çözülebileceğini düşünmüyorum.
Mağdur sayısına dair elimizde istatistiki bir rakam yok. Hâkim karar verdiği sırada adam para kazanır durumdayken, daha sonra o parayı kazanamayacak duruma düşebilir. Gelip derse ki ‘artık para kazanamıyorum, nafakayı kaldıralım’ o ayrıca değerlendirilir. Erkekler anlaşmalı boşanmalarda, bir an önce boşanabilmek için nafakayı yüksek yazdırıyor. Daha sonra ödeyecek durumu olmuyor ve mağduriyet ortaya çıkıyor. Herkes değil ama birçok kişi dürüst olmuyor. Kişi söz vermiş, dürüst ama bir süre sonra para kazanamayacak duruma geliyor veya kazancı yetmiyor. İyi bir maaş alıyor fakat maaşı artmıyor. İkinci kez evlenmiş, o eşi de nafaka istiyor. Adamın maaşı çocuğunun okul masraflarını karşılamaya yetmiyor.”

KAYITSIZ ÇALIŞMAYI TEŞVİK EDEBİLİYOR 

Nafaka konusunda suistimaller olduğunu, kayıtsız çalışma ve evliliklerin yapıldığını ifade eden Öznur Uslu, artık ilişkisi kalmayan eşlerin hayat boyunca nafaka ödemesi ya da almasını “insanlık onuruna aykırı” olarak nitelendiriyor.
“Kadının nafakasına süre koyulması konusunda; ‘Kadın eğitimi olmasa bile asgari ücretli bir işte çalışabilir’, ‘Boşandık, ona niye bakayım’, ‘En azından kendi hayatını kurana kadar birkaç sene süre tanıyalım’ gibi farklı farklı görüşler var. Diğer yandan nafaka iptal olmasın diye sigortasız çalışan kadınlar var. Hem nafaka hem maaşını alıyor. Bu kayıtsız çalışmayı da teşvik ediyor. Ya da evleniyor, nafaka almak için resmi nikâh yapmıyor. Bu tarz suistimallerin önüne geçilmesi lazım. Birbirleriyle bir ilişkisi kalmamış insanların, hayatı boyunca diğerinden nafaka alması insanlık onuruna aykırı. Bunu sınırlamakta fayda var. Diğer yandan yüksek miktarda nafaka ödememek için gelirini asgari ücret gösterenler de çok.”

ERKEKLER SIK EVLENİP BOŞANIYOR

Sık evlenip boşanan kişilerin birden fazla nafaka ödediğini de belirten Uslu, evlenmeden önce kişilerin kendilerini eleştirmeleri gerektiğini söylüyor. Verilen nafakanın sadece kadın için değil, çocuğun geçimi için olduğunu da tarafların aklından çıkarmaması gerektiğini vurguluyor: “Erkekler çok sık evlenip sık boşanıyorlar. Bu durumda birden fazla nafaka ödemek durumunda kalıyorlar. Kişi üçüncü evliliğini yapmış, ilk eşine nafaka ödüyor. 3 yere birden nafaka ödeyince elinde bir şey kalmıyor. ‘Ben bunu çocuğuma veriyorum ama annesi harcıyor’ diye düşünüyor olabilirler. Fakat bir yuva yıkılmış, çocuk maddi manevi mağdur olmuş. Manevi boyutunu telafi edemezsiniz, en azından maddi olarak üstünüze düşeni yapmış oluyorsunuz. Tazminat kusurla evliliğin yıkılmasına kimin sebep olduğuyla, nafaka ise tarafların ihtiyacı yani maddi durumuyla ilgili.”

SİYASİLER UZLAŞAMAYINCA BABALAR HAPSE GİRİYOR

Aile içi hukuki sorunlardan birisi de hiç şüphesiz en çok tartışılan erken yaş evlilikleri. Severek ve isteyerek evlenen eşlerden birinin “tecavüz” damgasıyla hapse girmesi, geride kalan eş ve çocukları mağdur ediyor. Ali Sadık Taştepe, erken yaş evliliğinin eğitim seviyesi yükseldikçe ortadan kalkacağı fikrinde. “Toplumun çoğu yoksulluk sınırında yaşıyor. Erken yaşta evlenme, toplum geliştikçe ortadan kalkacak. Kız gidip evleniyor, yaşı tutuncaya kadar bekliyor, yaşı tuttuğunda evlendiriyorlar. Evlilik adliyeye intikal ettiği zaman, kaçtığı dönemde yaşananlar, cinsel taciz olarak yargılanıyor. İnsanlar ceza alıyor, mağdur oluyorlar. Türkiye’de politik tartışma konusu olduğu için bu meseleyi çözemiyoruz. Siyasiler konuşsalar, bir mağduriyet olduğu ortaya çıkacak. Çocukları babasız bırakan ya da kadını mağdur eden uygulama ne devlete, ne topluma, ne geleceğe hiçbir katkı yapmaz. Okul çağındaki çocuk niye kaçıp gitsin? Bunun üzerinde de çalışmamız lazım. O yaşta evlenmesi doğru bir şey değil ama olmuşsa ne yapacaksınız, nasıl çözeceksiniz?” Bir zaman sonra resmiyete dökülen bu evliliklerde oluşan mağduriyetin yargılama ile değil, düzenleme ile alakalı olduğunu ve mağduriyetleri politika yapıcıların uzlaşı içinde çözmeleri gerektiğine işaret ediyor Taştepe. “Kanunlar belli, yargı kararı verir. Yargı o kararı içi yanarak, çok büyük sıkıntıya yol açtığını bilerek verir. Politikacıların bunu kavga etmeden düzeltmeleri gerekir. ‘Birileri birilerini affediyor’ düşüncesi ortaya çıktığı için maalesef çözüme gidilemiyor.”

HACİZLE ANNE BABA İLİŞKİSİ KURULAMAZ

Boşanan aileler arasındaki önemli sorunlardan birisi de çocuğun velayeti konusu. Eşlerden her biri velayeti kendi üzerine almaya çalışırken, mahkeme çocuğun yararını önceleyerek, genelde anne olmak üzere, velayeti ebeveynden birisine veriyor. Eşlerden birisi farklı sebeplerle çocuğu diğer eşe göstermeyebiliyor. Hakkını kullanmak isteyen diğer eş ise çocuğunu görebilmek için mahkemeye başvuruyor. Mahkeme sonucunda çocuğun haczedilmesine karar veriliyor ve çocuklar zorla diğer eşe teslim ediliyor.
Emekli Hâkim Ali Sadık Taştepe, çocukla kişisel ilişkinin zorla kurulmaması görüşünde. Çocukların “apar topar” götürüldüğünü söyleyen Taştepe, “Bu yapılmaması gereken bir şey. Mahkeme kararı, çocuğu zorla götürme hakkı vermez. Çocuk gitmek istemiyorsa, o çocuğu göndermeyeceksin. Uygulamada bir yanlışlık var. Kurumsal yapı oluşturacaksın, o kurumsal yapı içerisinde çocukları ikna ederek göndereceksin. Burada yanlış olan, çocuğu almaya polisle gidilmesi. Çocuk polisi görünce zaten korkuyor. Çocuk teslim merkezlerinin kurulması bu açıdan iyi olur. Ama orada çalıştıracağınız kişiler merhametli, şefkatli ve o işe uygun kişiler olmalı. Yoksa devletin bana verdiği iş diye bakarsa o da yararlı olmaz” diyor.
Çocuklar konusunda hassas olan ailelerin ortak velayet talebiyle kendilerine geldiğini söyleyen Taştepe, tarafların anlaşmasının temel nokta olduğunu vurguluyor. Ortak velayeti bir örnekle açıklıyor: “Ortak velayete çok az talep geliyor. Bir eş ortak velayet istemiş, duruşmadan önce odama geldi. ‘Niye bu talebi yaptınız’ diye sordum. ‘Biz geçinemedik, ancak babası da ben de çocuğumuzu çok seviyoruz. Sokağın bir tarafında ben, diğer tarafında o ev tuttu. Çocuk istediğinde babasına gidecek, istediğinde bana gelecek. Kendisini yalnız hissetmeyecek. Bunun için müşterek velayet istedik’ dedi. Taraflar çocuk konusunda uzlaşırsa bir sıkıntı olmaz. Uzlaşmıyorsa çekişme olur, velayeti kullanamazlar ve birbirlerine girerler. Eğer velayet noktasında aralarında bir problem yaşanmıyorsa, ortak velayet çok büyük fayda sağlar. Bu talep genelde bilinçli anne babalardan geliyor. Biz toplum olarak anlaşamıyoruz, anlaşanların sayısı da artmıyor haliyle.”

TESLİM MERKEZİ ÇÖZÜM OLABİLİR

Avukat Öznur Uslu, velayet konusunda anlaşılamayan durumlarda çocuk teslim merkezi projesiyle ailelerin çocuklarla, rahat ve resmi bir yerde görüşmesi imkânının olacağını söylüyor. Uslu, bu merkez sayesinde ebeveynin çocuğu görmeye gelip gelmediğinin de kayıt altına alınabileceğini belirtiyor: “Çocuk haczi konusu insani değil. Gelişmiş bir toplum için hiçbir açıdan hoş bir görüntü değil. Bakanlık tarafından çeşitli çözüm yolları düşünülüyor. Çocuk teslim merkezi projesiyle en azından kapıda polis zoruyla değil de uygun bir ortamda görüşülmüş olur. Teslim merkezi, resmi bir görevlinin de bulunduğu rahat bir ortam sağlar. Bu ortamda çocuk kendini rahat hisseder, belki oyun oynama imkânı olur ve rahatlar. Görecek olan ebeveyn, merkezde beklenir, o süre sonunda kimse gelmiyorsa, bu durum resmi memur eşliğinde tespit edilir. ‘Bugünkü hakkını kullanmadı’ diye not alınır. Daha sonra ‘bana göstermedi, gittim yoktu’ gibi iddialar da olmaz.”

Halime Kirazlı / Gerçek Hayat

adminadmin