Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 11-08-2017 09:10   Güncelleme : 11-08-2017 09:10

Hayatı Anlamak Ve Anlamlandırmak

Bu dünyada en önemli konu; hayatı anlamak ve anlamlandırmaktır. Hayatı anlamak; yaratılış gayesini bilmekle olur. Hayatı anlamlandırmak ise; yaratılış gayesine uygun yaşamakla, yani inanç ibadet ve güzel ahlâk sahibi olmakla mümkündür. Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup emirlerine uygun yaşarsa ‘kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır” (Nûr, 24/52) İslâm’ın en temel gayelerinden birisi, insanın hayatını anlamlı kılmaktır. Onun boş, anlamsız ve beyhude her türlü söz ve davranıştan uzak bir hayat yaşamasını, Allah’a kulluk yapmasını sağlamaktır.

Hayatı Anlamak Ve Anlamlandırmak

Yeryüzündeki her şey insanlar için, insanlar da Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Allah Teâlâ bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye ya­rattım.” (Zâriyât, 51/56) Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan, bu kulluğu yerine getirip getirmediğini tespit için imtihana tâbi tutulmuştur.

Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyayı ve insanları yoktan var eden Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir:“O (Allah) hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2) Âyetten de açıkça görüldüğü gibi, dünya hayatı insanlar için bir imtihandan ibarettir. Dünya hayatı fani, âhiret hayatı ise bâkidir. Bu sebeple dünya hayatının nasıl bir hayat olduğunu, bizleri yaratan Yüce Rabbimiz en iyi bilir. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur:  "Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir" (Hadid, 57/20)“Hayır, siz çarçabuk geçmekte olan (dünyayı) seviyorsunuz ve âhireti terk edip bırakıyorsunuz.” (Kıyâmet, (75/20-21)

Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevk ve imtihandan başka bir şey değildir. Yüce Dinimiz İslâm’ın en temel hedeflerinden birisi, insana hem bu dünya, hem de âhiret saadetini kazandırmaktır. Din, dünyada yaşanır, âhiret dünyada kazanılır. Dünya bir imtihan alanıdır, o yüzden dünyayı âhiret için yaşamalıdır. Ebedî saâdet bu dünyada kazanıldığı için dünya hayatı çok değerlidir. Kıymeti bilinmeli, ömür boşa harcanmamalıdır. “Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma,” (Kasas 28/77) Burada problem, dünya malına sahip olma değil, sahip olduklarımızın kölesi olmaktır. Dinimiz, dünya işleri ile meşgul olurken âhiret hayatını unutmamayı tavsiye etmekte, ebedî olan âhiret hayatını kazanmanın yollarını göstermekte, dünya ve âhiret dengesini iyi bir şekilde kurmamızı önermektedir. Kur’an, ruh için maddeyi, sonsuzluk (âhiret) için dünyayı feda etmeyi önermez.

Dünya işlerinden el etek çekip sırf âhirete yönelmeyi ve dünyaya boş vermeyi âyet ve hadislerle yasaklayan İslâm dini yaşanabilir bir dünya düzeni tesis etmiş ve bu düzende Müslümanları, ifrat ve tefritten kaçındırarak ikisi arasında dengeli bir yaşama yönlendirmiştir. Tevhid, yani hayatın birliği esas olduğu için dünya ile âhiret arasında denge ve uyum esastır. Önemli olan bu dengeyi korumak, dünyada iken âhireti kazanmak, böylece her iki dünyada da mutluluğa kavuşmaktır. Dünyaya aşırı bağlılık anlamındaki dünyevîleşme, insanın sahip olduklarına her şeyden çok değer vermesidir. Dünyevîleşme, hayatın anlamını, yaratılış gayesini göz ardı ederek ve Allah’a kulluk görevini unutarak tamamen dünyaya yönelmek, zengin meşhur ve güçlü olmayı temel gaye haline getirmektir.

Kısaca, dünyevîleşme hastalığına tutulan insanlar, dünyada  zevkli, keyifli bir yaşantıdan başka bir şey düşünmezler. Başlangıçta meşrû amaçları gerçekleştirmek için sadece bir araç olarak telâkki edilen dünya malı, sonunda amaç haline dönüşebilmektedir. Bu durum da kulluk görevlerinin ihmal edilmesine sebep olmakta, helâl-haram anlayışını zedelemekte, sâlih ameller işlemeyi unutturmaktadır.  İnsan  dünyevîleşip, kendisini dünyaya kaptırıp da âhireti unutunca başka neleri unutmaz ki! Yüce Kitabımız bildiriyor ki, nefsine ve dünyaya aşırı düşkün olan insan Allah’ı, (Tevbe, 9/67) âhiret gününü, hesabı (Arâf, 7/53) unutur. Uyarıları ve öğütleri (Maide,5/13-14)  unutur. Günahlarını (Kehf, 18/ 57)  unutur. Başkasını uyarırken kendini unutur. (Bakara, 2/44) Sıkıntıyı atlatınca Allah’a yalvarmayı (Zümer, 39/8)  unutur. Yüce Kitabımızın bir uyarısıda şudur: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın Onlar yoldan çıkan kimselerdir” (Haşr, 59/19) Dünyaya aşırı düşkünlüğün çok kötü neticeleri vardır: kibir, gurur,  haset, zülum, hırs, sınırsız haz ve şehvet duygusu, düşmanlık ve saldırganlık. Bunların hepsi bu kötü neticelerden bazılarıdır. Bunlardan kurtulmanın yolu dünyevîleşmekten kurtulmaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah âhreti kazanmamızı istiyor: Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah âhireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hâkimdir.” (Enfâl,67) “Hayır, siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz ve âhireti terk edip bırakıyorsunuz.” (Kıyâmet, 75/20-21) Dünya hayatı çarçabuk geçiyor; günler, aylar, seneler geçerek insanın dünyada kalma süresi gittikçe azalıyor. Hz. Ali’nin (r.a.) buyurduğu gibi “Dünya arkasını dönmüş gidiyor, âhiret ise (bize) yönelip gelmektedir.” (Buhârî, Rikak 4) “Ama siz şu dünya hayatını tercih ediyorsunuz; oysa âhiret daha iyi ve daha kalıcıdır (devamlıdır)” (A’lâ, 87/16-17)

Bu gerçekleri Rabbimiz bizlere bildirmektedir. Ancak her ne kadar Müslümanların ciddi anlamda dünyevîleştiğini söylüyor isek de bu, çözümün olmadığı imkânsız bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmez. Rabbimiz Allah, dünya hayatının insanları aldatmaması, şeytanın insanları kandırmaması için de bizleri birçok âyette uyarmaktadır: “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman, 31/33)

Dünya hayatının câzibeli görünen yaşantısının bizleri aldatmaması gerektiğini anlamalıyız. “Nasıl olsa işlediğimiz günahları Allah affeder” düşüncesiyle, günah olan, haram olan işlere tevessül etmemeliyiz.  “O halde gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun. (emirlerini) dinleyin, itaat edin.” (Teğâbün, 64/16)  “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına (âhiret için) ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Haşr, 59/18) Tabiî ki, bir mü’min olarak günah olan bir iş yapıldığı zaman yapılacak şey, ondan dolayı hemen tevbe etmektir. “Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar hâriç, zira Ben onları bağışlarım.” (Bakara, 2/16) 

Buradan almamız gereken mesaj, elimizden geldiği kadar günah olan hususlardan uzak durmamız gerektiğidir. Buna rağmen günah işlediğimizde hemen tevbe etmeli, hangi şey için tevbe ettiysek bir daha onu yapmamaya gayret sarf etmeliyiz. Dünyevîleşmeden korunmaya çalışmalıyız. Esas dünyevîleşme, dünyanın ne için var olduğunu, hayatın Anlamı gerçek mâhiyetinin ne olduğunu kavrayamamadır. Dünyevîleşmeden kurtulmada takip edilecek en akılcı yol dünyanın gerçek mahiyetini kavramak, dünyaya ne kadar değer vereceğimizi sağlam bir şekilde belirleyerek dünya-âhiret dengesini kurmak, yaradılış gerçeğimizin imtihan olduğunu unutmamaktır. Kur’an ve sünnete ittibayı asıl gaye edinmektir. Bize düşen bu fâni dünyanın geçici malına, mülküne, zevkine aldanmayıp Allah’a iyi kul olmaya çalışmaktır.

Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan, inanç, ibadet ve ahlâkî vazifelerini yerine getirdiğinde mükâfat olarak dünya ve âhirette mutlu, huzurlu bir hayat yaşar.  Yüce Allah bunu bildirmektedir: “İman etmiş olarak, kadın-erkek kim sâlih amel işlerse ona (dünya ve âhirette)  güzel (mutlu ve huzurlu) bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl, 16/97) Yüce Allah Kur’an’da biz mü’minlere “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” (Bakara, 2/201) duasını öğretmektedir. Biz mü’minler de her zaman Yüce Allah’tan hem dünyada hem de âhirette sıhhat, afiyet, başarı,  iyilik, huzur ve güzellikler dilemeli ve yaşantımızı da buna göre düzenlemeliyiz. Ne mutlu dünya hayatının cazibesine aldanmayanlara. Ne mutlu hayatın anlamını, yaratılış gayesini bilerek, ona uygun yaşama gayreti içersinde olanlara!

Süleyman GÜLEK

adminadmin