Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 19-07-2013 11:08   Güncelleme : 19-07-2013 11:08

HER NEMRUTA BİR İBRAHİM

Kendini söz ve davranış ile ifade etmek insanoğlunun temel özelliklerindendir

HER NEMRUTA BİR İBRAHİM
Kendini söz ve davranış ile ifade etmek insanoğlunun temel özelliklerindendir. Davranış veya sözden karşıdaki muhatabın anlayabileceği miktar da onun düşünsel kapasitesi ve kültürel altyapısı ile belirlenmektedir. Bu nedenle çoğunlukla eksik, hatalı veya yanlış algılama gerçekleşmekte, bireyler arasında iletişim bozukluğu yaşanmaktadır.
 
Kavramlara yüklenen farklı veya eksik anlamların yanı sıra bireylerin de algıda seçicilik veya bozukluğu iletişimi olumsuz yönde etkilenmektedir. Toplumsal yaşam esnasında ve gündelik sıradan olaylarda iletişim bozukluğunun gün içerisinde fazla bir etkisi olmamakla birlikte, toplumsal olayları düzenleyecek ve geliştirecek düzeyde öneme sahip konularda etkisi oldukça yüksek ve farklı olmaktadır.
 
İletişimde kullanılan dil ve üslup mesajın algılanması noktasında etkili olmaktadır. Çoğunlukla egemen güçler ile ezilenler arasında seyreden diyaloglarda bu durum önem arz etmektedir. Kullanılan dilin yumuşak olmasının sağlayacağı olumlu katkıyı kast etmek anlamında "tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" sözü bireysel ve özel iletişimde oldukça faydalıdır. Tatlı ve yumuşak dil kullanılması suretiyle nice gönül köprüleri kurulabilir. Mesaj muhataba net ve anlaşılabilir bir şekilde iletilebilir. Ancak hayatın her aşamasındaki olaylara bu yaklaşımda bulunmak kesinlikle yanlıştır.
 
Bireyler arası iletişimde mesajın eğilip bükülmesi veya yumuşatılması ciddi bir soruna yol açmayabilir. Hatta bireysel ilişkilere yumuşaklık ve farklılık da katabilir. Ancak toplumsal içeriğe sahip olaylarda böyle bir yaklaşım karmaşaya yol açmaktadır. Geniş halk kitlelerini ilgilendirecek konuda mesajın net ve anlaşılabilir olması önemlidir. Hele yönetim gücünü elinde tutan, otoritesini adaleti ile değil atalet durumunu gizleyecek şekilde kullanan, Allah'ın adına hareket ederek zulmü tesis eden, toplumunu Allah ile aldatan, yaptığı yanlışlara toplumsal fayda ve ilahi adalet giysisi giydiren zalimlere karşı hakkı net ve sert şekilde haykırmak gerekmektedir.
 
Ait olduğumuz İslam kültürüne kaynaklık eden kutsal kitabımıza baktığımızda yanındakilere merhamet ve şefkat ile davranan tüm peygamberlerin zalimlere ve onun yandaşlarına karşı Allah'ın emrini ve hakikati net bir şekilde ve “düşünsel kıvırma” yapmadan söylediklerini görürüz. Hazreti İbrahim'in Nemruta karşı Allah'ın birliğini haykırması ve putlara tapmaktan vazgeçirmeye çalışması, nihayetinde putları bir balta ile kırarak ilahın tek olduğunu net şekilde ortaya koyması bu konuda mükemmel örnektir. Resulullah'ın müşrik ve sömürücü Mekke toplumuna İslam'ın mesajını eğip bükmeden sert ve net ifade ile haykırması da burada anılmadan geçilmeyecek bir örnektir. Hele Hazreti Musa'nın Firavunun sarayında Allah'ın mesajını korkmadan, kıvırmadan, yumuşatmadan, sulandırmadan haykırması bizlere toplumsal mesajların nasıl ortaya konulacağını göstermektedir. Zira peygamberler sırtını dünyanın rantına ve makamına değil, Allah’a dayandırmışlardır. Onlar dünyevi çıkarlarına uhrevi kılıflar bulma yoluna başvurmamışlardır. Bu nedenle zalimler ve egemen güçler karşısında güçlü ve haklıdırlar. Peygamberler bu özgüven ve ilahi destekle mesajlarını set ve net bir şekilde egemen güçlere haykırmışlardır. Hiçbir zaman yumuşamamışlar, uzlaşmamışlar ve haklı çizgilerinden ödün vermemişlerdir. Çünkü özel ilişkilerdeki mesajda istenildiği gibi davranılmasına karşın toplumsal mesajlarda böyle bir hak ve seçenek yoktur.
Egemen güçlere yaranmak, ilahlık iddiasında bulunanları kızdırmamak, laneti üzerine çekmemek, toplumsal statüsünü zaafa uğratmamak, egemen güçler nezdinde itibar ve kariyer edinmek için hakkın sesinin kısılması, sorumluluk sahibi ve dürüst olan hiç kimsenin haddine değildir. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" sözü bizim kültürümüzün sözü olup darda kalan her Müslümanın kullandığı bir argümandır. Ne yazık ki bir zamanlar mazlum olanların Allah'ın lütfu sayesinde egemen konuma geçmesiyle bu gerçek unutulmakta, zalim konumuna düşülmekte, hatta daha da öteye geçilerek yapılan zulüm ve yanlışlara İslami kılıf geçirilmektedir. Hutbedeki halifeye "Sen doğru yoldan şaşarsan seni kılıcımla düzeltirim" sözünü kutsayanlar, kendileri gücü ele geçirdiğinde bu sözü unutmakta, işlerine gelen diğer argümanlara sarılmaktadırlar. Oysa asıl olan adalet için uyaranları dikkate almak iken, nefsini ilahlaştıran ve bu dünya makamlarının kendilerine layık olduğuna inanan sahte tanrıcıklar, kendilerine itaat edilmesi ayetlerini hatırlatmaktadırlar. Oysa adil olana itaat, zalim olana ise hak tebliğ edilir.
 
Ne yazık ki günümüz Müslümanları İslam'ın evrensel mesajlarını göz ardı etmekte, nimetlerin sadece kendileri için verildiğine inanmakta, yaptıkları büyük adaletsizlikler yanında, bireysel veya küçük düzeyde yapılan adalet uygulamaları ile Allah'ı aldattıklarını düşünmektedirler. Ranttan pay elde edebilmek için Firavunun saray ve sofralarında izzet arayanlar, Musa'nın nezdinde zillet içerisinde olduklarını kendileri de bilmektedirler. Ancak onlara göre gün bugündür ve yaşamak lazımdır. Her ne kadar bu felsefe İslam'a uygun değilse de önemli de değildir! Çünkü kişisel çıkarlar için her türlü gayri İslami düşünüş ve uygulama itina ile İslamileştirilir! Önemli olan rantın paylaşılmasıdır. Oysa bu halkın dinine ve kültürüne yabancı ve düşman olanlar da bir zamanlar aynı şeyi yapmaktaydılar. O zamanlar bu yapıya karşı çıkanlar otorite ellerine geçince aynı şeyi yapmaktan çekinmemektedirler. Her ne kadar bu kişiler arasında niteliksel farklılık var gibi görünse de kriteri Allah'ın Kitabı olarak ele aldığımızda her iki grubun da rantın farklı yüzleri ve dünya egemenliğini elde etmek isteyenlerin farklı bireyleri olduğu görülmektedir.
 
Egemenliğin her yönüyle olumsuz anlamda kullanılmasına örnek olan ve Kuran'da gücün, zenginliğin ve dini sömürü aracı olarak kullanmanın temsilcileri Firavun, Karun ve Belam üçlüsü çerçevesinde verilen ilahi dersin, salt Yahudilere özgü olduğunu düşünmek, İslam'ın evrensel mesajını algılayamamak demektir. Müslüman toplumların da Firavun, Karun ve Belamı vardır. Sonuçta bu toplumlar da kendi içerisinden Musa'sını çıkaracaktır. Tıpkı Müslümanlara örnek insan olarak gösterilen ve tüm çağların en büyük direnişçisi, muvahhidi, hak savunucusu olan Hazreti İbrahim gibi. Toplumunun sivri dillisi, zulme karşı haddi aşanı, sert ama net konuşanı, Nemrutun sarayında izzet kazanmaya çalışan değil, ezilenlerin yanında ve hakkı haykıran kişisi. Tarihteki olaylar göstermiştir ki, zulmün zirveye ulaştığı her yerde bir peygamber veya bu misyonu gerçekleştiren kişiler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle her Müslüman kendine bu peygamberleri örnek alarak yaşamını ve davranışlarını düzenlemelidir. Dünyevi kaygı, hırs ve maddi kazanımlar için Firavun ve Nemrut olmaması gerektiği gibi egemen ve zalimlerden de yana olmamalıdır. Olanlar için de yapılacak çok şey, söylenecek tek bir söz vardır;
 
Zalimler için yaşasın cehennem!
 
adminadmin