Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 21-09-2016 10:33   Güncelleme : 21-09-2016 10:33

Hoşgörü

Bugün size bir anımı anlatacağım

Hoşgörü

Olay İzmir’de Ege Üniversitesi’nde okurken yakın bir arkadaşımın ısrarları üzerine, Alsancak’ta bulunan Hıristiyanlığın Protestan mezhebine mensup St. John’s Anglikan Kilisesi’ne gittik.

Kapıdan içeri girerken güler yüzlü bir karşılama ile karşılaştık ve konuşmalarından da anladığımız yabancı kökenli vatandaşlar karşıladı.

Ardından da adı Sabahattin Bey olan cemaate mensup beyefendi bizle ilgilendi ve ibadetin başlamasına yarım saat olduğundan ötürü, kilisenin arkasında bulunan misafirhaneye buyur edip, çay ikram edip, sohbet etmeye başladık.

Kendisi kırk yaşında iken yeğeninin vesilesi ile kiliseye altı ay boyunca her ibadete katılıp, en sonunda kendisine göre doğru yol olan Hıristiyanlığa geçmiş.

Kendisinin söylediği, ben kırk yıl boyunca uyuyordum, iki yıldır uyandım ve şu an iki yaşındayım dedi.

Sordum, nasıl yani? Kendisi kırk yıl boyunca Müslüman imiş ve Hıristiyanlığı seçmesi ile yeni doğmuş bir bebek gibi hayata yeniden başlamış.

Biraz daha sohbet ettikten sonra ibadet vakti geldi ve kilise ’ye geçtik.

İbadetleri daha doğrusu ilahilerini söylerlerken Türkçe söylediler ve gitar, bateri gibi enstrümanlarla çaldılar.

İlahiler bittikten sonra tekrar misafirhaneye buyur edip, çay ikram edip, sohbete tekrar başladık.

Sabahattin Bey aklınızda soru var mı, kafanıza takılan bir şey var mı diye sordu.

Dikkatimi çeken ilk şey ibadetlerin, Türkçe yapılıyor olması idi.

Kendisine sordum: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı bir genelge veyahut bir talimat sonucu olarak mı ibadetlerinizi Türkçe gerçekleştiriyorsunuz?

Kendisinin verdiği yanıt, ibadetlere katılan halkımızın da anlaması için Türkçe gerçekleştiriyoruz.

Bu davranışları gerçekten güzel bir şey ve takdire şayan…

Arkadaşımın dikkatini çeken şey ise, papaz veyahut rahip hiç görmemesi idi ve Sabahattin Bey’e sordu.

Beyefendinin verdiği cevap, “Protestanlıkta papazlar yahut rahipler yoktur, pastör dediğimiz öğretmenler, yol göstericiler var,” dedi.

Daha sonra tekrardan dinler üzerine sohbetimiz başladı.

Kendisi bize bir şeyler anlatma çabasında ve Hıristiyanlığın, en son din ve Hz. İsa’nın son peygamber olduğunu söylemeye başladı.

Kendisine dediğim şey, Hz. Muhammed son peygamber ve Kur’an-ı Kerim son kutsal kitap.

Kendisi biraz nazikçe ama biraz da şiddetli bir şekilde, hayır dedi ve ekledi, “Yeni Ahit’te bu haber verilmiştir bizim kurtarıcımız, İsa Tanrı ve Hıristiyanlıktır” dedi.

Kendisine şunu dedim, “Allah’ın kelamı olan İncil değiştirilmiştir, gerçek İncil’de, İslamiyet ve Hz. Muhammed haber verilmiştir, tüm inananların Müslüman olacağına haber verir,” dedim.

Beyefendi şiddetli bir şekilde karşı çıktı, yok öyle bir şey!

Kendisine, lise zamanlarında Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi öğretmenimin dediği bir şeyi aktardım.

Geçek İncil, İngiltere’de bulunan British Museum’da çok gizli olarak saklanıyor ve o kutsal kitapta size dediklerim anlatılıyor ve ekledim daha birkaç ay önce Ankara Adliyesi’nin arşivinde bulunan ve gerçek İncil’in olduğu söylenen, kutsal kitap bulunmuştur ve basında da bir hayli yer almış, size dediklerimde söylenmiştir.

Diğer masalarda oturan ve Kilise’nin pastörleri olduğunu öğrendiğim Steve, George, Mahir ve Tezcan beyefendiler de dâhil oldular sohbetimize.

Kendileriyle bu konuları konuştuğumuz zaman Kütüb’ü Sitte’den, Buhari’nin kitabındaki hadislerden de anlattılar ve İslamiyet’le benzerliklerini ortaya koydular.

Kendilerine okuduğum dört kutsal kitabın da tek bir kaynaktan geldiği açık ve net şekilde belirgin olduğu ve Rab, Rabbin gibi, Nuh tufanının ve Hz. Yusuf’un hikâyesinin anlatıldığını söyledim.

Sabahattin beyefendi bu arada, dediklerime gülüyor, deyim yerindeyse alay ediyor!

Diğer beyefendiler ise, gayet samimi ve ciddiyetle dinliyorlar.

Daha sonradan Sabahattin beyefendi, Hz. İsa hariç, tüm peygamberlerin günah işlediklerini söylüyor ve az önce kabul etmediği peygamberimiz Hz. Muhammed’in de dâhil olduğunu söylüyor, diğer beyefendilerle birlikte şiddetli bir şekilde karşı çıktık, Allah’ın göndermiş olduğu, peygamberlerin günah işlemeyeceği ve temiz olduklarını söyledik.

Kendisi bu sefer İsa Tanrı’nın bizi kurtaracağını, Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın işlemiş oldukları günahın (yasak meyveyi kastediyor) damarlarımızda gezdiklerini söylüyor ve İsa Tanrı bizim günahlarımızı bağışlayıp, cennete girmemizi sağlayacak olduğunu dedi ve ekledi, her Peygamber’in bir mucizesi var dedi.

Kendisine verdiğim yanıt, hem peygamber deyip, hem Tanrı diyorsunuz, burada bir çelişki var.

Ayrıca haklısınız her peygamberin bir mucizesi var, Hz. Muhammed’in de mucizesini mahşerde kullanacağını ve inananlara şefaatçi olacağını söyledim.

Bu tartışmalarımız, konuşmalarımız biraz daha sürdü ve kendisi istemeden veyahut istemeyerek İslamiyet’e ve Hz. Muhammed’e hakaret niteliği taşıyan kelimeler sarf etti.

Kendisine dediğim Hz. Muhammed nasıl Müslümanların peygamberi ise, Hz. İsa siz Tanrı olarak görüyorsunuz, ben peygamber olarak görüyorum.

Hz. MusaHz. Davud ve ismini şimdi hatırlayamayacağım diğer peygamberlere, elçilere ne hakaret eder, ne de dil uzatırım, diğer insanların da hakaret edip, dil uzatmalarına asla müsaade göstermem.

Neticede hepsi semavi dinler ve çıkış kaynakları bir Allah’ı Teâlâ’dır.

Ve diğer dinlere mensup insanlarında inançlarına hakaret edilip, dil uzatılmalarına müsaade göstermem.

Dinler hoşgörüyü temel alırlar, dinlere mensup insanların da aynı şekilde hoşgörüyü hayatlarında yansıtmaları gerekir ve ekledim geçen dönem Üniversite Yaşamına Geçiş dersinde hocam Prof. Dr. Cüneyt Kanat’ın yaklaşık bir ay boyunca üzerinde durduğu ve tüm sınıfa anlattığı, vize sınavında da sınav sorusu olarak sorduğu hoşgörüyü anlatmaya çalıştım, aklım elverdiğince, dilim döndüğünce…

Hocamın dediği, Latince’de tolerare, Fransızca’da tolerancé, İngilizce’de tolerence,toleration Türkçe’de hoşgörü, Arapça’da ise, müsamaha’dır.

Velhasıl kelam, hoşgörü her dilde ve dinde mevcut olup aynı anlamdadır…

adminadmin