Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 28-03-2017 08:55   Güncelleme : 28-03-2017 08:55

Hürriyet Serbestiyet

Bazı zatlar, hürriyet ve serbestliği bize çok kötü anlatıyorlar. Hattâ âdeta hürriyette insan her ne fenalığı işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez diye ifade ediyorlar. Acaba gerçekten böyle midir?

Hürriyet Serbestiyet

Bu soruya en kısa cevap şudur. Bu şekilde tarif edenler hürriyeti değil, belki sefih ve ahlaksız bir yaşam biçimini anlatıp hezeyanlarını sunuyorlar. Zira nazenin hürriyet, edepli olmaktır ve İslamın güzellikleri ile süslenip bütün insanlığa örnek olmaktır.

Bugün hürriyet ve serbestiyet manasını özellikle Avrupa ve Batı medeniyeti bir çeşit hayvanlık olarak ele almış böylesine ahlaksız ve sefih yaşamı, örnek olarak sunmaktadırlar. Haliyle insan âlemi bu kadar küçülmektense istibdat ve baskı rejimlerini kendileri için kötünün iyisi olarak görmektedir. Evet, bugün Batı medeniyetinin hürriyet olarak sunduğu şeyin aslı insanın egosuna esir olmasından başka bir şey değildir.

Peki, gerçek hürriyet ve serbestiyet ne demektir? Bize bu içini dışa çevirsen domuz, yılan ve tilki gibi hayvanlara benzeyen Avrupalıları değil de onu izah et! Derseniz şu hususları söyleyebiliriz:

Gerçek hürriyet ne kendine ne de başkasına zararı dokunmadan serbestçe yaşamaktır. Biraz açmak gerekirse; insan başkasına zarar vermediği gibi Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği canını ve malını da zararlardan koruması demektir.

Örneğin uyuşturucu ve alkol kullanarak vücuduna zarar vermek; hürriyet değil arzu ve heveslerine esir olmak emanet olarak verilen canımızı tahrip etmektir. Sarhoşça, ahlaksızca bir yaşam sürerek aile hukukunu çiğnemek, ayaklar altına almak kişinin kendine olan saygısını yitirmeye sebep olur. Bunun sonucunda da Şeytanın maskarası bir insan bozması canavar ile karşı karşıya kalmış oluruz.

Günümüzde laf cambazlıkları ile insanlar aldatılmakta iyi şeyleri fena; kötü işleri ise güzel göstermeye çalışarak cerbeze yapılmaktadır. İşte dinimizde her türlü baskı ve istibdat yerilmiş ve kötü olarak nitelendirilmiş iken, bunun tersini anlatanlar bir hayli fazladır. Üstelik bu lafebeliği ve cerbeze üstadı tipler hürriyet ve serbestliği kötü olarak takdim etmekte Allah’a ortak koşmakla bir tutmaktadırlar.

Hâlbuki hürriyet adalettir, kanundur ve kimseye karşı tahakküm etmeyip serbest davranmasını sağlamaktır. Herkesin hukukunun korunduğu ve hareketlerinde özgür olduğu bir yönetim biçimidir.

Güneş gibi parlak, her ruhun âşık olduğu hürriyet ki İslam âlimleri onu şöyle tarif etmiştir: Medeniyetin saadet sarayında oturan marifet, fazilet ve İslam terbiyesi ile süslenmiş bir serbestliktir.

Bazıları “hürriyet ateştir, küfürdür demektedir. Bunlara ne demelidir?

Bu zavallılar hürriyeti komünizm mesleği veya İranlıların Mazdek dini gibi ibahe mezhebi zannediyorlar.  Yeri gelmişken bu mezhebi söyleyerek “kavat” kelimesinin de karşılığını vermiş olalım.

Mazdek denilen sapık bir kişi Sasani İmparatorluğu'nda Şah I. Kavat döneminde yaşamış bir Zerdüşt idi. Bazı kaynaklar asıl adının İnderazor olduğunu söyler. Kendisinin Peygamber olduğunu savunan Mazdek, kamu mülkiyeti ve sosyal refah konusunda sapık fikirler ileri sürmüştür. Onun düşünceleri; zamanında büyük yankılar meydana getirmiş, Şah Kavat döneminde devrimci bir harekete dönüşmüştür. Aynı zamanda din adamları reisi yani olan Mazdek, İranlı meşhur adil yönetici Nuşirevan tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Mazdekçilik olarak bilinen Zerdüştî mezhep ve felsefî akımını taraftarları düalist kozmoloji olan Manihaizm’e inanırlar. Onlara göre evrende iki özgün ilke vardır; ışık ve karanlık. Manihaizm bu ikisini bir birisiyle karıştırmış, iyi ve kötüyü bir görerek hiç olmadık bir yaşam biçimi sunmuştur. Mazdek öğretisinde, öldürmenin ve hayvan eti yenmemesinin gerektiği, ifade edilmiş ve erken komünizm örnekleri arasında gösterilmiştir. Her türlü özel mülkiyetin ve evliliğin kaldırılması gerektiğini savunmuştur.

Mazdekçiliği savunanlar, zengin kişilere ait olan mülklere baskınlar düzenlemiş ve yağmalamışlardır. 488 - 531 tarihleri arasında Mazdekizmi seçen Şah I. Kavat; sonradan ve komün mülkiyete saygı gösterdiğini göstermek için ailesini Mazdek’e sunmuş ve “kavatlık” kelimesini insanlığa hediye etmiştir. 

Bu utanç yüzünden bütün Zerdüşt Ateş Tapınakları kapatılmış Mazdek'in yaşamına dair ne kadar yazıt bilgi ve belge varsa; Mazdek öldürüldüğü zaman imha edilmiştir.

İşte başkalarına zarar vermeden istediği günahı işleyebilen kavatlıkla hürriyeti karıştırmak ahmaklıktan başka bir şey değildir. Zira hürriyet; Bolşevizm mesleği ve ibahe mezhebi değildir. Hâşâ! Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti netice verir.

Eskiden birçok zat Sultan Abdülhamid’e hücum edip “Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır” demişlerdi. Hâlbuki Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu baskı yönetimini; hürriyet zanneden ve anayasa isminden ürken adamların sözünde ne kıymet olur ki? Şimdi biz de hala bu zihniyette olan insanlara ne desek azdır.

Buna karşılık bir İslâm fedaisi de demiştir: Hürriyet imanın hassasıdır ve Rahmanın hediyesidir. Bunu da izah edelim. Nasıl, hürriyet imanın esası yani özelliğidir?

Çünkü iman bağı ile Allah’a hizmetkâr olan bir insan, başkasına zelil bir şekilde müracaat etmez. Başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzeti ve iman duygusu müsaade etmez.

Aynı zamanda bir diğerinin hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkati ve imanı, engel olur. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçare üzerinde baskı kurmaya dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet bunun bir numunesidir.

Büyük insanlara hatta bir veliye veya bir şeyhe karşı dahi hür olunmalıdır. Zira onların meziyetleri için bize tahakküm etmeye hakları yoktur. Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün gereği; tevazu ve alçakgönüllülüktür. Kibirlenmek ve baskı kurmak değildir. Demek kendini büyük gören çocuklaşmış şeyhten başkası değildir. Kimse bu gibi insanları büyük tanımamalıdır.

Peki, neden tekebbür küçüklük alâmetidir? Buna da cevap verelim:
Çünkü kendini büyük gören küçüktür. Küçük gören ise büyük insandır. Mesela her bir insan için, toplum içinde görünecek ve onunla insanları görecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhreti vardır. İşte o mertebe eğer boyundan daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için büyüklük ile ona uzanıp, uzamaya çalışacaktır. Yani büyük görünmeye çalışacaktır. Şayet kıymeti ve boyu daha bülent ise yani uzun ise tevazu ile kendini küçük göstermeye gayret edecektir, vesselam…

Vehbi KARA

adminadmin