Fikir
Giriş Tarihi : 01-01-2018 13:46   Güncelleme : 01-01-2018 13:46

İdeolocya Örgüsü, Erdoğan Ve Lüpçü İslamcılar

Erdoğan 2013 yılında “76 milyon hep birlikte Büyük Doğu’yu inşallah inşa edeceğiz” demişti. Geçenlerde de 4. Necip Fazıl Ödül Töreni'nde İdeolocya Örgüsü’nden bahsetti. “Biz üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik" diyerek çok önemli bir perspektif çizdi. Huzurdakiler anlıyormuş gibi yaptılar ama bunun aynı zamanda bir tepki ve ortaya konulan bir tavır olduğunu idrak edebildiler mi bilmiyorum.

İdeolocya Örgüsü, Erdoğan Ve Lüpçü İslamcılar

Bu mevzu üzerine Şükrü Sak, Nabız Haber’de ardı ardına tam üç bölümlük doyurucu bir yazı dizisi kaleme aldı. Sak, Erdoğan’ın İdeolocya Örgüsü’ne yaptığı vurgunun “çıtayı yükseltmek” olduğunu, bu durumun, “İslâmcı kılığında” İslâm ideali olan İdeolocya’ya arkasını dönen düşük tabiatlı, parsacı çapsızların “kelliğini” ve müptezelliğini ortaya çıkardığının altını çizdi. Ardından Büyük Doğu geleneğinden gelen nadir entelektüellerden biri olan Salih Tuna da meseleye temas eden güzel bir yazı yazdı, o kadar.

Salih Tuna ve Hilal Kaplan gibi aydınlar için “Müslümanlara hesap verecekler” pankartı açanlardan, İslamcıları tasfiye edecekler diyen endişeli beyaz İslamcılardan, peygamberimize dahi İslamcılık öğretmeye kalkan pek akıllı, ilerici/kinci pozitivist zevattan, FETÖ için insan hakları bildirisi yazacak kadar liberalleşen toparlak yüzlü muhalif İslamcı süt oğlanlarından ses çıkmadı.

Çıkmadı çünkü hocası, yazarı, aydını, koalisyoncusu, kaygılısı epeydir Bay Kemal’in kayığına binmiş, sinmiş, sessiz bir vaziyette yol alıyor!

Karşı mahalle olarak tabir edilen( aslında öyle mahalleler yok) yerden bu konuda sesler gelmedi değil. Örneğin 28 Şubat’ta “Şöyle bir zamanda Necip Fazıl gibi erkek bir sese ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortada değil mi?” diyen Ahmet Hakan, Necip Fazıl “bir düşünce adamı değildir” deyiverdi. Bir Aydın Doğan yazarından da bu beklenirdi.

Üstad vaktiyle bunlar için; “fikir” yüzüne sigara dumanı üflenmiş kedi gibi kaçırır bunları diyordu. Yukarıdakiler için de; bunlar ahlakı birbirlerine sırıtmak, zor karşısında kıvırtmak zanneder. Zor karşısında kıvırtmak yani, malı tatlı, canı tatlı, kafadan yana üzüntüye gelmeyen, hiçbir rizikoya girmeyen, bedavacı, lüpçü, boş bir hayatın müdavimleri…

Zamanının ötesinde bir mütefekkirdi Necip Fazıl. İdeolocya yani ferdin ve toplumun inşasındaki bütün esasları veren orijinal, özgün, buraya ait fikirler manzumesi… Dejenere olmuş bir kültürde evvela doğru düşünce faaliyetini yerli yerine oturtarak bu toprakların ruhuna uygun bir kalkınma hareketinin esaslarını, “essahtan” söylediği eser.

Büyük Doğu, İslamiyet’in emir subaylığı… İslam içinde ne yeni bir mezhep ne de yeni bir içtihat kapısı… Sadece “Sünnet ve Cemaat ehli” tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asliyetiyle İslamiyet’e yol açma geçidi ve bunu eşya ve hadiselere tatbik işi. Kendi cebimizde kaybettiğimiz ve hep yabancı ceplerde aradığımız anahtarın kum üzerindeki yuvası… “Büyük Doğu budur” diyordu. Hem mana hem madde, hem zaman hem mekân. Bütün insanlığa örnek halinde Doğu âlemine remz…

Bir mütefekkir ve aksiyon adamı olarak, “içimizle dışımız ve köklerimizle dallarımız arasında, dünya çapında, çile dolu muhasebe yapabilecek bir tek insan bile yetiştiremediğimizden” muzdaripti. Bu sebeple buraya ait orijinal yeni fikirler üretmeyi teklif ediyordu.

Ama çileli ve pahalı bir yol bu. Aynı zamanda insanın omuzlarına bindirilen ağır bir yük. İthal fikirlerin esiri olmuş bu zevat asla bu yükün altına girmek istemedi. Şiir ezberlemek daha kolaylarına geldi. Çünkü bu yol nefsi zora sokabilme yoluydu. Kolay mı Salih Mirzabeyoğlu gibi bu yükü omuzlamak? 10 yıl içeride bedel ödemek, çile çekmek. Hangisinde bu omuz, yürek, fikir ve cesaret var.

Belediyelerden yemlenmek, makam mevki için takla atmak, dert sahibi insanlara iftira atarak tehdit etmek varken! Bu yüzdendir ki Necip Fazıl’ın ortaya koyduğu fikri, düşünceyi, davayı, derdi sürekli gözden düşürdüler. Ondan nefret etmelerinin yegâne nedeni budur.

Çünkü onlar çileyi değil istirahati, zoru değil kolayı, yürümeyi değil oturmayı, savaşmayı değil, teslim olmayı, hürriyeti değil esareti velhasıl küresel baronların sadık birer kölesi olmayı tercih ettiler. Çünkü onlar asla bu toprakların insanı olmadılar. O yüzden yılandan kaçar gibi bu kutlu davadan kaçıyorlar. Şimdi anladınız mı Erdoğan’ın İdeolocya Örgüsü üzerinden verdiği mesajı?

Ufuk Coşkun / Milat

adminadmin