Türkiye
Giriş Tarihi : 07-06-2016 16:09   Güncelleme : 07-06-2016 16:09

İdeolojik Ve Irkçı Hurafeler...

Dünya tarihinin, insanlık tarihinin, Batı'da gerçekleşen olaylarla, süreçlerle, oluşumlarla, hareket ve fikirlerle tanımlanması, yorumlanması, değerlendirilmesi, etnik merkezci Avrupa geleneğinin üstünlüğü iddialarına haklılık kazandırdığı gibi, “batılı zihnin yapısal üstünlüğü” yönündeki ırkçı hurafelere de haklılık kazandırıyor

İdeolojik Ve Irkçı Hurafeler...
Dünya tarihinin, insanlık tarihinin, Batı'da gerçekleşen olaylarla, süreçlerle, oluşumlarla, hareket ve fikirlerle tanımlanması, yorumlanması, değerlendirilmesi, etnik merkezci Avrupa geleneğinin üstünlüğü iddialarına haklılık kazandırdığı gibi, “batılı zihnin yapısal üstünlüğü” yönündeki ırkçı hurafelere de haklılık kazandırıyor. Günümüz dünyasında kullanımda olan sözcüklerin, kavramların Batılı bağlamlarının dışında bir şey ifade edip etmeyeceği düşünülmüyor. Avrupa kavram ve kurumları ve dünya görüşü ideolojik ve ırkçı bir dil'le, tek ölçü haline getirildiğinde, tek referans kaynağı haline getirildiğinde, farklı kültür ve medeniyetlere özgü kavramların, kurumların ve değerlerin bir anlamı kalmıyor. İSLAMİ DUYARLILIĞI KAYBETTİK Modern-seküler dünya ideolojik ve ırkçı hurafeler temelinde, mutlakıyetçi bir dil/söylem oluşturmuştur. İslam dünyası toplumları, maruz kaldıkları entelektüel yoksulluk, kuraklık ve çoraklık sebebiyle, bugün, sözünü ettiğimiz bu mutlakıyetçi dil/söylemle hesaplaşamıyor, bu dile boyun eğiyor. Dünyaya, olaylara bu dilin ufkundan, bir başka dünya görüşünün ufkundan bakıyoruz. Her tür hurafeyle mücadele iddiasıyla yola çıkan, daha sonra kendisi çok büyük bir hurafeye dönüşen bu mutlakıyetçi dil/söylem, Batılı olmayan, Hıristiyan olmayan halkları, kültürsüzlüğe, tarihsizliğe mahkum ediyor. Tarihten, kültürden dışlandığımız için, geçmişi romantikleştirmeye çalışıyor, bu doğrultuda yeni gelenekler icat ediyoruz. Genel kültüre ilişkin, bütün kavramsallaştırmalar modern-seküler mutlakıyetçi dil temelinde şekillenirken, İslami dikkatimizi, hassasiyetimizi, bilincimizi kaybettiğimiz için, bu durumun hangi ölçüde büyük bir yozlaşmaya neden olduğunu görmüyor, anlamıyor, konuşmuyor ve tartışmıyoruz. Toplumlarımızda din'i hayat akıl'dan ve düşünceden bağımsızlaşarak, gelenekle ve halk söylemiyle bütünleştiği için, kentli bir kültüre sahip olmadığımız için, kamusal entelektüellere ve kültür aktivistlerine sahip olmadığımız için, tahakküm üreten mutlakıyetçi dille uzlaşmış, bütünleşmiş bulunuyoruz. Toplumlarımızın düşünmelerine, akletmelerine, gerçeğe ve bilince uyanmalarına fırsat vermemek için kitlelere sistematik olarak politik ve dini popülizm uyuşturucuları tatbik ediliyor. Bir başka bağlamda sömürgeci söylem, toplumlarımıza zihinsel bir uyuşturucu olarak tatbik ediliyor. Bütün bu uyuşturucular sebebiyle, Batılı normlara göre tanımlanan/konumlandırılan, sınırlandırılan bir İslam anlayışı bizim için bir sorun teşkil etmiyor. ÖZELEŞTİRİNİN ZAMANI GELDİ GEÇİYOR Hiçbir şekilde vakit kaybetmeden acil ve acımasız bir özeleştiri yapmamız gerekiyor. İslam dünyası toplumlarının, kültürlerinin, mutlakıyetçi seküler dilin sömürgeci amaçlarla oluşturulduğunu farketmeleri gerekiyor. Bu durumu farketmediğimiz için, bugün hakim söylemin sınırları içerisinde kalarak düşünmeye devam edebiliyoruz. Küreselleşme her alanda, yerel olan, özgün olan, bağımsız olan her şeye, yerel yapılara, iktidarlara meydan okuyor. Küresel sistem herkesi kimliksiz, kişiliksiz tüketicilere, pasif seyircilere dönüştürüyor. Başıboş sermaye, yüzeysel eğitim, manipülatif politika, niteliksel yönelişlere geçit vermiyor. Böyle bir ortamda kültür adamlarının yerini kültür teknisyenleri alıyor; ehliyet ve liyakate değil sadakate saygı duyuluyor. Hiyerarşiler sadakate göre dağıtılıyor. Kalabalıkların manipülasyonuna “demokrasi” adı veriliyor. İslami düşünce hayatının, kültür ve edebiyat hayatının, rahatsız edici olabileceğini göze alarak, hayati önemi olan sorunları kamu'nun gündemine kazandırmak gibi, yoğun sorumlulukları olmalı. Bugün, kabul etmek gerekir ki, belirsiz bir bilinçle, ancak, belirsiz varoluşlar sergiliyoruz. İslami bütünü temsil eden düşünsel bir mevcudiyet içerisinde bulunduğumuzu iddia edemeyiz. Aziz İslam'ın, fiilen var olmayan, somut planla var olmayan imkanları üzerine de spekülasyonlar yapmaya devam ediyoruz. Sahip olduğumuzu sandığımız bütün İslami değerleri devrimci bir dönüşüme tabi tutmamız gerekiyor. ÖLÜMCÜL ÖZGÜVEN KAYBI Emperyalist bir felsefe yaklaşımı, modern-seküler tarihin-düşüncenin sınırları dışında kalan bütün halkları ve kültürleri tarihsizliğe mahkûm ederken, Müslüman felsefe/ilahiyat adamları, bu barbarca dayatmayı reddetme/sorgulama yeteneğine sahip olmadıkları için, İslam'ı “insanların vicdanında olan bir yaşam felsefesi” olarak tanımlıyor, tanımlayabiliyor. İslam'a yönelik özgüvenlerini kaybeden kültürel ya da toplumsal kişilikler için yapılabilecek hiç bir şey yoktur. HATALI DÖNÜŞÜM Toplumlarımız, kültürlerimiz, İslami bilgi'ye, dil'e dünya görüşüne yabancılaştıkları için, bugün, miadını doldurmuş, büyük ölçüde iflas etmiş Batı modeli karşısında, Batı modelinin sömürgeci dayatmaları karşısında, sesini, aklını ve bilincini yükseltemiyor, kısık sesle konuşmaya, muğlak bir dille konuşmaya devam ediyor. Bu nedenledir ki, küresel fikir dünyasında İslami bilgi-dil-dünya görüşü temelinde, İslami bütünü temsil eden filozoflarımız, düşünürlerimiz yok. Müslümanlar, İslami bütünü isteyemeyen, talep edemeyen, temsil edemeyen, bu doğrultuda anlam/bilinç/hareket ve bilgelik üretemeyen, İslami kimi semboller ve merasimlerle, sosyal yardım faaliyetleriyle temsil etmeye çalışan, sağcı-muhafazakâr-milliyetçi topluluklara dönüşüyor. Atasoy Müftüoğlu / Yenişafak
adminadmin