Kültür
Giriş Tarihi : 25-03-2018 12:00   Güncelleme : 25-03-2018 12:00

İnanmak Kazanmaktır!

İnanmak Kazanmaktır!

Tarih tekerrür müdür değil midir bilmem kâri. Lakin şunu iyi biliyorum ki tarih öğretmendir. Öğretir. Ve hem de o kadar fazla şey öğretir ki. Hatta hiç fark ettirmeden öğretir. Ve bence insanlar tarihlerinden gelen ve ömürlerinden çok daha uzun olan bir tecrübeyle yaşarlar. Bazı vakitler bilmeseler de içlerinde çok eski zamanlardan kalan ve içlerine, ruhlarına, gönüllerine işleyen bir şuur vardır. En umulmadık anda ve en beklenmedik yerde birden çıkıverir ortaya. Hesap edilerek, düşünülerek ve kurgulanarak yapılmaz, yapılamaz.

Misal vereyim de daha sarih olsun… Hatırlayacaksın sen de mesela Zeytin Dalı Harekâtı’na giden askerimize muhabir bir arkadaşımız mikrofon uzatıp da “istikamet neresi?” diye sormuştu da “Kızılema” diye cevap vermişti ya hani, sorum şu; ona bunu kim öğretti? Sadece kitaplardan okuyarak ya da birilerinden duyarak mı söyledi yani bunu? Bence hayır. Peki daha evvel Fırat Kalkanı Harekatına giden askerimize kendi çocuğuna seslenir gibi “gel tosunum, gel” diyerek o ufacık mazlum çocuğa elindeki yiyecekleri vermeyi öğreten neydi? Ya da şehit düşen yirmi iki yaşındaki yiğit askerimize vasiyet yazdırıp da o vasiyette de “bu hak ile batılın savaşıdır” diye yazmayı kim öğretti? Bir daha ve ısrarla söylüyorum; yirmi iki yaşında sefere çıkmış bir Mehmetçiğe vasiyet yazdırıp da “ben şehit olacağım” dedirten şey de nedir? Öğrenmiş midir yani bunu? Öğretilmiş midir?

Bunların hiçbiri öğrenilmez kâri, her biri gönlüne işlenir insanın, ruhuna hakkedilir. Anca öyle olabilir yoksa bu ahvali anlatmaya ne akıl ne de ömür yeter. Akıldan öte ve ömürden uzun bir tedrisat gerekir böyle bir ilim için. İman gerekir iman, yirmi iki yaşındaki bir gence başka hiçbir dert “anama, babama söyleyin ardımdan ağlamasınlar” dedirtmez. Ve bu öyle birkaç on yılda da öğrenilmez. Onlarca asır yoğurur bu şuuru, çok uzak diyarlardan atlarına atlanıp da yollara düşen yiğitlerin nefesi, cenk meydanında “Allah” diye haykıran cengaverlerin sesi, fethedilmiş kutlu bir şehrin burçlarında dalgalanan şanlı bayrağın gölgesi, hepsi ve hepsi bir olurlar asırlar sonra bir yiğidin dilinden dökülür sonra; “beklemesinler…”

Fetih şehirlere girmek değildir, gönüllere girmektir ve gönüller fethedilmeden şehirler fethedilmez. Daha evvel yazmıştım Afrin’e giren yiğit askerlerimizi karşılayan halkın muhabbetini. Balkonlarından pirinç serpen amcaları, kucaklarında çocuklarıyla askerimizi selamlayan bacıları, yere boylu boyunca uzanıp da toprağı öpenleri… Türk demek umut demektir diye de eklemiştim. Aslında sadece bu değil. Çok daha fazlasıdır, beklenendir ve zulmün karşısına bir sütun gibi dikilendir. Babasının tabutunu göstererek “bunun içinde benim babam yatıyor” diyen daha belki beş yaşındaki şehit çocuğudur. Oğlunun tabutunu omuzlayıp en önde ama gururla, vakarla yürüyen babadır, oğlunun şehit haberini aldığı vakit “sana müjdem var bey” diye kocasına seslenen anadır. Karnındaki bebeğiyle kocasının tabutunun önünde asker selamı veren bacıdır…

Şimdi bizim aldığımız sadece bir şehir değildir. Bizim ordumuzun girdiği sadece şehirler de değildir, gönülleri fethedip, oralara girdiler ve giriyorlar yine. Şair doğru söylüyor fıtrat değişmiyor, yine aynı kanı taşıyor damarlarında yiğitler, yine aynı davayı gönüllerinde saklıyorlar. Karşımızda duran adamlar da inan bana çok iyi biliyorlar bunu.

Yavuz Bahadıroğlu hocam şöyle söylemişti: “Afrin’e gidemezsiniz dediler gittik, içine giremezsiniz dediler girdik. Şimdi de çıkamazsınız diyorlar. Rahat olsun ve merak etmesinler, zaten çıkmayacağız…”

Zira sadece şehirlere değil gönüllere sefer ediyoruz…

Allah mazluma umut olan, garibe el uzatan şanlı ordumuzu korusun…

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin