Kültür
Giriş Tarihi : 10-03-2019 13:30   Güncelleme : 10-03-2019 13:30

“İnşallah” Sözünün Anlamı Ve Önemi

“Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için ‘Bunu yarın yapacağım.’ deme.” (Kehf, 18/23-24.)

“İnşallah” Sözünün Anlamı Ve Önemi

Rivayete göre risaletin ilk yıllarında Mekkeliler, Hz. Peygamberin iddiaları hakkında bilgi almak amacıyla Medine’deki Yahudi bilginlerine bir heyet gönderdiler. Çünkü Müşrikler, kitap ehli olmaları hasebiyle Yahudilerin kendilerinde olmayan bilgilere sahip olduğunu kabul ediyorlardı. Yahudi bilginler, onun peygamber olup olmadığından emin olmak için kendisine üç soru sormalarını tavsiye ettiler. Bu üç soru Ashab-ı Kehf’e, Zülkarneyn’e ve ruhun mahiyetine dair sorulardı. Mekkeli heyet Medine’den dönüp bu soruları Hz. Peygamber’e yönelttiğinde Allah Rasulü “inşallah” demeden; “Sorduğunuz bu sorulara yarın cevap vereceğim.” diye karşılık verdi. Ancak günler geçtiği hâlde kendisine bu sorulara dair vahiy gelmiyordu. Bunun üzerine Kureyşlilerden, Hz. Peygamber’i üzen dedikodu ve yalanlamalar gelmeye başladı. Nihayet on beş gün sonra, sorulan sorulara cevap teşkil eden Kehf suresinin ilgili ayetleri nazil oldu. (İbn Kesir, Tefsir, V, 136.) Bu surede Hz. Peygamber için sembolik bir itap ifade eden iki ayet yer almaktadır ki bu ayetler şöyledir:
“Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için ‘Bunu yarın yapacağım.’ deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve: ‘Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir’ de.” (Kehf, 18/23-24.)
Kur’an’da Allah’ın iradesinin mutlak olduğu, olup biten her şeyin Allah’ın iradesi doğrultusunda gerçekleştiği bildirilmektedir. Bununla birlikte, Allah’ın iradesinin amaçlı, anlamlı, hikmetli ve adil olduğu; O’nun, (c.c.) kulları için asla zulmü, kötülüğü ve meşakkati murat etmediği de belirtilmektedir. İrade sahibi bir varlık olarak insan, dilediği gibi tercihlerde bulunabilir. Ancak o, Allah’ın izin verdiği ölçüde özgürdür. Diğer bir tabirle insanın iradesi, Allah’ın sonsuz derecede özgür iradesi tarafından sınırlandırılmıştır. Bu yüzden, hayatta planlar yapılıp kararlar alınırken Allah’ın dilemesi göz ardı edilmemelidir. Hz. Peygamber’in de başına geldiği gibi “inşallah” demeyi unutan kişi, hatırladığında üzerinden vakit geçmiş olsa bile bunu telafi etmelidir. Hatta bazı âlimlere göre inşallah sözünü söylerken unutmaya kefaret olarak ayetin son cümlesindeki “Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir.” duasını da okumalıdır.
İnşallah sözü, Allah’ı tazim etmek, dünyada iradesi dışında bir şeyin gerçekleşmesinden O’nu tenzih etmek anlamına gelmektedir. Kur’an’da zikredilen bahçe sahiplerinin hikâyesi buna bir örnek teşkil etmektedir. Buna göre, geçmiş zamanda bahçe sahibi bir grup kardeş, hasat zamanı geldiğinde sabah erkenden gidip ürünü devşirmeye karar vermişler, bu kararı verirken de “inşallah” dememişlerdi. Ancak onlar gece uykuda iken bir felaket gelip bahçeyi yok etmişti. Sabah gelip bahçenin hâlini gördüklerinde içlerinde en aklıselim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya!’ dememiş miydim?” diye tepkisini ifade etti. (Kalem, 68/18-32.) Zira onlar bu kararı verirken Allah’ı hesaba katmamışlar, istediklerini elde edeceklerine kesin gözü ile bakmışlardı. Bu cümlede “tespih” kelimesi inşallah sözü yerinde kullanılmıştır. Zira “inşallah” kelimesi ile “tespih” kelimesi tazim anlamında buluşmaktadır. Şayet Allah’ın iradesinin aksine bir şey meydana gelseydi, bu, Allah için noksanlık anlamına gelirdi. İnşallah sözü bu noksanlığı ortadan kaldırmakta; kul bu suretle Allah’ı tespih etmiş olmaktadır. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, XXX, 609.)
İnşallah sözü başarıyı Allah’tan talep etmek, O’nun yardımına başvurmak demektir. Hz. Şuayb Hz. Musa’ya, sekiz yıl kendisine çalışması şartıyla iki kızından birini onunla evlendirme teklifinde bulunduktan sonra şöyle söylemişti: “Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşallah beni salih kimselerden bulacaksın." (Kasas, 28/27.) Hz. Şuayb, “inşallah” sözü ile güzel davranışlarda bulunarak ahdine vefalı olarak salih bir kul olmak için Allah’ın yardımını talep etmekte, bu yolda O’nun bahşedeceği bereketi ummaktadır. (Alusi, Ruhu’l-Meani, X, 276.) Hz. İsmail ise kurban edilmesine dair ilahi emri kendisine haber verdiğinde babasına şöyle demişti: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 37/102.) O da bu sözü ile Şuayb Peygamber gibi, Allah’a itaatkâr bir kul olmanın ve isyandan uzak durmanın ancak O’nun muvaffak kılması ile mümkün olabileceğini ifade etmekte, bunun için inşallah sözü ile teberrük etmektedir. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, XXVI, 350.)
İnşallah sözü Allah’a yönelmek, kulluk edebini takınmak demektir. Hz. Musa zamanında İsrailoğullarına bir inek kesmeleri emredildiğinde (Bakara, 2/67.) ineğe kutsallık atfedilen bir toplum içinde yaşamış olan kavmi bu emri hayretle karşılamıştı. İneği kesmek istemediklerinden, kesmeleri gereken inek hakkında bir sürü soru sormaya başladılar. Oysa başta herhangi bir inek kesmeleri yeterli iken her soru ile birlikte işlerini güçleştirmiş oluyorlardı. Sordukları sorulardan birisi şu idi: “(Ey Musa!) Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir inek olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşallah emredileni yapma yolunu buluruz.” (Bakara, 2/70.) İsrailoğullarının bu soruda “inşallah” sözünü kullanmalarından, hakka dönmeye, itaate yönelmeye karar verdikleri anlaşılmaktadır. Artık bu tür sorular sorarak emri ağırdan almaktan pişmanlık duymaya başlamışlardır. (Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhit, I, 411.)
İnsan hayatı, her daim yeni ümitlerle yeni yönelişlere ve başlangıçlara sahne olmaktadır. Her zaman olduğu gibi önemli zaman dilimlerinde “inşallah” sözünü söyleyerek Allah’ı tazim ve tenzih etmeyi; yapacağı işi kolaylaştırması, bereketlendirmesi ve bu işte muvaffak kılması için O’na yönelmeyi; O’nu unuttuğu zamanların pişmanlığını telafi etmeyi istemektedir. Hayat yolculuğunu kendini umarsız bir koşuşturmacaya mahkûm etmeksizin sürdürmenin, yürekte yüklü kaygı ve endişelerin ağırlığından kurtulmanın, O’nu (c.c.) tanıyıp iradesine teslim olmaktan başka bir yolu var mıdır?

Dr. Abdülkadir ERKUT / Diyanet Dergisi

adminadmin