Analiz
Giriş Tarihi : 11-07-2018 09:05   Güncelleme : 11-07-2018 09:05

İran’da Bir Ütopyanın Çöküşü

​Sistemsel meselelerle birlikte yüksek işsizlik oranları, ekonomik çeşitlilik eksikliği, yüksek gıda fiyatları, daralan yurt içi milli hasıla, hava kirliliği ve çevresel bozulma İran’ın kronikleşmiş sorunlarıdır.

İran’da Bir Ütopyanın Çöküşü

İran’da 1979 Devrimi sonrası kurulan yeni rejime dair bugüne kadar çok fazla yıkılma, çöküş, çözülüş, tükeniş analizleri yapıldı. Ancak rejim yaklaşık 40 yıldır ayakta ve bugünden yarına yıkılacak gibi de görünmüyor. Fakat tecrübe edilen odur ki toplumlarıyla barışık olmayan rejimlerin uzun süreli ayakta kalması mümkün değildir, Orta Doğu tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bilindiği üzere İran Devrimi Şah’a karşı sokaklara dökülen milyonlarca insanın ‘adalet ve özgürlük’ sloganlarıyla somutlaştırdığı bir ütopyanın adıydı. 

Siyasal, toplumsal ve ekonomik birçok sorunun birikmesiyle oluşan rejim karşıtlığının sonucunda gerçekleşen İran’daki devrim, İngiltere, Fransa ve Rusya’daki diğer büyük devrimlerden farklı değildi. Halkın talepleri de benzerlik gösteriyordu. Ancak bütün devrimcilerin gözden kaçırdığı gerçek, her ütopyanın değişime direnen katı ve donmuş bir statüko ve ideoloji ile var olan bir hâkim sınıf yaratmasıydı. İran’da da bu oldu. Ütopya sahiplerinin muhalefet ve devrimle, ideoloji sahibi iktidarın ise itaat ve statüko ile temayüz etmesi doğal süreçti. Devrim yapan İran halkının ütopyası da bu sürecin ilk yıllarında, çok erken çöktü.

‘Kutsal devlet’e saygı

Devrimin lideri Humeynî pasif bir tevekkülle Mehdi’yi beklemek yerine kitleleri Şah’a karşı ayaklanmaya çağırırken, milletin kurtuluşun bizzat kaynağı olduğunu, hükümetlerin milletin hizmetkârı olduğunu, bu anlamda İslâm’da ‘devlet’ kavramının olmadığını ‘hizmetkâr’ kavramının bulunduğunu söylüyordu. ‘İslâm devleti’ kavramının o dönemde merkezî bir konum kazanması, İslâm siyasasının yeni bir çerçeve içinde kavramsallaştırılması ihtiyacının doğal bir sonucuydu. Fakat İslâm devleti söylemi, liberal modernliğin post-kolonyal bir reddi ve aynı zamanda modern devlet formunun paradoksal bir kabulüydü. İran hala bu paradoks sarmalından kurtulamadı. Bugün İran’da devlet, düzeni kurmakla yükümlü merkezi güç olarak, kendisini aşkın iradenin yerine koyarken, vatandaş artık aşkın güç olan devletin karşısında gerilemiştir. Ona düşen kutsal devlete saygılı, onun aldığı kararları uygulayan yurttaş-kulluğu sürdürmesidir. İran’da otoriter devlet ve onun kontrolünde olan kamusal alan bireysel alanı ve bireysel tercihleri daralttıkça daraltmıştır. Özellikle İran rejiminin genel olarak giyim-kuşama, özeldeyse kadınların örtünmesine ilişkin tutumu ülke içinde büyük tartışmalara neden olmaktadır.

İran rejiminin yaşam tarzına müdahalesi, kısıtlayıcı kuralları ve başka ülkelerde çok normal karşılanan durumları cezalandırıcı hukuk sistemi söz konusudur. Çünkü rejim, totalistik siyasî söylemlerle, her şeyi ideal bir şemaya göre yeniden kurmanın mümkün olduğunu düşünmektedir. Bu yaklaşım her şeyi belirlemek istemektedir. Sonuçta sistemde etkin ve güçlü otorite odakları ortaya çıkmıştır. İran’da devletin en üst makamı Veliy Fâkihin yetkileri anayasayla kısıtlanmış olmadığı gibi Rehberlik Kurumu etrafındaki yargı erki, cuma imamları ve Devrim Muhafızları gibi güç merkezleri de kontrol edilebilir değildir. 1999’daki öğrenci eylemleri, 2009’daki Yeşil Hareket ve 2017’nin son günlerinde muhafazakâr bir şehir olan Meşhed’de başlayıp pek çok kente sıçrayan olaylar gösteriyor ki, İran halkı farklı gerekçelerle her 10 yılda bir sokağa dökülürken yeni rejimde bulamadığı bir ütopya olarak ‘adalet ve özgürlük’ arayışına devam etmektedir.

Dolar ve su krizi

Sistemsel meselelerle birlikte yüksek işsizlik oranları, ekonomik çeşitlilik eksikliği, yüksek gıda fiyatları, daralan yurt içi milli hasıla, hava kirliliği ve çevresel bozulma İran’ın kronikleşmiş sorunlarıdır. 2015 yılında P5+1 ülkeleri ile nükleer anlaşmayı imzalayan İran ekonomik olarak rahatlama beklentisi içindeyken 2016 yılı ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanması ve nükleer anlaşmanın tartışma konusu olmaya başlaması ise İran’ın mevcut sorunlarını arttırıcı bir rol oynamıştır. Washington yönetiminin tutumu İran’ı belirsizlik ortamına sokarken, nihayetinde 8 Mayıs’ta ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesiyle belirsizlikten krize doğru evrilen bir süreç başlamıştır.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Tahran yönetimine eşi benzeri görülmemiş mali baskı uygulayacaklarını, İran kendisi ve halkı için seçtiği kabul edilemez yoldan çıkıp rotasını değiştirmezse ABD’nin uyguladığı yaptırımlar altında çok daha fazla ıstırap çekeceğini belirtmiştir. ABD Dışişleri Bakanı ayrıca İran ile ilgili yaptırımları ilerlettiklerini ve tamamlandıklarında bunların tarihteki en güçlü yaptırımlar olacağını ifade etmiştir. Bu anlamda İran ile yapılan ticari işlemin özelliğine göre 90 gün (Ağustos 2018) ya da 180 gün (Kasım 2018) sonra İran’da yerleşik bazı kişi, şirket ya da kurumlarla ticari faaliyette bulunan üçüncü ülkede mukim kişi, şirket ya da kurumlar, ABD’nin yaptırımlarına maruz kalma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.

İran ekonomisinin krize doğru sürüklendiği bu ortamda 25 Haziran’da Tahran Çarşısı esnafı, dolardaki yüzde 100’e varan artış, hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlara itiraz ederek kepenk indirmeye ve protesto gösterileri düzenlemeye başladı. Protestolar ertesi gün İsfahan Kirmanşah ve Erak şehirlerinde de devam etti. Tahran Savcısı Abbas Caferi Devlet Abadi ise yaptığı açıklamada olayları kışkırtan bazı kişilerin yakalandığını ve bu kişilerin adliyeye iddianame gönderilene kadar tutuklu kalacaklarını söyledi.Yargı Başkanı Sadık Laricani döviz ve altın piyasasında manipülasyon yapanlara uyarıda bulunarak, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak suçuyla yargılanacakları uyarısında bulundu. Cumhurbaşkanı Ruhani istifa çağrılarına karşılık vererek, hükümetin görevinin başında olduğunu açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 26 Haziran’da İran’dan petrol satın alan ülkelere bütün alımlarını 4 Kasım 2018 tarihine kadar durdurmaları uyarısında bulunması ise İran ekonomisi için adeta alarm zili oldu.

Sular durulmuyor

İran’da ekonomik protestolar devam ederken Huzistan eyaletine bağlı Hürremşehr kentinde musluklardan kirli su akmasını ve su kesintilerini protesto eden yüzlerce gösterici de sokaklara döküldü. Hürremşehr ve Abadan şehirlerinde insanlar birkaç aydır içme suyundaki tuz oranın fazla olması sebebi ile zorluklarla karşılaşırken Abadan ve Hürremşehr yetkilileri yaptıkları açıklamalar ile içme suyundaki tuz oranının fazlalığının nedeninin Basra Körfezinden gelen tuzlu suyun Arvand (Şatt’ül-Arap) ve Karun Nehrine karışması olduğunu açıkladı. Huzistan Valisi Golam Mirza Şeriati, bölgedeki içme suyu projelerinin birkaç ay içinde faaliyete geçeceğini ümit ettiklerini söyledi. Ancak bunlar bölge halkını tatmin etmedi.

İran’da yukarıda ifade edildiği gibi -protestoların nedeni değişmekle birlikte- sular bir türlü durulmuyor. Antidemokratik rejimlerin baskısından ve ekonomik performansından memnun olmayan toplumsal kitlelerin mevcut rejimlere karşı sokak gösterileri düzenlemesi yol açabileceği sonuçlar itibariyle önemlidir. Bu açıdan aslında İran’ın çok yönlü bir değişime ihtiyacı vardır. Dış politikadan ekonomiye, belediye hizmetlerinden insan haklarına pek çok alanda yapısal reformlara gereksinim duyan İran, evinin içine çeki düzen vermezse ABD baskısının ötesinde kendi halkının baskısıyla çok daha zor günler yaşayacaktır.

İRAM - İsmail Sarı - Dış Politika Koordinatörü

adminadmin