Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 23-08-2012 15:57   Güncelleme : 23-08-2012 15:57

İşçi arıdan yönetici olmaz

Yaşamı anlama ve algılamada çevremizde yaşayan canlılardan zamanla örnekleme yaparız

İşçi arıdan yönetici olmaz
Yaşamı anlama ve algılamada çevremizde yaşayan canlılardan zamanla örnekleme yaparız. Böylece doğada var olan yasaların ortak olduğunu, hem de örnekli yaklaşım ile olayları irdelemenin akılda daha kalıcı olduğunu görürüz. Toplumsal bir yaşam süren bal arısı kolonileri de bu anlamda bizim için çok güzel örnek oluşturmaktadır. Dikkatle incelediğimizde insan ile bal arılarının benzer pek çok yanları da görülmektedir. Doğal olarak her konuda birliktelik veya ortak payda oluşturulması da olası değildir.

Bir ana arı ve binlerce işçi arıdan oluşan bal arısı kolonisi aslında bir ailedir, bir kurumdur, bir takımdır, bir ülkedir. Başında bulunan ana arı ise aile reisi ya da genel ifade ile yöneticidir. Dolayısıyla bir bal arısı kolonisinde olduğu gibi aile reisi ya da yöneticinin yönetimdeki başarı ve kalitesi, genetik yapısı ve yetiştirilme şekli ile sıkı bir ilişkidedir. Bal arısı kolonilerinde yönetici konumunda bulunan ve kolonide tek olan birey, ana arıdır. İşçi arılar ise ana arı ile aynı genetik özelliklere sahip olmakla birlikte yetiştirilme koşullarından dolayı kovandaki tüm işleri yapan bir işçi konumundadır. Hatta işçi arılar dişi olmakla birlikte dişiliklerinin dahi bilemeyecek düzeyde bir baskı altında yaşamaktadırlar.
Ana arının yetiştirilme koşulları çok özel olup bu koşullardan herhangi biri eksik veya yetersiz olduğu durumda ana arının kalite ve performansı düşmektedir. Ana arı, eksikliğin şekli ve dozajına bağlı olarak, aynı genetik yapıya sahip fakat işlevsel özellikleri çok farklı olan işçi arının görünümüne benzemektedirler. Görünüm yanında en önemli aksaklık ise ana arı olarak göstermesi gereken yumurtlama ve koloniyi bir arada tutma özelliklerinde önemli oranda kayıplar olmasıdır. Bu durum da koloninin verimliliği üzerinde çok önemli etkide bulunmaktadır. Kaliteli ve sağlıklı ana arılar, doğum anından itibaren ana arı olarak yetiştirilirler. Ana arı olacak larvalara işçi arılar tarafından özel ilgi gösterilir ve bol miktarda arı sütü ile beslenirler. Sonuçta her şeyiyle mükemmel bir ana arı olarak hayata başlarlar. Ana arının verimliliği en üst düzeyde olduğu gibi kovana olan hakimiyeti ve sağladığı düzen de mükemmeldir. Ancak koloni ana arı yetiştirmeye karar verdiğinde, kolonide ana arı olabilecek üstün özelliklere sahip ve en önemlisi uygun yaşta larva yok ise sorun var demektir. Bu durumda koloni elindeki işçi arı olarak yetiştirilen larvaların en genç olanlarını ana arı olarak yetiştirmek durumunda kalacaktır. Daha net ifade ile işçi arı olarak yetiştirilen larvayı yarı yoldan çevirerek ana arı yapmaya çalışacaktır. Koloninin bu zorunluluğu sonuçta koloninin verimsizliğinin de temel sebebi olacaktır.

Ana arı olacak larva daha doğum anından itibaren özel bölmelerde ve bol miktarda arı sütü ile beslenip, özel olarak korunmasına karşın işçi arılar sıradan yerlerde ve arı sütüne oranla çok daha kalitesiz olan bal ve polen karışımıyla beslenmektedirler. Yapılan bu muameleler ve verilen besinler ana ve işçi arının tüm yaşamını etkilemektedir. Hatta ana arı beş yıl kadar yaşayabilmesine karşın işçi arı iki ay yaşayabilmektedir. Bu nedenle işçi arı olacak larvadan kaliteli ana arı yetiştirilmesi mümkün değildir.

Olayı daha net anlayabilmek için insan yaşamından örnek vermek gerekirse Osmanlı padişahlarının yetiştirilme şekli buna en güzel örnektir. İleride padişah olacak şehzade daha anne karnına düşmeden önce, padişahın eş seçimi ile birlikte annesi dahi seçilir. Padişahın eş seçimi aynı zamanda geleceğin padişahını yetiştirecek anne olarak da önemlidir. Bundan sonraki süreç ise o şehzadenin anne karnında en iyi şekilde gelişmesi üzerine kuruludur. Annenin saray koşullarında en iyi şekilde beslenmesi karnındaki bebeğin de sağlıklı gelişmesinin temelini oluşturmaktadır. Sonuçta sağlıklı bir bebek dünyaya gelince herkes şunu bilmektedir ki bu geleceğin padişahıdır. Daha bebek iken herkes bu çocuğa padişah muamelesi yapmaktadır. Günler geçtikçe gerek beslenmesi gerekse eğitimi hep padişah olacak şekilde yapılmaktadır. Kendisinden yaşça çok büyük olanlar dahil, çevresindeki herkes ona padişah gibi muamele etmektedir. Eğitimi, kişiliği, her şeyi buna göre şekillenmektedir. Zamanı gelince de padişah olarak bu eğitimi yansıtmaya başlamaktadır. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in on iki yaşında iken padişah olarak tahta çıkınca karşılaştığı savaşta babası Sultan Murat’a "Eğer sen padişahsan geç ordunun başına. Yok eğer ben padişahsam emrediyorum ordunun başına geçeceksin!” sözünü söyleme gücü ve kişiliğini hissetmesi gibi. Kısacası padişah olacak kişi daha doğuştan itibaren padişah olarak seçilir ve ona göre yetiştirilir.

Eğer sıradan bir çocuk on yaşında iken padişah yapmaya karar verilirse aynı başarı nasıl elde edilebilir. En basitinden on yaşına kadar ekmek ve tarhana çorbası ile beslenen bir çocuk ile bu yaşa kadar her türlü besin bakımından dengeli ve yeterli beslenen bir çocuğun beyin ve vücut gelişimi de aynı oranda olmayacaktır. Beslenme farklılığı her iki çocuğun yaşamının her aşamasını da etkileyecektir. Ayrıca aldıkları bilimsel, edebi vs eğitimler yanında görevinin gereği takınacağı adabı muaşeret kuralları da yetiştirilme şekline göre kendini belli edecektir. İşin özü şudur ki doğumundan itibaren farklı amaca uygun yetiştirilen birey hayatının yarısında aldığı eğitimle değişim yaşayarak padişah olamaz. Çünkü biyolojik olarak seçilmemişlik bir yana aldığı eğitim ve bu eğitimi alış esnasında kendisine yapılan muamele bu değişimi yaşamaya ve sindirmeye engeldir. Kişiliği ezilerek ya da yok sayılarak, en iyi ihtimalle hayatının yarısına kadar ne amaçla yetiştirildi ise o doğrultuda verilen ve bilinçaltına yerleştirilen duygu ve düşüncelerle bu değişimi yaşaması olanaksızdır. Yaşıyormuş gibi yapması ise hayatın gerçekleri ve yöneticiliğin gerçekleri ile karşılaştığında yalpalamasına, bilinçaltındaki ezik kişiliğin ortaya çıkmasına, geçmişte ait olduğu sosyal statüye uygun davranmasına neden olacaktır. Bunun istisnaları yok mu diyeceksiniz. Tabii ki vardır. Ama unutmamak lazım, sadece istisnaları vardır.

Yaşadığı değişimi sindiremeyen, değişimini gelişmişlik düzeyine taşıyamayan, bulunduğu konumu hazmedemeyen, beyni geçmişte yaşayan, bulunduğu makamı bir hesaplaşma ve sürekli kendini kanıtlama arenası olarak gören yöneticiler, işçi arı larvasından yetiştirilmiş ana arı gibidirler. Ana arı gibi çalışan işçi arı görünümlü olmakla birlikte koloniye zarar verdiklerinin farkına varamazlar. Ve unutulmaması lazımdır ki bal arısı kolonilerinde ana yenileme güdüsünün temelinde yatan faktör ana arının kalitesiz ve yetersiz performansa sahip olmasıdır. Koşullar uygun olduğunda gözünün yaşına bakmadan yeni ve kaliteli bir ana arı ile değiştirilerek yok edilecektir. Böyle bir ana arı sürekli bu korku ile yaşayacak ve zaman zaman kendini kanıtlamak için çaba sarf edecektir. Çevresindeki tüm işçi arıları potansiyel tehlike olarak görüp tedirgin yaşayacaktır. Ancak kendinde kaliteli ana arı özelliği olmadığı için çabası arıcıyı ve işçi arıları kandırmaya yetmeyecektir. Hayatın gerçeği eninde sonunda karşısına çıkacaktır. Zira kimse fark etmese bile arılıkların çevresi miadı dolmuş veya yeteneksiz ana arı ölüleri ile doludur.
 
adminadmin