Güncel
Giriş Tarihi : 12-09-2014 12:25   Güncelleme : 12-09-2014 12:25

İşimize Gelmeyen Bir İbadet, İnfak

  İslam dininin ilk vahiy geldiği andan itibaren iman noktasında temel dinamiği “Allah'a ve Ahiret gününe iman etmektir”

İşimize Gelmeyen Bir İbadet, İnfak
  İslam dininin ilk vahiy geldiği andan itibaren iman noktasında temel dinamiği “Allah'a ve Ahiret gününe iman etmektir”. İmandan sonra ise üzerinde en çok durduğu konu “salat” ile ifade edilen ”sosyal yardımlaşma ve dayanışmadır”. Bireysel ibadetlerin nefsi ıslah etmeye bakan yönü olmasına karşın, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplumsal ıslah anlamında büyük etki ve katkısı vardır. Sonuçta bu çalışmalar da her ne kadar toplumsal planda yapılmış olsa da toplumun en önemli bileşeni olan bireyin huzur ve mutluluğuna olumlu etkide bulunmaktadır. Tüm resullerin üzerinde durduğu bu olay toplumsal yozlaşmanın engellenmesi ve toplumun daha sağlıklı bireylerden oluşmasına olanak tanımaktadır. Dayanışmanın ve yardımlaşmanın olmadığı durumlar, bireyler arasındaki sosyal adaletsizliği ve ekonomik eşitsizliğine bağlı, suç işleme olasılığını artırmaktadır. Toplum bir kere de adaletsizlik sarmalına girdiğinde sonuç her zaman felaket ve başıbozukluk olarak tezahür etmektedir.   Sosyal dengeyi ve adaleti sağlamak için kişisel ve toplumsal pek çok yöntem bulunmaktadır. Bu konuda Kuran’ın öne sürdüğü en önemli araç, elimizde bulunan malın bir kısmının ihtiyaç sahiplerine dağıtılması anlamındaki “infak” olmaktadır. Dünya Müslümanlarının başörtüsü, namaz, oruç vs kadar önem vermediği infak konusu Kuran da defalarca vurgulanmakta, öne çıkarılmaktadır. Buna rağmen yine de yeteri düzeyde kimsenin asli gündemi olamamaktadır. Çünkü insanoğlu her zaman mal biriktirme hırsı ile yaşamakta ve kimseyle paylaşma eğiliminde olmamaktadır. İnsanın bu durumunu bilen Allah, vahiy yolu ile bu hatayı düzeltmek istemektedir.   İnfak konusu ayetler bağlamında dikkate alındığında Allah, sosyal yardımlaşmaya katkı sağlanacak infak konusunda sınırı kişiye bırakmaktadır, “İhtiyaçtan artakalanı!". Bu konuda ihtiyacın ne kadar olduğu sınırı hiçbir kanun ile belirlenmediği için kişi tamamen Allah ile karşı karşıyadır. Herkesin içinden ne geçirdiği ve hesabı, Allah ile kendi arasındadır. Mükemmel bir otokontrol sistemi olup hiçbir dünyevi neden veya kanun böyle bir şeyi isteyemez ve istese de başaramaz.   İnfak konusundaki ayetlerin öne çıkanlarına bir göz atarsak infakın, sıradan bir uygulamayla ve az bir miktar yardımla geçiştirilemeyecek önemli bir ibadet olduğu görülecektir. Özellikle ihtiyaçtan artakalanının verilmesi (2/219), başa kakılmaması (2/262) ve iyi olandan verilmesi (2/267) ifadeleri öne çıkmaktadır. Bu sayılanların her birisinin de beşerlikten insanlığa geçenlerin göstermesi gereken davranışlar olduğu da unutulmamalıdır.   Canın yongası olan malı, ihtiyaç sahibi olan diğer insanlara vermek yürek ister, fedakârlık ister, diğerkâmlık ister, insanlık ister. İnfak konusundaki can alıcı ve hedefi on ikiden vuran ayetleri yoruma bile gerek kalmadan okuduğumuzda kendimizi ne kadar kandırdığımızı görürüz. Giyimimizi, yememizi ve içmemizi öne çıkaran Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (7/31) ayetini duymayan yoktur. Ancak Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (2/219) ayetine sıra gelince duymayan çoktur. Duyup duymamasına bağlı olmaksızın uygulamayan da maalesef daha çoktur.   Günümüzde infak uygulaması, iyilik hareketlerini baz alan sivil toplum kuruluşlarınca yeniden diriltilmeye çalışılmaktadır. İhtiyaç sahibi olan insanlara, para ve mal olarak her türlü yardım ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Genelde zulüm ve baskı altında olan halkların bulunduğu yerlerin İslam coğrafyası olması nedeniyle, infakların muhatabının buralar olması diğer halklara karşı sorumluluğumuz olmadığı anlamında değildir. Zira Müslümanın görevi kendi dindaşına adalet ve yardım sağlamak değil, tüm insanlığa sağlamaktır. Gelinen noktada vahdet ve kardeşliğin daha fazla konuşulduğu günümüzde infak konusunda eylemselliğe gereksinim vardır. İslam ümmeti zulüm, baskı ve enerji kaynaklarının yağmalanması ile karşı karşıya iken kardeşleri ile elindekini paylaşma eyleminde bulunmamak, en basitinden ikiyüzlülüktür. Yakın çevremizden başlayarak ve gittikçe halkayı genişleterek, din, dil, ırk gibi herhangi bir ayrıma gitmeden ihtiyaç sahiplerine ve mustazaflara yardımcı olmak günümüzdeki en önemli görevdir. Pek çok Müslümanın evinde bulunan malzemelerle bir evin daha donatılabileceği gerçeği ortadadır. Sofralardaki israf edilen ürünlerle kaç kişinin doyacağı hesap edilemez bile. Kullanılan teknolojik ürünlere yatırılan para ile kaç garibanın aylık veya yıllık gereksinimi giderilebilir. Ayetin ortaya koyduğu “ihtiyaçtan artakalanı“ ifadesinin değil, ihtiyaçtan artakalanının yarısının, belki de dörtte birinin verilmesi ile ne toplumsal uçurumlar kapatılır. Ancak hiç kimse Allah rızası için olsa dahi elindekini kaybetmek istememektedir. Herkesin kendi nefsine göre geliştirdiği bir ihtiyaç tanımı veya bahanesi bulunmaktadır.   İnfakı gerektiği kadar yapmayanların olması yanında, bir gösteri şekline dönüştürüp sanki lütfediyormuş gibi nefsini tanrı edinenler de bulunmaktadır. Her ne kadar niyetleri gayri İslami de olsa sonuçta toplumsal bir yaraya ilaç olmaları anlamında yararlı olmaktadırlar. Niyetlerinin halis olup olmamasının hesabını ise zaten Allah'a vereceklerdir. Diğer insanların niyet sorgusu yapmasıın gereği ve yararı yoktur. Önemli olan toplumsal yangını, şiddete ve suça dönüşmeden en kısa zamanda engellemektir. Bu noktada özelde Müslümanlara genelde tüm insanlara görev düşmektedir. Ancak en önemli görev, vahyin son ve meşru temsilcisi olan Müslümanlardadır. Zira Müslüman hiçbir kritere göre ayrım yapmaksızın dünyanın her neresinde olursa olsun zulme uğrayanlara gücü nispetinde yardım etmekle yükümlüdür. İnfak da bu yükümlülüğün nefse en ağır gelen kısmıdır. Nefsini ıslah etmek isteyenlerin sınanacağı en önemi alan da budur. Zira insanoğlunun, elindeki malını vermemek ve başkasına kaptırmamak için canını dahi verme eğiliminde olması göstermektedir ki canı vermek değil, elindeki malı vermektir zor ve önemli olan. Kuran’ın bu konu üzerinde sıklıkla ve öncelikle durmasının nedeni yalnızca budur. Nefsi adam etmenin, iyi insan olmanın ve iyiliğe erişmenin önde gelen yolu da sevdiğimiz şeylerden infak etmekten başka bir şey değildir.   Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (3/92) Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? (57/10)
adminadmin