Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 21-02-2017 10:24   Güncelleme : 21-02-2017 10:24

İslam'daki İnsan Hakları Çıkara Değil Sevgiye Dayalıdır

İçinde sevgi olmayan her kalp, beyin ve beden sahibi; 'engellidir'!

İslam'daki İnsan Hakları Çıkara Değil Sevgiye Dayalıdır

Bir an durun ve düşünün! İnsan ölüyor ve hala silah öretiliyor, anlamıyorum ki, sevgi neyinize yetmiyor... Demek ki sorunları çözecek olan silah veya güç değil. Sevgisiz insan kötü insandır. Kötü erkek kadını; kötü kadın çocuğu döver ve bu bireylerden oluşan toplum, şiddeti çözüm aracı kılmaya başlar ki o zaman da insandan zarar görmemiş tek canlı, daha dünyaya gelmemiş canlı olur.

Peki, gerçek sevgi hangi sevgidir? Gerçek sevgi; irade dışı gerçekleşen duygunun adıdır. Yani çıkara göre yön ve taraf değiştiren değil.

Bilindiği gibi yıllardır dillerden düşmeyen bir insan hakları beyannamesidir gidiyor.  Fakat dünyanın hali ortada.

Oysa insana verilmesi gereken gerçek değerin inşası için verilen çabayı bir yana bırakın, 1438 yıl öncesinden ‘kuşu öldü diye bir çocuğa başsağlığına yani taziyesine giden’ ve ‘Hayvan sağanlar tırnaklarını kessinler, sağım sırasında uzun tırnaklarla hayvanların memelerini kanatmasınlar.’ Mola esnasında ‘hayvanların istirahatını ibadetten önceleyen’ hayvanın fazla sağılması ona zarar vereceğinden, ‘mekruhtur’ diyen bir peygamberin ümmeti ve dinin mensupları, nasıl olur da insan hakları konusunda duyarsız, bigâne kalır? Bigâne kaldığını söylemek akıl karı mı?

Böylesi bir kültürün mensupları, nasıl olur da insan haklarını başka kültürlerden öğrenecek kadar duyarsız kalabilir? Bu mümkün mü?

Fakat ne yazık ki günümüze baktığımızda huzur ve adalet islam’da olduğu halde günümüz Müslümanların coğrafyasında huzurdan eser yok şimdi. Bu da bize bir yerde bir yanlışın olduğunu göstermektedir.

Tabi tarihinden habersiz olan veya tarihini yanlış (kişilerden) bilen (öğrenen)bir toplum, kendini yani kendi tarih ve kültürünü küçük veya yetersiz gören bir topluluk oluşturur. Dini konuşup dinin gereği gibi davranmayan, dominant kültürün etkisinde kalıp özüne yabancılaşan, dahası kendi kültürüne burun kıvıran bir toplumun yetiştireceği bir nesil; atalarını tanımayı ve kültürünü öğrenmeyi dert etmemektedir. Örneğin: Asrımızda Tales'ten Marks'a, Aristo'dan Hegel'e, Darwin'den, Nietzsche'ye kadar tüm felsefecilerin hayatını ve felsefe doktrinini öğrenmeyi; bir paye veya ‘elit’ olmaya mihenk/ölçü edinen bir aile yapısı mevcuttur. Bu, çocuklarını Gazali'den, Ömer Hayyam'dan, Farabi'den, İbn Rüşd'ten, Ahmet Yesevi'den, Ahmed-î Hanî'den, Feqiyê Teyran'dan, Şafii'den, Ebu Hanife'den habersiz bırakmayı; ilericilik sayan ‘sakat' bir anlayıştır...

Bu aile yapısı; doğuyu okumayı çocuklarına; ‘kendilerini gerici ve küçük bırakacağı' fikrini dayatabilmektedir. Bu da kendine ait olanı ‘küçük' görmeyi çocuklarının bilinçaltına yerleştirmekte ve çocuğun kökleriyle irtibatını kesmeye yol açabilmektedir. Köklerinden ayrılan köklerine yabancı kalır, hatta kökleriyle ters bile düşebilir.

Bizim ne Tales ile ne de bir başkasıyla sorunumuz yok.Derdimiz barı ile değil batıl ile. Tales de okunsun Gazali de. Marks da okunsun Ebu Hanife de. Aristo da okunsun Farabi de. Hegel de okunsun Ahmed-î Hanî ve Feqiyê Teyran da. Darwin, Nietzsche de okunsun İbn Rüşd, Ahmet Yesevi ve Muhammed İkbal de. Bunların doktrinlerinden en iyileri seçilip mezc edilerek toplum daha ileriye taşınsın.

Maddeyi takdis eden bir kültür elbetteki gücü kutsatan bir nesli oluşturacaktır ki bu da hayvanlar da olduğu gibi en güçlüye itaat etme 'anlayışını' beraberinde getirir adil olana değil. Ki adaletin kanatları altında olmayan güçzulümden başka hiç bir şey üretmez.

Bize göre insan haklarının oluşmasının temeli nasıl sevgi ise, şiddet, taciz ve benzeri tüm insan haklarının ihlalinin temelinde de sevgisizlik var.

Bakın bu kültürden beslenen bir şair ne demiş:

Dil bedest âver ki hacc-ı ekberest

Ez hezârân Kâbe yek dil bihterest

Kâbe bünyâd-ı Halil-i âzerest

Dil nazargâh-ı celil-i ekberest

*****Yani*****

Bir gönül yapmak hacc-ı ekberdir

Binlerce Kâbe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir

Kâbe Hz.İbrahim’in binasıdır

Gönül ise yüce Allah’ın nazargâhıdır

 

Ne demiş Mevlana;

Ez mehebbet xarha gol mî şewed

Wez mehebbet sirkeha mil mî şewed

Ez mehebbet telxha şîrîn şewed

Wez mehebbet mesha zerrîn şewed

*****Yani*****

Dikenler aşk ile gül olur

Sirkeler aşk ile şarap olur

Acılar aşk ile tatlı olur

Demir aşk ile altın olur

Ahmedê Hanî, bireyin ve toplumun huzur, barış ve selametinin Allah'a iman ile Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahabelerine muhabbetten geçeceğini vurgulamıştır.

“Sevgi benim dinim ve imanımdır” diyen İbnü'l- Arabî, evrenin var oluş sebebini de sevgi/muhabbet olarak görmüştür… Ne demiş şair; “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl. Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl?”

Sevgi gerçekten önemlidir.

Peki, bu kadar önemli olan sevgi nedir? Kim tanımlayabilir, cevaplayabilir?

Gazali'nin: Nihai makam ve en yüksek değerdir; şevk, üns ve rıza gibi ahlaki makamlar (Ahlak da onun neticesi ise) onun sonucudur dediği muhabbeti/sevgiyi, bizler nasıl tanıyoruz veya nasıl tanımlaya biliriz? Ayrıca şevk, üns ve rıza makamlarından yoksun olanların sevgi hakkında ahkâm kesmeleri ne kadar doğrudur.

“Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır. Hucurat/13”

Veda Hutbesin’de peygamberimiz;

"Ey insanlar!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahîn da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. Allah katında en kıymetli olanınız en çok takva olanınızdır."

Peki, takva nedir? Gelin hep beraber içimizde buna cevap vermeye çalışalım.

Burada ihsan kavramını da kavramalıyız yani; görürcesine yapmak veya sakınmak… Takva, Allah’a inanıp, Onun emir ve yasaklarına riayet etmektir. Kısaca haramlardan sakınmak demektir.

Peygamberimiz (s.a.s.); “Hepiniz Âdemdensiniz, Âdem ise topraktandır.” Demiştir. Âdem İbranicede toprak demektir, bunu biliyor muydunuz?

İşte bu kültür ve anlayışla büyüyenlerden biri olan Yunus Emre'nin, “Yaratılmışı hoş gördük, Yaratandan ötürü” diyerek yetmiş iki millete aynı gözle bakmanın, dinimize aykırı olmadığına vurgu yapmıştır...

Ne demiş Melayê Cizîrî; Kê heqîqet dî, bê mecaz. Yani; kim hakikati mecaz olmaksızın gördü, demiş… Yani; mecaz olmadan hakikate ulaşmak mümkün değildir… Formüle edersek; Allah sevgisi hakikat, insan/varlık sevgisi de mecaz olduğuna göre, Allah'ı sevmek ancak mecaz olan insan/varlık sevgisi ile (insan sevgisinden sonra/insanı sevmeyi başarmaktan sonra) mümkün olacaktır…

Bu bağlamda insan haklarının oluşmasının temeli nasıl sevgi ise, şiddet, taciz ve benzeri tüm insan haklarının ihlalinin temelinde de sevgisizlik var desek yanlış söylemiş olmayız.

Ne demiş Yunus; "Gelin tanış olalım, İşin kolayın tutalım. Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz."

M. Burhan HEDBİ

adminadmin