Kültür
Giriş Tarihi : 06-01-2019 15:00   Güncelleme : 06-01-2019 15:05

İslâm’da Tartışma: Adabı Ve Yöntemi

Tartışma Nedir?

İslâm’da Tartışma: Adabı Ve Yöntemi

Taraflar tartışmaya başvurarak,  çeşitli konulardaki zıt fikirlerini açıklama, ispatlama yahut kabul ettirme amacı güderler. Genel bir başlık olan tartışmanın, birbirinden farklı metodlara sahip türleri mevcuttur. Bunlar özetle aşağıdaki gibidir:

Açık oturum: Toplumu alâkadar eden konuların, uzmanları tarafından, bir başkan kontrolünde tartışılmasına denir.

Münazara: Esas itibari ile “seviyeli tartışma’’ anlamında kullanılmaktadır. Fakat günümüzde zıt fikirlere sahip iki grubun, birbirlerine kabul ettirmek amacı ile fikirlerini sunmasına denir.

Forum: Toplumu ilgilendiren bir konu hakkında, dinleyicilerin de söz alarak katıldığı tartışma platformudur.

Panel: Bir konunun çeşitli yönlerinin aydınlatılması amacıyla, topluluk önünde sohbet havası içerisinde paylaşılmasına denir.

Sempozyum: Araştırmacı yahut bilim adamlarının belli bir konunun farklı başlıklarını sırasıyla dinleyiciye sunmasıdır. “Bilgi şöleni’’ olarak adlandırılır.

Münazaa: Ağız kavgasına denir.

Müzakere: Bir konu hakkında görüşme, danışmadır.

Muaraza: Bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan sözlü tartışma.
MünakaşaEn az iki kişi arasında kuralsız bir şekilde gerçekleşen tartışma biçimidir.

Tartışmaya Girmek İçin Gerekli Olan Şartlar

Günümüzün en yaygın ifade biçimi olan tartışma, pek çok aksaklığı da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin son zamanlardaki tartışma anlayışında ve buna bağlı olarak üslup hususunda sınır tanımayan bir avamlık söz konusudur. Oysaki âdabın ve İslâmî tartışmanın had ve hududları çizilmiştir.

Bir kişinin tartışmaya girebilmesi için İmam Gazali hazretlerinin işaretlediği hususlar şunlardır:

“Bu çeşit araştırmalar farz-ı kifayeden olduğu için farz-ı aynları yapmadan bununla uğraşmamak. Üzerinde farz-ı ayn borcu dururken  “hakkı aramak için farz-ı kifaye ile uğraşıyorum”  diyenler yalancıdır.’’

“Bu tartışmadan daha önemli bir farz-ı kifaye’nin bulunmadığına emin olmak. Eğer bu tartışmadan daha önemli bir farz-ı kifaye varsa, münazara ile uğraşmak günah olur.”

“Münazaraya girecek olan kimse bizzat kendisi müctehid olmalı ve kendi görüşü ile fetva verebilecek seviyede olmalıdır.’’

“Meydana gelmiş yahut yakın zamanda meydana gelmesi muhtemel olan meseleler tartışılmalıdır.’’

“Tartışmayı halk arasında değil de, tenha bir yerde yapmayı tercih etmelidir.’’

“Tartışan kimse, gerçeği aramada kaybettiği şeyi arar gibi olmalıdır. Kaybını kendisi veya karşısısındakinin bulması arasında bir fark gözetmemelidir.’’

“Tartışma kendisinden istifade edilmesi umulan âlimlerle yapılmalıdır.’’

Tartışma Nasıl Olmalıdır?

Tartışmaya girebilmek için bazı ölçüler olduğu gibi, tartışma sırasında da riayet edilmesi gereken ölçüler bulunmaktadır. Örneğin herhangi bir önem arz etmeyen boş laflar caiz olmamakla beraber, kişiyi günaha dahi sokabilir. Eğer kişiler bir konu hakkında tartışacaklarsa, tartışmalarının bir sonuca varacağına yahut bir kimseye fayda vereceğine inanıyorlarsa tartışmaları tavsiye edilir. Aksi takdirde amaçsız bir tartışmada kişinin kendini göstermek isteğinden kalbini arındıramaması muhtemeldir. Bir diğer hatalı husus ise, rakibinin söylediklerine kulak asmayıp, cevap vermeye odaklanmaktır. Buradaki amaç, sıkça söylendiği gibi “hakkı aramak” değil, rakibini yenme isteğidir.

Oysa İmam Gazali Hazretlerinin de işaretlediği gibi, kişi hakikati kimin bulduğunu önemsememelidir. Tartışma sırasında kişi rakibini aşağılayacağı bir üslup kullanmamalıdır, rakibinin kusurlarını aramamalı, ayıplayıcı bir şekilde yüzüne vurmamalıdır. Olur ki hakikati rakibi bulursa, kibrini yenip, hakkı kabul etmelidir.

Bunların dışında kanaatimizce en önemli husus ise neyin tartışılabileceğidir. Dini konularda tartışmaya girmek her halükarda risklidir. Sahabe döneminde tartışma âlimler arasında yapılırdı, onlar birbirlerini kırmaz, bilgilerine saygı duyar ve hakikati önemserlerdi. Kesin hüküm vermekten öyle kaçınırlardı ki, sorulan on sorunun dokuzuna “bilmiyorum” cevabı verirlerdi. Soru soranları “O benden daha iyi bilir” diyerek birbirlerine yönlendirirlerdi. Kader hakkında susar, Kur’ân’ın hükümleri hakkında tartışmazlardı. Fakat günümüzde “sahabe de tartışırdı” diyerek, Allah’ın hükümleri dahi sorgulanmaktadır. Tartışma konusunu, kişinin kendini, haddini bilerek seçmesi mühimdir. Aksi takdirde küfre girmemek, çamurun içinden yürüyüp temiz kalmak kadar zordur.

Tartışmanın Zararları

Tartışma, ne kadar gerekli olduğu düşünülürse düşünülsün, âlimler tarafından tavsiye edilmeyen bir ifade biçimidir. Öyle ki, hakkı aramak için bile olsa, astarı yüzünü geçmekte,  doğurduğu olumsuz sonuçlar kazanmak istenen faydayı tüketebilmektedir. Bunlar özetle şunlardır:

Hakkı küçük görmek:  Kişi rakibini alt etme tutkusuyla, karşı tarafın hakikati söylediğini bilse bile kabullenmeyip, reddetmeye devam edebilir. Bu hem kibirlenmek, hem de hakkı küçük görmektir.

Kibir ve Gösteriş: Tartışan kimsenin kendini kibirlenmekten alıkoyması neredeyse imkânsızdır. Rakibin hatalarını gözetmek, halkın kendisini övmesini beklemek, şan ve şöhret isteği, yenildiği zamanki öfkesi bunun delilleri olarak gösterilebilir.

Kıskançlık: Tartışan kimse karşı tarafa üstünlüğünü kabul ettirmek isteği güdebilir. Yenildiği zaman ise, halkın rakibini övmesini kıskanıp, onu çekemeyebilir. Kıskançlık ise iyiliği yok eder.

Dedikodu: Kişi rakibinin dil sürçmelerini, hatalarını, ondan ayrıldıktan sonra bile anlatmaya devam edebilir. Bu ise dedikoduya girer.

Kusur kabul etmemek: Kişinin kusurlarını kabullenmeyip kendini ve söylediklerini övmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu doğru bile olsa, nakledildiği üzere, doğru sözün çirkini kişinin kendini övmesidir.

Münafıklık: Bir tartışmacı, rakibine saygılı ve dostane yaklaşıp, içten içe kin ve nefret duyuyorsa münafıklık etmiş olur.

Muhtemel diğer tehlikeleri tecessüs, kin, kabalık, çok konuşma, düşmanlık, cimrilik, zenginlere ve yöneticilere yaltaklanlanmak olarak sıralayabiliriz.

Tartışmanın farklı görüşlerin belirtilmesi, değerlendirilmesi gibi faydaları olsa da, esas itibari ile zararları faydalarından daha çok olabilmektedir. İslâm büyükleri de zararlarının üzerinde durarak tartışmadan olabildiğince uzak durulmasını öğütlemişlerdir. Günümüzde bir hastalık derecesinde yapılan tartışmalar, kardeş gruplar arasında dahi fitneye sebep olabilmekte, gıybet ve yalanı çoğaltabilmektedir. Herhangi bir ehemmiyet taşımayan konuların, sosyal ve yazılı medya kullanılarak, aşağı bir üslupla tartışıldığı görülmektedir. Bu hem lüzumsuz kutupların oluşmasına, hem de fitneye sebebiyet verebilmektedir. Oysaki Enes bin Malik hazretleri bildiriyor:

– “Biz bir gün dini bir konuda tartışırken, Resulullah Efendimiz (s.a.v) yanımıza geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki, hiç böylesini görmemiştik. Buyurdu ki: 

– “Bırakın tartışmayı! Sizden öncekiler sırf bunun yüzünden helak oldu. Tartışmanın faydası yoktur, tartışma zararlıdır. Mümin münakaşa etmez. Münakaşa edene şefaat etmem. [Taberani]

Günümüzde dahi büyük iletişim bozukluklarına sebep olabilen tartışmanın nasıl olması gerektiğini böylece özetlemeye çalıştık. İstişarenin sünnet olmasına nazaran, tartışmanın tavsiye edilmemesi de kanaatimizce dikkat edilmesi gereken bir diğer husus. Fitneye ve yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek adına tartışmanın gerektirdiği edeb ve had ölçüleri dikkate alınmalı yahut kişi kendini ifade ederken tartışmaya başvurmamalıdır.

Kaynak: İmam Gazali, İhya-u Ulumi’d-Din, 1. cilt, Müslümanlar Arası Fikir Ayrılığı.

Gizem Dik / Akademya Dergisi

adminadmin