Samsun Haber
Giriş Tarihi : 20-03-2012 11:16   Güncelleme : 20-03-2012 11:16

İsmet Özel’den Anayasa tartışmalarına farklı bir boyut

"Anayasa'dan İstiklâl Marşı Çıkmaz, İstiklâl Marşı'ndan Anayasa Çıkar"

İsmet Özel’den Anayasa tartışmalarına farklı bir boyut
BU HEM BİR BEYAN, HEM BİR ÜMİT, HEM BİR TALİMAT

 Bir şeyin neliği hakkında bir bilgi veriyoruz, bir şeyin nasıl olması hakkında bir ümit dile getiriyoruz ve aynı zamanda da o şeyin öyle yapılması gerektiği hakkında da bir ikazda bulunuyoruz. Anayasa’dan İstiklâl Marşı çıkmaz ama İstiklâl Marşı’ndan bir Anayasa çıkar. Şimdi bu ifadeyi ciddiye mi alalım, yoksa bunu söyleyenlerle alay mı edelim? Müslüman isek alay edemeyiz. Çünkü İslâm’da alay etmek haramdır. Çünkü alay etmek hilkate razı olmamanın belirtisidir. Ama bu ifadeyi dile getirmekle çok esaslı bir şeyi söylemiş olabilirsiniz veyahut bunu söylediğiniz için gülünç duruma düşmüş olabilirsiniz. “Senin etin ne, budun ne? Anayasa’dan İstiklâl Marşı çıkmaz diyorsun. İstiklâl Marşı’nı Anayasa’ya sen mi soktun ki çıkmaz diyorsun? İstiklâl Marşı’nı Anayasa’dan birileri çıkaracaksa İstiklâl Marşı Derneği olarak buna mani olacak fiilî gücü elinde bulunduruyor musun?” Bu soruya müspet cevap vermek hemen hemen imkânsız. “İstiklâl Marşı’ndan bir Anayasa çıkarma bahis konusu olduğunda da sen İstiklâl Marşı Derneği olarak böyle bir hâsılayı elde edecek hazırlığı tamamladın mı? Böyle bir hazırlığın var mı?” Bu da çok zor cevap verilecek bir soru. Yani biz burada ya fantastik, böyle birilerinin oyuncak olsun diye kendilerine meşguliyet olarak seçtikleri işleri konuşacağız veyahut sadece Türkiye’nin değil insanlığın da geleceğine matuf bir hadiseyi ele alacağız. Bu ikisinden biri olacak. Hangisi olacak?

DEFALARCA SÖYLEDİK

Geçen toplantımızda gene bu salonda demiştim ki, “Anayasa’yla ilgili meselelerin konuşulduğu bu toplantıda sadece konuşanlar değil siz dinleyenler de mesuliyet altındasınız. Bir şeyleri işitmiş olmaktan dolayı, bir şeylerin size ulaştırılmış olmasından dolayı sizin de artık bir sorumluluğunuz var.” Bugün bir basamak daha yukarıya çıkıyorum. Biz ne isek, dünyanın alacağı şekil de ona birebir merbuttur. Biz şu anda ne isek dünyanın bundan sonra alacağı şekil de birebir bizim bugünkü halimizle irtibatlıdır. Defalarca, yıllarca söyledik. İstiklâl Marşı sadece 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 1982 yılında halk oylamasıyla resmiyete kavuşan Anayasa’da zikrediliyor. İstiklâl Marşı’nın bu milletin millî marşı olduğu ilk defa 1982 Anayasası’nda zikrediliyor. Daha önce bu hadise bir anayasa konusu değil. 1961 Anayasası’nda yok, 1924 Anayasası’nda yok, 1921 Anayasası’nda yok. Gene yıllarca ben şunu belirttim ki 1982 Anayasası’nda İstiklâl Marşı’nın zikredilmesinin bir tek açıklaması olabilir: İstiklâl Marşı’nda dile getirilen şeylerin mevcudiyetinin ortadan kalkması tehlikesi barizdir. Eğer böyle bir tehlike gündeme gelmemiş olsaydı hiç kimse önceki Anayasalarda olduğu gibi İstiklâl Marşı’nı Anayasa’da zikretmeyecekti. Ama Türkiye gözle görülür, kimsenin inkâr edemeyeceği üç askerî müdahale yaşadı. Buradaki askerî lâfını da çok düşündürücü buluyorum ben şahsen. Askerî miydi, değil miydi, o da konuşulabilinecek bir şeydir. Ama bunların her biri İstiklâl Marşı’nın doğmasına sebep olan ruhu öldürmek üzere yapılmış müdahalelerdi. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980; İstiklâl Marşı’yla ifadesine kavuşan ruhun canlılığına son vermek için ne yapıldıysa yapıldı. Bugün de geldiğimiz yer, İstiklâl Marşı’nın Anayasa’dan çıkarılmasıyla beraber dünya ölçüsünde sermaye hâkimiyetinin teminatı senede bağlanmış olacaktır. Eğer Türkiye’de yapılacak yeni anayasada İstiklâl Marşı zikredilmeyecekse bundan anlayacağımız tek şey globalizm adını verdiğimiz siyasî, iktisadî ve sosyal düzenlemenin dünya ölçüsünde önünde hiçbir mânia kalmadığına dair bir belirlilik doğacak demektir. Eğer İstiklâl Marşı bundan sonra Türkiye’de hazırlanacağı söylenen anayasada zikredilmeyecekse bilin ki 4. Dünya Savaşı, 1. 2. 3. Dünya Savaşlarının galiplerinin zaferi olacaktır.

MEKKE’Yİ VE MEDİNE’Yİ ELİNDE TUTAMAYANLAR KENDİLERİNE TÜRK DİYEMEZLER

Türkiye adı konulmuş olan iki Dünya Savaşı yaşadı. Bunlardan bir tanesi -biz ona Seferberlik dedik- sadece Türk milletinin seferberliğiydi. Tarihten silinmemek üzere Türk milleti seferber oldu. Başarıya erdi mi? Hayır! Türk milleti Seferberliğin sonunda tarihten silinmeme başarısını gösteremedi, tarihten silinmeye namzet olarak savaştan çıktı. Fakat İstiklâl Marşı’nın yazılması ve akabinde Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanmış olmamız Türk milletini tarihten silmeye kararlı olanların her dediğinin olmayacağını gösterdi dünyaya. Eğer İstiklâl Marşı yazılmamış olsaydı ve Türkler Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanmamış olsalardı daha o zamandan bugün elde edilmek istenen sonuç doğacaktı. Bugün globalizm dedikleri şey var ya, o zaman halledilmiş olacaktı. Ama Türkler bu her şeye, dünya hayatının her veçhesine el koymuş olan kuvvetlerin borusunun her yerde ötmeyeceğini dünyaya gösterdiler. En azıdan 780.000 km kare -o zaman Hatay sınırlarımız içinde değildi biraz daha eksik bir rakamı vermek lâzım ama netice itibariyle 780.000 km kare- üzerinde dünya hâkimlerinin hâkimiyetlerinin geçerli olmadığı ilân edildi. Burada Türkler sözlerini geçirebilirlerdi. Tabii Türk kelimesi o zaman telâffuz edilemiyordu. Bunun da izahını defalarca yaptım, tekrar edeyim: İstiklâl Marşı’nda Türk kelimesi geçmiyor. Çünkü Mekke ve Medine’yi elinde tutamayan insanlar kendilerini Türk olarak adlandırmaktan imtina ediyorlar, hicap ediyorlar. Çünkü Türk olsalardı Mekke ve Medine’yi vermeyeceklerdi. Onun için İstiklâl Marşı’nda “millet” kelimesi geçiyor ama Türk yok. Şimdi bu bir bütündür. Yani şu gün evinizdeki buzdolabını, evinizin önündeki otomobili, girdiğiz devre mülk taksitlerini doğrudan doğruya ilgilendiren bir hadisedir bu. İstiklâl Marşı’nın yazılmasıyla başlayan hayat kademe kademe, adım adım bu milletin elinden alındı ve bu milletin kendi hayatını, kendi hayat imkânlarını kullanması merhale merhale yok edildi. Bunu bilmemiz lâzım. Onun için bizim, İstiklâl Marşı’nın Anayasa’dan çıkmasına mani olmak suretiyle dünyada mutlak bir sermaye hâkimiyetinin geçerli olmadığını gösterecek bir pozisyonu benimsememiz lâzım. Bu pozisyonu benimsememiz kâfidir. Bunun üzerine ekstra bir şey yapmamız mümkündür ama zarurî değildir. Yani biz duamızı “şerrin mâniayla karşılaşması, hayrın önünün açılması” yolunda yapacak keyfiyeti tutturabilirsek ondan sonrasını zaten melekler yapar. Biz yeter ki o duayı yapabilecek seviyede olalım.

 ANAYASA’DAN İSTİKLAL MARŞI ÇIKMAZ

Anayasa’dan İstiklâl Marşı çıkmaz. Çıktığı takDirde esaret zincirini bir mücevher gibi boynumuza takmış olacağız. Onun da mücevher olduğunu iddia edeceğiz zaten. Bugün Türkiye de 150’nin üzerinde üniversite var. Toplamının akademik seviyesi Türkiye’de bir tek İstanbul Üniversitesi varken sahip olunan akademik seviyenin 20’de 1’i bile değil. Türkiye’de zamanında bir tek İstanbul Üniversitesi vardı. Onun varlığı sırasındaki –Dârülfünun’dan İstanbul Üniversitesi’ne geçildi- akademik seviye şu anda 150 üniversitede 20’de 1’lik seviyede bile değil. Bu neden böyle? Çünkü o zaman bir şeye yetişmek için uğraşıyordu insanlar. Şimdi ise bir şeyden mahrum olmamak için üniversiteler çalışıyor. O zaman kâfirlerle baş edebilecek bir imkânı ele geçirmek için çalıyorlardı insanlar. Şimdi ise kâfirlerin kendilerine sunduklarından mahrum olmamaya çalışıyorlar. Onun için bu ikisi arasında korkunç bir fark var. Mehmet Akif, İstiklâl Marşımızın altında imzası olan zat Dârülfünun’da ders verirken daha ilk dersinde talebelere, “Ne burası Dârülfünun’dur, ne ben Dârülfünun hocasıyım, ne de siz Dârülfünun talebesisiniz. Bunu bilin, böyle başlayalım derse.” demiş. Yani burada söylediği şey şu: Bu isme lâyık -fenler kapısı- bir şey yok. Dârülfünun falan daha yok diyor, olacağı ümit edilerek. Çünkü Osmanlı Batılılaşması dâhilinde Avrupa’da olan eğitim kurumlarına paralel eğitim kurumları ihdas ediliyor Türkiye’de ve bunlara da “dâr”la başlayan isimler veriliyor. Meselâ tiyatro tahsili için Dârülbedayi kuruluyor. Daha sonradan konservatuvar adını alacak olan müzik okulu için Dârülelhan… Buna benzer birçok eğitim kurumu var.
 
“Anayasa’dan İstiklâl Marşı Çıkmaz” dediğimiz zaman İstiklâl Marşı metniyle beraber bize gösterilen hedeften vazgeçmediğimizi ilân etmiş oluyoruz. “İstiklâl Marşı’nın Anayasa’dan çıkmasında bir mahsur yok.” diyen herkes Türkiye’nin bir birim olarak, bir ülke olarak varlığından vazgeçmiş demektir. İstiklâl Marşı’nın gösterdiği hedefleri hedef saymamak Türkiye'yi bir ülke olarak kabul etmemek demektir. İstiklâl Marşı 1921 yılının Şubat ayında TBMM tarafından millî marş olarak kabul edildi. Bu bazılarına göre basit bir idarî boşluğu doldurmak üzere yapılmış bir şey sayılıyordu, nitekim bu gayeyle o yarışmayı açtılar. TBMM bir devlet gibi hareket ediyor; yabancı temsilcilikleri var, sporcular uluslararası müsabakalara katılıyor. Orada millî marş yok. Hatta birtakım hadiseler yaşandığı rivayet edilir. Meselâ bir keresinde spor müsabakasında “Hamsiyi koydum tavaya” türküsü söylenince insanlar da Türklerin millî marşı böyle sanmışlar. Bazılarına göre İstiklâl Marşı gerçekten bu boşluğu doldurmak için… Merakınız varsa bakmışsınızdır, bu yarışmaya katılan ve finale kalan İstiklâl Marşı adayı metinlerin hepsi çok acınacak durumda metinlerdir.

BANA NE TÜRKİYE’DEN DİYEN HERKES DİNDEN ÇIKMIŞTIR

Nakletmek istediğim husus şu: İstiklâl Marşı Türk milletinin geleceğinin karartılamayacağı konusunda hem bir vaat, hem bir teçhizat, hatta mühimmat olarak düşünülmüştür. İstiklâl Marşı’nın varlığı bir milletin gelecek başarılarının çerçevesi çizilmek için doğmuş bir şeydir. Yani ne edebî bir başarı gözetilmiştir, ne de siyasî bir gösteriş bahis konusudur. Bunu anlamayanların İstiklâl Marşı metnine itirazları ve eleştirileri vardır. Bunu anlamadıkları için, “Böyle marş mı olur?” derler. O yüzden İstiklâl Marşı halen bizim üzerinde düşünüp karşı karşıya kaldığımız meselelerin nasıl hal yoluna sokulabileceği, bize askıntı olmuş, musallat olmuş belâların da nasıl defedileceğine dair gözle görülebilir, elle tutulabilir imkânlar bahşeden bir metindir. Bu yüzden de İstiklâl Marşı’ndan bir Anayasa çıkabilir. Bu Anayasa dünyada anayasacılık dediğimiz şeyin çizgisini takip etmek zorunda da değildir. Yani Fransız Anayasası, Alman Anayasası, İsveç Anayasası, Hindistan Anayasası, Güney Afrika Birliği Anayasası nasıl şekillenmişse Türk Anayasası da böyle bir usulü takip etsin demek zorunda değiliz. Çünkü bizim elimizde İstiklâl Marşı var. Yani biz İstiklâl Marşı’nın ideolojisiyle İstiklâl Harbi’ni kazanmış bir milletiz. Bu fevkalâde önemli bir şeydir. Biz sahip çıktığımız davanın galebe çalması için, o davanın hak ettiği yeri elde edebilmesi için fedakârlık yapan insanlar değiliz Türkler olarak. Biz öyle şeyler yaptık ve yapma durumundayız ki bu göz koyduğumuz şeyin yerine göz konabilecek başka bir şey olmaması şartına bağlıdır. İstiklâl Marşı’nda diyor ki, “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” Günlük dili kullandığımız kafayla bu meseleyi anlamaya çalışırsak, “Böyle saçma bir şey olur mu? Canın olmayacak, sevgilin olmayacak, bütün varın da elinden gidecek. Sen zaten o vatanda olmayacaksın.” Demek ki biz Türkler öyle bir şeye gözümüzü dikmişiz ki onun için veremeyeceğimiz şeyler yok. “Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı” Yani senin ortaya çıkman için birileri öyle şeyler yaptılar ki, sen en azından onların yaptıklarına ihanet etme, en azından. İnsanlar neden şehit olur? Canlarından geçiyorlar, değil mi? Bunun bir mantığının olması lâzım. Niye ölüyorsun? İşte Türkiye’nin mevcudiyeti böyle bir şeydir. Dünyada bulunuş sebebine ihanet etmemek için her şeyinden vazgeçiyorsun. Türkiye toprakları, Türk toprakları dârül-İslâm haline getirilerek vatanlaşmış topraklardır. Bu bütün dünyada cereyan etmiş ilk ve son hadisedir. Bir yer dârül-İslâm olmakla aynı zamanda vatan olmaktadır. Bunu defalarca anlattım. Müslümanlar Mısır’ı fethettiler. Mısır neresi? Mısırlıların vatanı. Müslümanlar Mısır’ı fethetmekle Mısırlılara bir vatan vermediler. Mısır zaten onların vatanıydı. Bunu diğer fethedilmiş yerler için de söyleyebilirsiniz. Sadece bugün Türkiye adını verdiğimiz topraklardır ki dârül-İslâm olması sebebi ile vatan olma vasfını kazanmıştır. Onun için, “Bana ne Türkiye’den!” diyen herkes dinden çıkmıştır. Bunu Arap da diyemez, İranlı da diyemez, Afgan da diyemez, Kürt de diyemez, İrlandalı da diyemez. “İrlandalı nereden çıktı?” diyeceksiniz. İrlandalılar İngiliz hâkimiyeti ve nüfuzu altında kalmaktan dolayı bir toprağa hasret duymanın hissini millî his haline getirmişlerdir. Onun için bakın, son zamanlarda Türk tarihiyle, Türk edebiyatıyla ilgilenen çok fazla İrlandalı vardır.
 
İstiklâl Marşı’ndan bir anayasa çıkar ve bu anayasa modern kültürün istikameti hakkında insanlara bir şey öğretir. İstiklâl Marşı esas alınmaksızın yapılan bütün anayasalar modern kültürün kuyruğuna takılarak yapılmış anayasalar olacaktır. İstiklâl Marşı’ndan çıkan anayasa modern kültürün istikameti hakkında insanlara bir şey öğretecektir ama İstiklâl Marşı’nın yer almadığı anayasa her halükârda 17. asırda doğmuş olan ya da en büyük şahlanışını gerçekleştirmiş olan Avrupa Medeniyeti’nin kıytırık bir ilâvesi olmayı kendisi için iyi sayacaktır.

24.09.2011, Ankara

İstiklal Marşı Derneği
adminadmin