Güncel
Giriş Tarihi : 09-06-2020 16:26   Güncelleme : 09-06-2020 16:26

İstanbul Sözleşmesi İnsanı Tarihten Silme Projesidir

Allah Azze ve Celle, erkekte ona özel ses, duygu, davranış, heyecan ve yöneliş yarattı. Kadını da erkeğe nisbetle daha zarif daha latif daha duygusal olma husûsiyetleriyle donattı. Biri kız diğeri erkek olan ikiz kardeşte bu farklılığı bütün kareleriyle müşâhade etmek mümkündür. Kızların oyunlarıyla erkeklerinki birbirinden farklıdır. Biri bebeklerle oynamaktan hoşlanırken diğeri atlar, arabalar ister. Biri ev ortamındaki oyunlardan diğeri savaş aletlerinden zevk alır. Biri daha süslü elbiseler arzularken diğeri sadeliği tercih eder. Aile, çocuklardaki bu fıtrî farklılığı önce himâye etmeye sonra da eğitimle aslına uygun bir şekilde geliştirmeye memurdur.

İstanbul Sözleşmesi İnsanı Tarihten Silme Projesidir

“İNSANLARIN HAYÂ DAMARLARI UYUŞTURULDU”

Menfaati için çevre dahil mâlik olduğu her şeyi kirleten modern zaman insanı, nesilleri de bozdu. Ahlak yobazları, kız ve erkeklerin önce oyunlarının içeriğine müdahale etti sonra da ‘Cinsiyet eşitliği’ projesine bağlı olarak beşeriyetin genleriyle oynadı. Siyâsî ve ictimâî hayatın figürleri bu ifsad hareketine tam destek verdi. Bu noktada bazı üniversiteler kız-erkek tuvaletlerini birleştirirken bazı belediyeler de kızlı erkekli karışık evler/yurtlar açtı. Diziler, yarışma programları cinsler arasındaki farklılığı yok sayan formatta ekranlara taşındı. İnsanların hayâ damarları uyuşturuldu.

 

“BEŞ YILDIZLI FUHUŞ EKONOMİSİ DESTEKLENDİ”

Kur’an-ı Kerim’in ‘yaklaşmayın’ buyurduğu, şeriat gibi aklın da büyük bir cürüm olarak kabul ettiği zina, suç olmaktan çıkarıldı. Kadın üzerinden para kazanan nâmus yobazlarını memnun etmek için ‘Ahlâken çöküyoruz’ diyen hocalar susturuldu. Turizm adı altında ‘beş yıldızlı fuhuş ekonomisi’ desteklendi. Erkekler hangi oyunları oynuyorsa kızlar için de aynı oyunlar tertip edildi. İffetsiz projelerin, narkozlanan cemiyeti ahtapot gibi sarıp sarmalamasına seyirci kalındı. İnsan niçin yaşadığını bilmezse hayatı tersine döner, akıl şehvetinin kölesi, nefis de ruhunun sultanı olur. Nihayet öyle bir çukura düşer ki nikahsız ilişkiler de kendini tatmin etmez. Hem şeriata hem akla ve hem de fıtrata muârız yollara başvurur. Bu yüzden kadının erkekle nikahsız münâsebeti olan zinanın da tatmin etmediği güruhtan erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla birliktelikte teselli arıyor.

 

“BATI, MEZARINI KENDİ ELLERİYLE KAZDI”

Nikahın yerine zinayı, zinanın yerine de eşcinselliği koyan Batı, aslında hızla bitiyor. İnsanlığı yok etmek için yaktığı şehvet ateşi kendini çepeçevre kuşattı. Allah’ın tâyin ettiği sınırlara tecavüz eden milletlerin nasıl savrulacağının çağdaş bir misâli olarak bir felaketten diğerine savruluyor. Kadından usanan erkek erkekle, ondan da usanan hayvanla, hayvandan usanan ise kurtuluşu intiharda arıyor. Hangi Batı ülkesindeki kadın ya da erkeğin sahip olduğu milyon dolar, bir İslâm ailesindeki bir anlık huzur eder. Papazlar, ‘30 yıla varmaz Avrupa’da Hristiyanlar azınlık olurken Müslümanlar sayısal çoğunluğa ulaşacak’ diye ağıtlar yakıyor, “Evlenin, çoğalın ey kilise bağlıları’ diyor. Allah’ın yaratış kanunlarıyla oynayan her uygarlık gibi Batı, mezarını kendi elleriyle kazdı. Zina ve eşcinsellik propagandasıyla da Müslümanları kazdığı bu mezara çekmek için çırpınıyor.

 

“ÂLİMLER YA SUSTURULDU YA DA ŞEHİD EDİLDİ”

Büyük sermaye sahiplerinin desteklediği iffetsizlik projesi, insanlığın yarınlarını  tehdit eden bir noktaya geldi. Bu büyük felakete karşı Millet-i İslam’ı ikaz eden alimler ya susturuldu ya da şehid edildi. Fransa ve Hollanda’nın öncülüğünde Mali’de yapılan eşcinsellik propagandasına sert tepki gösteren Ulemâ-i İslam’dan İslâm Konseyi Genel Sekreteri Abdoulaye Aziz Yattabaré 19 Ocak 2019 tarihinde sabah camiye giderken öldürüldü. Büyük haber ajanslarının sessiz kaldığı bu hadise, projenin ne kadar kapsamlı ve tehlikeli olduğunu gözler önüne sermektedir.

 

 “ZİNAYI AŞK, NAMUSSUZLUĞU DA ‘ONUR YÜRÜYÜŞÜ’ DİYE NİTELENDİRDİLER”

Zinayı aşk, namussuzluğu da ‘onur yürüyüşü’ olarak niteleyenler; Türkiye’yi de aynı felâkete sürüklemek için yeni tuzaklar kuruyor. Namussuzluk vebasından kurtulamayacağını anlayan Batı ve işbirlikçileri, fuhuş albümüne dönen gazete ve muzahrafât oluğundan farksız ekranları kullanarak öldürücü mikrobu İslâm dünyasına da taşımakta ve adeta; “Eğer ben yok olacaksam, sen de yaşamayacaksın” demektedir. Ne gariptir ki Batı’nın silahla yok edemediği Bilâd-ı İslâm; basiretsiz idareciler, yüreksiz âlimler ve ferâsetsiz mütefekkirlerin elinde bu vebanın yayılmasını seyretmektedir.

 

MİLLETLERİ YOK EDEN MANEVİ HASTALIKLAR İÇİN ÖNLEM ALINMALI

Alenen tel’in edilmesi gereken onursuz ilişkileri, “Allah ve Resul düşmanları ne der?” endişesiyle “serbest ilişkiler” terkibiyle tenkid eden bir irâde elbetteki bu ahlaksızlık tûfânında Nuh’un Gemisi olamaz. Hayvanlar âleminde dahi görülmeyen bu ameliyeden gençliği ondan nefret edecek bir ruh mikyasında yoğuramaz. Verem olan bir hastaya üzülmemesi için “grip” olduğunu söyleyen bir tabib ona merhamet değil, ihanet eder. Hastalığın vahâmetini gizleyerek hastanın tedaviyi basite almasına ve ölümcül bir hale dönüşmesine yol açar. Milletleri kemirip yok eden mânevi hastalıklar için de vaktinde önlem alınmaz; âlimler, mütefekkirler îkaz edici açıklamalar yapmazlarsa sükûtlarıyla helak sürecine katkıda bulunurlar.

 

“İNSANI, HAYVANLAR ÂLEMİNE MAHKÛM EDEN BİR ZİHNİYETİN ÜRÜNÜDÜR”

İnsan hayatından evlenme kavramını çıkaran ‘serbest ilişki’ terkibi esasında, erkeğin de kadının da dilediği birisiyle birlikte olmasını normal kabul eden, insanı hayvanlar âlemine mahkûm eden bir zihniyetin ürünüdür. Serbest ilişkinin eşcinsellik boyutu ise “Belhum edal”den daha aşağı bir hayata savrulma hâlidir. Darwin’in evriminin bir masaldan ibaret olduğunun güneş gibi zâhir olduğu günümüzde Kur’an-ı Kerîm’in haber verdiği ters bir evrim var ki, mevcut hâlleriyle Batı ve mukallitleri onu ilan etmektedir. O da insanın maymunlaşması/hayvanlaşmasıdır.

 

“LGBT’Yİ SELAMLAYANLAR GENÇLİĞİ FELAKETE ÇAĞIRIYOR”

Dişini tırnağına takan, çalışan, aile olan, çocukları için her nev’i fedâkarlığa katlanan, onları okutup yarınlara hazırlayan bir baba ya da anne için erkek evladından, “Ben bir erkekle beraber olmak istiyorum’ ya da kız çocuğundan, ‘Kız arkadaşımla karı-koca olacağım” sözünü duymaktan daha kahredici bir ifade olabilir mi? İnancı ya da ideolocyası ne olursa olsun hangi ebeveyn böyle bir ifade karşısında ayakta durabilir. Cinsiyet eşitliği diyenler ya da devletin ve milletin imkanlarıyla belediyelerden LGBT’yi selamlayanlar gençliği böyle bir felakete çağırıyor. İnsanın kadın ve erkek olarak yaratıldığı gerçeğini inkar anlamına gelen ‘İstanbul Sözleşmesi’ sadece Allah ve Resulüyle sözleşmesi olan Müslümanların değil, akıl ve vicdan sahibi her tür insanın reddetmesi gereken bir metindir.

 

“MÜSLÜMANLAR OLARAK HEPİMİZ SORUMLUYUZ”

Ne acıdır ki ‘Bu Ülkede’ tarihselcilerin Kur’an-ı Kerim’i, sünnet-i seniyyeyi reddedenlerin de Peygamberi sorgulaması ‘bilimsel ameliye’ ya da ‘düşünce özgürlüğü’ olarak kıymetlendirilirken, Batı uygarlığının sefâhatini sorgulamak ise gericilikle yaftalanmaktadır.  Sinemadan internete kadar medyanın her çeşidinden cemiyete oluk oluk iffetsizlik akarken sessiz kalmayı ‘maslahat’ telakki edenler, nesillerini kaybettikten sonra bütün makamlara sahip olsa ne önemi var. Manzaradan siyâsî irade başta olmak üzere âlimler, ârifler, ilahiyatçılar, muallimler, müderrisler, yazanlar, okuyanlar, ve Müslümanlar olarak hepimiz sorumluyuz.

 

SİYASİ İRADE, BU UCUBE SÖZLEŞMEYİ İMZALAMAKTAN SORUMLUDUR

Siyasi irade İstanbul Sözleşmesi gibi ailenin intiharı anlamına gelen  bir ucubeyi imzalamaktan sorumludur. Hocalar da Allah Resûlünün en iffetsiz bir çağda inşa ettiği o en iffetli millet yapısını esas alarak insanları ‘münkerden’ nehyetmemekle mesuldür.  Fesad yolu kanunla meşrulaştırılır, ulema da susarsa gençlik içerisinde bir güruh gider, güzeli bırakıp çirkine mahkum olur. Hz. Lut  zamanında olduğu gibi kadınları bırakıp erkeklerle birlikte olma ameliyesini meşrulaştırmaya matuf sefih ameliyelere ‘onur yürüyüşü’der.

 

“BU HAYÂSIZLIK YOLUNUN SONU DA HZ. LUT’UN  KAVMİ GİBİ HELAKTiR”

Gece gelince gündüz zâil olur, Bâtıl hâkim olunca Hak başka bir diyara hicret eder. İffetsizlerin hâkim olduğu bir çağda en büyük cürüm ise Müslümanların ‘iffet’ çağrısıdır. Bu yüzden Hz. Lut’un  kavmi, insan suretindeki melekler ona misafir olarak geldiğinde evini basmıştı. Hızını alamamış, Hz. Lut  ve ümmeti için; ‘Çıkarın onları ülkenizden. Güya onlar (eşcinselliğe karşı çıkarak) temiz kalma davasında olan insanlarmış’ diye kendilerince ironi yapmışlardı. Batı’nın girmiş olduğu bu hayasızlık yolunun sonu da Hz. Lut’un  kavmi gibi helaktır.

 

“ÇAĞIN SORUNLARI, NAZARA VERİLEREK YENİDEN OKUNMALIDIR”

Âlem-i İslâm’ı felâkete çağıran bu halden Müminler Allah’ın lütfuyla bu çağda da kurtulacaktır. Bu ise Hz. Lut  gibi sefil ilişkilere karşı toplu bir seferberlik başlattığımızda tecelli edecektir. Siyasi irade fesad yollarını kapatmalı, reklam, yarışma, dizi adı altında kadın ticareti yapan kalanları tecziye etmeli. Âlimler, ârifler bu inkar hareketine karşı toplanmalı ve sürekli güncellenen İblis’in taarruzlarına, geliştirdikleri yeni davet usulleriyle karşı koymalı. Ezbere konuşma yerine gençlerin dünyalarının rontgenini çekip ona göre teşhis ve tedavide bulunmalı. Kur’an-ı Kerim ve Allah Resûlünün sünneti çağın sorunları nazara verilerek yeniden okunmalıdır.

 

HAZRETİ PEYGAMBER’İN ZİNADAN ALIKOYDUĞU GENÇ SAHABE

Şu muhâvere, mücadeleye nasıl ve nereden başlayacağımıza esas olsun. Bir gün Allah Resûlünün yanına ‘zina’ arzusunun idrak yollarını kapattığı bir genç gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü zina etmeme müsade et’ dedi. Orada bulunan sahabe de kızıp gencin üzerine yürüdü ve ‘Dur, dur’ dedi. Bunun üzerine Efendimiz  gence, “Bana doğru yaklaş’ buyurdu. Genç biraz yaklaşıp oturdu. Ardından Allah Resûlü ona, ‘Annenle zina edilmesini ister misin?’ diye sordu. Bu sual karşısında irkilen genç, ‘Anam-babam yoluna feda olsun Ya Rasûlellah elbette istemem’ diye karşılık verdi. Daha sonra Allah Resûlü  sırasıyla kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesini sayarak hiç kimsenin yakınlarıyla zina edilmesine rıza göstermeyeceği gerçeğini gence ‘Elbette istemem’ ifadesini tekrar ettirerek tasdik ettirdi. Sonra da elini omuzuna koyarak,‘Allah’ım bu gencin günahlarını  bağışla, kalbini temizle, iffetini koru’ diye dua etti.

 

“AİLE BAKANLIĞI, İSLÂM AİLE YAPISI ESAS ALINARAK YENİDEN YAPILANDIRILMALIDIR”

Osmanlı İslam devletini parçalayanlar lisandan medreseye kadar her şeyi elimizden aldı. Büyük müktesebattan bir aile kaldı. Millet, dağıttığı ailenin tesellisini köpek beslemede ve kavimlerin helakına sebeb olan onursuz ilişkilerde arayan emperyalist Batı’nın her nev’i işgaline aileyle direndi.  Varlığımızın teminatı olan aile, onu yıkan Avrupa’ya uyum yasaları çıkararak değil, ihyâ eden İslâm’a kayıtsız şartsız ittiba ederek korunur. Bunun için Aile Bakanlığı, İslâm aile yapısı esas alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. Başına aile yapısıyla milletimize örnek olacak bir zat getirilmelidir.

 

FEMİNİSTLERİN DEVLETE TAHAKKUM KURMASI ENGELLENMELİ

İslâm’a muhâlif olmanın yanında erkekleri de evlenmekten soğutan süresiz nafaka gibi düzenlemeler lağv edilmelidir. İslamcı görünümlü feminist vakıf ya da derneklerin devlet üzerindeki ‘buyurgan’ tasarruflarına fırsat verilmemelidir. Aileyle alakalı kararların alınmasında bir kaç feministin değil Allah’ın murâdı esas alınmalıdır. Cinsiyet eşitliği üzerinden hayvanlar âleminde dahi örneği olmayan iffetsiz bir hayatı meşrulaştırarak aileye ölümcül darbe vuran İstanbul Sözleşmesi hemen fesh edilmelidir. Çocuklarının ruhunu iffet kalıbında mayalayan atalarımızın yolunu bırakıp onursuzluğa “aşk” diyenlere; sanatçı, yazar, çizer değil, ahlak ve nâmus yobazı denilerek tavır alınmalı, yeni yobazların üremesine mâni olunmalıdır” dedi.

 

“MÜMİNLERİN ELİYLE İNSANLIK BU BUHRANDAN ÇIKACAKTIR”

Ankara Barosu hadisesinin dolaylı yoldan müsebbibi ‘Harama haram’ demekten korkan, ‘bunlar haramdır’ diyen hocaları aşırılıkla itham eden, vaazların suya sabuna dokunulmadan yapılmasını isteyen yetkililerdir. Lut kavmi bağlılarının yüzyıldır eşcinselliği ‘hayvandan daha aşağı bir hayat’ olarak anlatıp, gençleri büyük fitneye karşı uyaran Diyanet’i bugün hedef almaya cüret etmesinin arkasında İstanbul Sözleşmesi vardır.  Eğer kulluk ödevini yerine getirirsek, Câhiliyye’den İslâm Devleti çıkaran Rabbimiz, bu çağın Müminlerinin eliyle de insanlığı bu buhrandan çıkaracaktır.

Recep YAZGANRecep YAZGAN