Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 26-12-2016 09:24   Güncelleme : 26-12-2016 09:24

İstanbul Üzerine Biraz Ezber Bozalım

Fahri Kainat Hazreti Muhammed (asm) “Letüftehanne’l Kostantıniyyete, ve le ni’mel emrü zâlike’l emr, ve le ni’mel ceyşü zâlike’l ceyş” Yani: “Kostantiniye, bir gün feth olunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır.” Diyerek bu İslam başkentini kendi lisanı ile “Kostantiniyye” olarak ifade etmiştir. 

İstanbul Üzerine Biraz Ezber Bozalım

Hadis-i şerif kaynaklarda “sahih” hadisler arasında yer almaktadır. Ki bunlar “Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buharî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 81; et-Tarihu’s-Sağîr, I, 306; el-Bezzâr, el-Müsned, el-Müsned, c. II, s. 308; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, II, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219.” Eserlerde yer almaktadır.

İstanbul şehrine bu ismi Doğu Roma İmparatoru Konstantin vermiştir. “Konstantin Şehri” anlamına gelen Kostantinapolis, uzun bir isim olduğu için zamanla baştan, ortadan ve sondan kısaltılarak önce İstinpol sonra da İstanbul halini almıştır. Bu şehre Peygamber Zişan (asm) “Kostantiniyye” dedikten sonra hiçbir Müslüman’ın bu ismi beğenmeyip kampanyalar yapması doğru değildir. İşte birinci ezberi önce bu “Kostantiniyye” adından rahatsız olanlar bozmalı giriştikleri kampanyayı derhal sona erdirmelidirler.

Günümüzde dost-düşman herkes bu şehir hakkında İstanbul diyor. Bu ismi değiştirmek çok zordur. Bana kalsa Peygamber (asm) lisanını yani “Kostantiniyye’yi” kullanırım, lakin bu çok zor. O halde hiç olmaz ise bu kadar söylemek lazımdır “din adına böyle kampanya yapılmaz, ayıptır, günahtır”.  

Şimdi İstanbul hakkında Kuran’a bakalım; Kur’an-ı Kerim’de, Sebe Süresi’nin 15. Ayetinde geçen; “Lekad kâne li sebein fî meskenihim âyetun, cennetâni an yemînin ve şimâlin, kulû min rızkı rabbikum veşkurû lehu, beldetun tayyibetun ve rabbun gafurun”  Mealinden kısa bir noktası; “Allah tarafından koruma altına alınan güzel bir belde vardır.” Bölümüne biraz bakalım:

Bu Ayette geçen “Tayyib” çok güzel, “Belde” yaşanılan yer, demektir. “Beldetün Tayyibetün”de ise; Yaşanılan çok güzel bir beldeye işaret edilmektedir. İslam merkezi olmaya layık olduğu gibi bu şehre hizmet eden en önemli kişilerden birisi olan Reis Tayyib’ e bir işaret vardır. Yani ayetin sonsuz manalarından bir iki tanesi de budur.

İslam Aleminin büyük Alimlerinden Molla Camii ve Bediüzzaman Said Nursi bu Ayet-i Kerime’yi incelemiş ve “Beldetün Tayyibetün” cümlesinin harflerinin “Ebced ” Hesabına göre toplam, 857 Hicri ve Miladi 1453 yılını gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bu Ayet-i Kerime’de Fethin Mu’cizesi gizlidir. Ancak kalp gözü açık olan din alimleri bu sırrı çözebilmiştir. Biz müjdelerin kısa olanına alışmışız ve hemen olmasını isteriz. Ancak Fethin Müjdesi yaklaşık 857 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Yine “Kevser Süresinde”; “İnna E’tayna Kel Kevser, Fesalli Lirabbike Venhar…” ın içerisinde bulunan “Kel Kevser Fe” harflerinin Ebced sayısı, toplam; 857 çıkmaktadır. Bu da Hicri 857, Miladi 1453 yılına tekabül etmektedir. Bu Süre’de de İstanbul’un Fetih tarihine işaret edilmektedir.

“Kevser” Peygamberlere verilen nimet, Fetih manalarına da gelmektedir. Bu “Kevser” yani “Fetih” aynı zamanda Peygamber Efendimizin adını da taşıyan Mirasçılarına da verilir. İşte bu “Kevser yani Fetih” Fatih Sultan Muhammed Han’a ve Recep Tayyip Erdoğan’a da verilmiştir.

“Kel Kevser”den sonra gelen “F” harfi bir kelimenin başına gelince, aciliyet gerektirir. Yani “Kevseri sana verdik, hemen (zaman geçirmeden) Namaz kıl, Secde’ye git” mealine göre hareket eden Fatih, İkindi Namazını kılarak hemen Secde’ye gitmişti. Erdoğan’da İstanbul konusunda acele etmeli İslam başkenti yaptığı gibi kanal İstanbul gibi projeleri bir an önce hayata geçirmelidir.

Şimdi gelelim İstanbul’un yeniden fethedilmesine. Elbette bunu hezimet olan Lozan’da aramayın zira Lozan’daki ilgili madde Sevr ile neredeyse aynıdır. Bakın Sevr Anlaşması’nın Boğazlar ile ilgili hükümleri 37-61. Maddelerde yer alır. Bu maddelerde özetle şunlar vardır:

1.     Çanakkale, ve İstanbul Boğazı Marmara da dahil olmak üzere, Boğazlardan geçiş barışta ve savaşta, hangi devlete ait olursa olsun, her türlü harp ve ticaret gemilerine açık olacaktır,

2.     Bu serbestinin temini için, Osmanlı, Boğazların kontrolünü geniş yetkileri olan bir Boğazlar komisyonu’na bırakacak, komisyonun bağımsız bir bayrağı ve bütçesi olacaktır. Komisyon üyeleri ise: Britanya, Fransa, İtalya ve Japonya’dır. Rusya, Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan da Milletler Cemiyetine üye olurlarsa Komisyona girebileceklerdir,

3.     Komisyon Başkanı, iki yılda bir dört büyük devlet arasında değişecektir.

4.     Fransa, Britanya ve İtalya; Türk Boğazları dolaylarındaki silahtan arınmış bölgede müştereken asker bulundurabileceklerdir.

Sevr’den sadece 3 yıl sonra, imzalanan Lozan Anlaşması’nın 23. Maddesinde çok farklı bir durum yoktur. Bu Sözleşme; Lozan Anlaşması içerisindeymiş gibi kabul edileceği hükme bağlanmıştır. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni Lozan Anlaşması’na taraf olmamış olan Rusya ve Bulgaristan da imzalamışlardır. Lozan’ın eki olan Boğazlar Sözleşmesi şu maddelerle özetlenebilir:

1.     Ticaret Gemileri ve uçakları barış zamanında Türk Boğazlarından geçiş serbestisine sahiptirler;

2.     Savaş gemileri ve uçakları barış zamanında Boğazlardan geçiş serbestisine sahiptir; ancak Karadeniz yönüne geçişte savaş gemileri için sınırlama vardır.

3.     Savaş zamanı: Türkiye, Muharip değilse tarafsızlık haklarını geçişi engelleyecek şekilde kullanamaz; Türkiye Muharip ise; tarafsız devletlerin ticaret gemileri düşmana yardım götürmüyorlarsa geçebilirler; savaştığı devletin gemilerine karşı Türkiye, her türlü hakkını kullanabilir.

4.     Boğazlar çevresinde belirli bölgeler askerden arındırılmıştır.

Lozan; İstanbul şehri, Türk Boğazları ve yakın çevresinde Türkiye’nin egemenlik hakkını tamamen sınırlıyordu. Boşuna hezimettir demiyoruz. Boğazlar Bölgesi askerden arındırılmakla bu bölgenin nasıl savunulacağı konusunda elimiz kolumuz bağlanmıştı. Dolayısıyla hem Karadeniz’in güvenliği açısından; hem de Türkiye’nin güvenliği açısından önemli sorunlara yol açmaktaydı.

Bu sorun, kısmen de olsa Sovyetler Birliği’nin kendini emniyet açısından sağlama almak için girişimde bulunduğu Montrö Sözleşmesi ile çözülebilmiştir. Lakin Türkiye’nin Türk Boğazlarındaki egemenlik hakları hala yeterince sağlanamamıştır. İşte bu noktada Kanal İstanbul, önem kazanmakta egemenlik haklarımızın tanınması açısından elimizi son derece güçlendirmektedir.

Kanal İstanbul inşa edildiğinde artık kimse elini kolunu sallayarak boğazlardan geçemeyecek zorunlu olarak kanala yönlendirilecektir. Çünkü İstanbul boğazı gemi trafiği nedeni ile ciddi çevre sorunlarına yol açmaktadır ve bunun önüne geçmek için kanal gibi yapılara ihtiyaç duyulmaktadır.

Gelelim ezber bozacak en önemli konuya yani İslam Hilafetinin 484 yıl İstanbul’da olmasına. Ne yazık ki İstanbul hem başkent olmaktan çıkmış hem de hilafet kaldırılmıştı. Hani şunu anlamak mümkündür İstanbul işgal altında olduğu için başkenti Ankara’ya alabilirsin. Lakin hilafeti niye kaldırıyorsun?

Bu büyük hatadan sonra İslam âlemi başsız kalmış işte şimdiki gibi emperyalist devletlerin oyuncağı haline gelmişti.

Evet, ezber bozma zamanı gelmiştir. Yapılacak işlerin başında İstanbul’un Türkiye’nin başkenti olması gelmektedir. Eğer bu yapılırsa Türkiye dünyanın en güçlü devletleri arasında tekrar hak ettiği yeri alacaktır.

Nasıl ki Londra; İngiltere’nin, Paris; Fransa’nın ve Berlin Almanya’nın başkenti olarak dünyanın en önemli merkezleri olarak yer almaktadır. İstanbul’da hem Türkiye’nin hem de İslam’ın başkenti olarak dünyanın en önemli merkezi olmak durumundadır. Bu sayede hilafet yeniden canlandırılıp İslam coğrafyasındaki birlik ve beraberliği sağlamak mümkün hale gelecektir.

Almanya işgalden sonra başkentini Bonn olarak belirlemişti daha doğrusu işgalciler dayatmıştı. Doğu Almanya’yı geri aldıktan sonra kendisine yakışanı y7apıp Berlin’i başkent yapmıştı. Şimdi Türkiye’de madem işgalden kurtulmuştur büyük devlet olma ideali gereğince kendisine yakışanı yapmalı başkentini İstanbul yapmalıdır.

Şimdi bu sözler üzerine faşistler kıyameti koparacaktır. Söyleyecekleri sözlerin başında darbe anayasası olan mevcut anayasadaki (Madde 3) Devletin başkenti hususu (4. Fıkrada)  “Başkenti Ankara’dır” şeklindedir. İşin kötüsü bu faşist anayasada (Madde 4) değiştirilemeyecek hükümler vardır ve şöyledir: “Anayasanın … 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Haydi buyrun cenaze namazına. Şimdi biri çıkıp derse “sen başkent değişikliği istemekle anayasaya karşı çıkıyorsun” böylelere ne demeli?

Yahu bu değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler Allah’ın emri mi. Evren denilen faşist generalin darbe yaptıktan sonra anayasa metnine koyduğu bu madde hangi kutsal kitapta yazmaktadır.

Neyse daha fazla yazıp keyfinizi kaçırmayayım. Neticede hali pür melalimizi görmeniz için bunları yazdım. Kırmızı çizgi dedikleri böyle maddeleri olan anayasa ile bu memleket dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olamaz. Sevr ve Lozan’da dayattıkları gibi “vur tepesine al ekmeğini” cinsinden sömürge devleti olur ancak. Bunu torna tezgahından çıkmış kafaların anlamasını elbette beklemiyorum…

Cumhurbaşkanlığı/başkanlık için mangalda kül bırakmayan bu zavallılara böyle şeyleri anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Ne yapalım hiç olmaz ise biz bunları yazılım tarihe geçsin. Çünkü bizden sonra gelecek nesiller bizimle dalga geçip alay edecek. Bize “koyun sürüsü” muamelesi yapıp gayretsiz diye aşağılayacaklar. Belki internetin bir köşesinde bu yazıya rastlayıp “vay be aklı başında bir iki tane adam yazılar yazmış” diyerek üzerimize gelen tükürüklerin bir kısmından kurtulabiliriz, vesselam…

Vehbi KARA

Recep YAZGANRecep YAZGAN