Fikir
Giriş Tarihi : 08-06-2015 15:17   Güncelleme : 08-06-2015 15:17

İstanbul’un, Şam’ın, Kahire’nin Kaderi

Bizim Karadeniz’de ezanın yasak olduğu yıllarda iyice yaşlanan, ölümleri yaklaşan büyüklerimiz yanlarına bir imam alıp sandalla denize açılırlarmış

İstanbul’un, Şam’ın, Kahire’nin Kaderi
Bizim Karadeniz’de ezanın yasak olduğu yıllarda iyice yaşlanan, ölümleri yaklaşan büyüklerimiz yanlarına bir imam alıp sandalla denize açılırlarmış. Kimsenin duyamayacağı, sakin bir yere ulaştıktan sonra da ölmeden önce bir ezan dinleyelim, bu dünyayı ezana hasret bir şekilde terk etmeyelim diyerek imam efendiye son bir kez ezan okuttururlarmış. Öyle ya, ezan sesi duyamamak bir Müslüman için ne hazin bir durumdur. Batı’da yaşayanlar veya birkaç haftalığına ezan okunmayan bir ülkeye gidenler ne demek istediğimi eminim daha iyi anlarlar. Ezansızlığın ne demek olduğunu bilen büyüklerimiz de sık sık “Allah bu memleketi bir daha ezansız bırakmasın” diye dua ederler. Şimdi her şeyi açıkça konuşalım. Yılladır ülkemize hâkim olan Kemalizm hiçbir felsefi, düşünsel, estetik derinliği olmayan, kendini sadece İslam düşmanlığı üzerinden var eden bir ideolojiydi. Kemalist devrimlerin yegâne amacı da bu ülkede İslam’a ait ne varsa hepsini yok etmek, Anadolu insanı ile bu toprakların gerçek ruhu olan İslam arasına büyük, kalın bir set çekmekti. Ülkemiz, sevgili vatanımız harici güçler tarafından işgal edilemese de uzun zamandır dâhili güçlerin işgali altındaydı. Fakat Anadolu insanı maruz kaldığı her türlü baskı ve zulme, kültürel kuşatmaya rağmen dininden, imanından vazgeçmedi. İskilipli Atıf Efendi’yle, Şeyh Said’le, Süleyman Hilmi Tunahan’la, Erbilli Esad Efendi’yle, Said Nursi’yle, Necip Fazıl’la, Erbakan Hoca’yla İslam’ı, medeniyetimizin değerlerini savundu. Bu kutsal emanet Anadolu insanının direnişinin sonunda biz torunlarına kadar ulaştı. Artık bütün şartlar bizi Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte yıkılan gök kubbeyi yeniden inşa etmeye, tespihin dağılan tanelerini bir araya getirip tespihe imame olmaya çağırıyor. İşte Erdoğan ve Davutoğlu bundan dolayı bizim için önemli, işte biz bundan dolayı bu kritik kavşakta Erdoğan ve Davutoğlu’na yol arkadaşlığı yapmaya çalışıyoruz. Şunu görmemiz lazım. Artık bambaşka, yepyeni bir Türkiye var. Yeni Türkiye küresel güçler tarafından kendine biçilen role değil; Âlem-i İslam’ın, tarihin, coğrafyanın kendine biçtiği role dönmeye başlayan bir Türkiye’dir. Ekonomik, siyasal ve kültürel olarak bağımsızlaşma yolunda ilerleyen ve her alanda kendi politikalarını kendi belirleyen bir vatanda yaşamaya başladık. Dış politikasını ABD ve İsrail’e göre değil; mazlumlara, ezilmişlere, yalın ayaklılara göre şekillendiren bir toprağın çocuklarıyız. Artık yönü Washington’a, Telaviv’e dönmüş bir Türkiye değil; Kudüs diyen, Medine diyen, Kahire, Şam, Saraybosna, Mogadişu diyen bir Türkiye var. İşte bu Türkiye İslam dünyasının umutlarına umut katıyor. Ümmet-i Muhammed’e yeni bir İslam dünyası kurma yolunda örnek, rol model oluyor. Bu Türkiye’nin tabi ki birçok eksikleri de var. Bu eksikleri gidermekse olumsuzlukları konuşmaktan ziyade olumsuzlukları, eksikleri nasıl gidereceğimizi, aşacağımızı konuşmaktan, proje üretmekten, sorumluluk almaktan geçer. Bu önemli kavşakta tarih hepimizi tekrar göreve çağırıyor. Âlem-i İslam’ın; İstanbul’un, Şam-ı Şerif’in, Kahire’nin, Saraybosna’nın, Gazze’nin kaderi son yüzyılda hiç olmadığı kadar artık ortaktır. Eziklik, defans dönemi bitmiştir. Dönem tarihin kapılarını yeniden çalma dönemidir. Dönem yeni bir yürüyüş başlatma, Anadolu’nun, milletimizin yüzyıldır süren direnişini dirilişe çevirme dönemidir. Adem Özköse / Diriliş Postası
adminadmin