Kültür
Giriş Tarihi : 29-12-2019 10:30   Güncelleme : 30-12-2019 08:04

Joker 2019: Kimse Kendini Bir Başkasının Yerine Koymak İstemiyor’

Özellikle 80’li yıllardan bu yana insani, sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik meseleler dünyada küresel plânda konuşuluyor. Bu realite sinemayı, beyaz perdeyi de sardı. Yakın zamanda vizyona giren “Joker” buna örnek gösterilebilir.

Joker 2019: Kimse Kendini Bir Başkasının Yerine Koymak İstemiyor’

Modern toplumu altüst eden manevi krizleri, 80’lerin Amerikan protesto kültürüne göndermelerde bulunarak hatırlatan Joker, bu realiteyi bir palyaçonun diliyle hecelemeye çalışıyor.

Yalnız bu Joker, ünlü Batman serilerine rakip olarak çıkan Joker’lerden farklı bir Joker... Amerikan sinemasının tipik “süper kahraman”larından oldukça farklı karakter çizen yönetmen Todd Phillips’in Joker’i, çok derin olmasa da çarpıcı otokritikler yapıyor, toplum eleştirisi getiriyor, meslek farklılıklarına kadar toplum tabakaları arasında görülen çelişki ve çatışmaları yüzeye çıkarıyor. 

Joker aynı zamanda “harmanlı” bir film... V For Vendetta’dan Taxi Driver’a, sinema takipçilerinin akıllarında kalmış bazı filmlerden kareler de çağrıştırıyor. Filmdeki bu espri, Joker’i izleyen birçok takipçi tarafından dile getirildiği için geçiyorum fakat şu noktayı dikkat çekmeliyim;

Joker, sıradan bir insanda kitleleri etkileyebilecek ne tür potansiyel olabilir; bunun üzerinde itina ile durmuş...

Bu çıkışıyla Joker 2019’u karizmatik kılan yönü bu olabilir diye düşünüyorum.

Yardımsever, nazik, uygar, geçimini palyaçolukla sağlamaya çalışan dürüst bir insan, en yakınından hayran olduğu kişiye kadar (ABD’de 80’lerin ünlü talk show adamı Franklin Murray) şahsiyetini yaralayan çevresiyle hesaplaşma ve giderek bütün bir toplum sistemini sorgulama noktasına geliş süreci...

Finale doğru ise bütün hayatını saran dramatik dokudan bütün kütleye renk verici bir “halk kahramanı” olarak yüceltilişi...

Yüzünde, ağzı kulağına varan o zararsız gülüşten, hayatını saran sisteme karşı öfke çizgisini de barındırdığı son ana kadar pek kestirilemeyen Arthur Fleck/Joker (Joaquine Phoenix), söz konusu geçişleri bütün dinamikleriyle ustaca perdeye yansıtma başarısını göstermiş. 

Beklenmedik kitle olaylarını “sosyal patlama” şeklinde ifade eden batılı sosyologlara ihtarda bulunurcasına, bir insanın nasıl dönüşüm geçirdiğini, zengin-fakir zıtlaşması veya kutuplaşması üzerinden de anlatıyor.

Bu bakımdan son yıllarda çekilmiş en iyi kurgu, en sıkı psikoloji ve protest filmlerinin başında sayılmalı Joker...

Joker’in, dünyadaki sosyal ve siyasi çalkantıların kıtalardan taşarcasına yaşandığı bir konjonktürde piyasaya sürülmesi ayrıca dikkat çekicidir.

İster propaganda amaçlı bir proje, ister küresel realitelere özeleştiri amaçlı düşünülsün; Joker aynı zamanda böyle bir perspektif ortaya koymaktadır.

Dünyadaki buhran, mikro plânda içe dönük, makro plânda dışa dönük seyrini hissedilir şekilde şiddetlendirmektedir. Modern insanın zihninde, hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı sorgulanmaya devam ediyor, hiçbir fütürist akım veya karma felsefe bunu cevaplandıramadığı gibi sorunun parçası olmayı sürdürüyor. Yeni bir insan ve toplum görüşü gerek. Bu ne olabilir, nasıl olabilir, tüm yönleriyle ıskalanıyor. İnsan şuuru 21. yüzyılın problemlerinin ağırlığı altında bocalamakta, şiddetli cinnet-mutluluk arasında askıya alınmıştır.

Yeni Sosyal Hareketler’in teori merkezi ABD’de ilgili uzmanlar didinirken, beyaz perdeye de yansıyan birtakım sosyal trajedileri bütün iz ve alametleriyle, belli bir duygu ve düşünce kıvamı dahilinde Joker’de de görebiliyoruz.

Amerikan sosyal bilimcileri başta olmak üzere hiç bir modern rejim bugün dünyaya istihbaratsız bakmıyor, coğrafyalar antropolojik düzeye inene kadar taranıyor malum..

Her rejim dış dünyaya bakıp içte tedbir alabilir, belli ölçülerde kendini koruma altına alabilir, adını “ulusal güvenlik” koyabilir. Ancak böyle bir tanımlamayla refah, huzur ve rahatlık garantilenemiyor. Gidiş nereye?

En çarpıcı örnekleriyle, ABD’nin henüz kurulmadan musallat olduğu Latin Amerika’yı kobaylaştırırken, aynı coğrafyada “rüya ülke” olarak görüldüğünü biliyoruz.

Kâbus olmasın sonu? Amerikan sosyal dinamikleri gezgin kuşağından her şeye abone kuşağına alıştı. Histerik, “acımasız kent” gerçekleriyle uzay fantezileri arasında savruluyor insanlar...

Neden?

Abone/mesaj otomatiği küresel sistem içi bu “seçkin” kitle daha geniş kitlelere sunulurken, kültürel sömürüde pasif kalan “uyum” yakalamaya çalışsın, karamsar kalabalıklar da dayatılan şartlara çare kabilinden tutunsun diye mi?

Böylece “vur ensesine al ekmeğini” köle kitlesi mi kafeslenecek?

O kadar basit mi?

Devasa sosyal deneyler dönüyor, bu kesin.

Peki her şeyin yolunda olduğundan kimler emin?

Uluslararası şirketlerin kültür şoku operasyonlarına, sosyal dönüşüm şebekelerine bağımlı, alıcı, tüketici kitleler bir yandan anlık komutlarla sosyal medyanın hayat ile hayali ayıramazken, bir yandan kişi başı “kendini göster!” güdüsü azdırılıyor.

Öte yandan modern insanın kendine/nefsine soracağı kaçınılmaz soru bomba gibi duruyor:

“Ben Kimim?”

Yılların “kişisel gelişim” uzmanlarının “kendini keşfet” kışkırtmasıyla tahtından indiremediği bu soru yine ıskalanırken, ruh-nefs zıtlığı arasında ruhun kurtuluşu meçhul..

Hayvani hazlar depreştirilerek “anı yaşa” eğlencesi/tüketimiyle nereye?

Ruh bu kadarını kaldıramaz; bir gün intikamını alır, insanın varoluş tarzını burnundan yakalar ve “ölüm nedir” dahil her şeyi sordurur.

Ruhun ebedilik itibarı er-geç şuurlara çatıverir, hayat hakkını şartlar ne olursa olsun sormaya iter... Örnek: Sistem içinde patlarken “Ben varım!” diyen JOKER..

Final Bölümünden Replikler

Bir gün büyük hayranı olduğu Murray Franklin’in talk şovuna çıktığında sarf ettiği şu sözleri filmin can alıcı replikleri olarak alıyorum;

-Eskiden hayatımın bir trajedi olduğunu düşünürdüm, ama şimdi fark ediyorum ki aslında bir komedi.

-Zihinsel hastalığın en kötü yanı, insanların sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranmanızı beklemesidir.

-Umarım ölümüm yaşamımdan daha mantıklı olur.

-Kaybedecek bir şeyim kalmadı. Artık hiçbir şey beni incitmez. Hayatım komediden başka bir şey değil. Komedi sübjektiftir Murray... Hepinizin sistemi çok şey biliyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veriyor. Aynı şekilde neyin komik neyin komik olmadığına karar veriyor. Bugünlerde durum berbat. Bu durum birini delirtmek için yeterli. Yolda düşüp ölsem üstüme basıp geçersiniz. Herkes birbirine bağırıyor, artık kimse medeni değil. Kimse kendini bir başkasının yerine koymak istemiyor. Uslu bir çocuk gibi buna katlanacağımızı düşünüyorlar. 

Künye:

Todd Phillips’in yönettiği, başrollerini Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Frances Conroy, Brett Cullen ve Zazie Beetz’ın paylaştığı Amerikan psikolojik gerilim filmidir. 76. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kazanmıştır.

Filmin müzik albümü de benzer ilgi gördü. Son olarak “Soundtrack Stars Award 2019” ödülünü kazanan albümün bu derece tutulmasında, Amerikan popüler müziğinin en meşhur parçalarıyla orijinal besteleri bir araya getirmesinin payı var. Filmin melodrama çalan müzikal yanını üstlenen İzlandalı çellist Hildur Gudnadottir’e ait filmin hikâyesini saran, Joker’in ruh haline göre sürekli değişkenlik arz eden seçimindeki başarısı, kemanı başrole taşıması çarpıcı. Çeşitli ödüllerle desteklenen bu çaba sonucu klasiklerden That's Life (Frank Sinatra), Send In The Clowns (Frank Sinatra), perdede Chaplin'in Modern Zamanları akarken dinlenen Smile (Jimmy Durante), Fred Astaire’den Slap That Bass, Joker’in dans ederek merdivenlerden indiği sahnedeki Rock and Roll Part 2 (Gary Glitter) ve de bunlara ilave yeni bestelerle Joker’in soundtrack çalışması sezonun en iyilerinden gösteriliyor.

Özet: Joker, başarısız bir komedyen olan Arthur Fleck’in hayatına odaklanıyor. Toplum tarafından dışlanan bir adam olan Arthur, hayatta yapayalnızdır. Sürekli bir bağ kurma arayışında olan Arthur, yaşamını taktığı iki maske ile geçirir. Gündüzleri, geçimini sağlamak için palyaço maskesini yüzüne takan Arthur, geceleri ise asla üzerinden silip atamayacağı bir maske takar. Babasız büyüyen Arthur’u en yakın arkadaşı olan annesi Happy adıyla çağırır. Bu lakap, Arthur’un içindeki acıyı gizlemesine yardımcı olur. Ancak maruz kaldığı zorbalıklar, onun gitgide toluma aykırı bir adam haline gelmesine neden olur. Yavaş yavaş psikolojik olarak tekinsiz sulara yelken açan Arthur, bir süre sonra kendisini Gotham Şehri’nde suç ve kaosun içinde bulur. Arthur, zamanla kendi kimliğinden uzaklaşıp Joker karakterine bürünür. (beyazperde.com’dan)

Cumali Dalkılıç

Aylık Dergisi 183. Sayı

adminadmin