Kültür
Giriş Tarihi : 12-03-2017 15:00   Güncelleme : 12-03-2017 15:06

Kahramanlar Yalnızdır

​Tek bir cümleyle açıklanması çok zor olan kelimeler vardır. Ahlak, hayat, minnet, vefa gibi. Kahraman da böyle kelimelerden biridir.

Kahramanlar Yalnızdır

 TDK, Farsça kökenli bu kelimenin ilk anlamı için “savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse), alp, yiğit” derken, ikinci anlamını “bir olayda önemli yeri olan kimse“, üçüncü anlamını ise “roman, hikâye, tiyatro vb. edebiyat türlerinde en önemli kişi” olarak açıklar. Tüm bunların dışında birkaç şehrimizin ve yerleşim biriminin isminde de kahraman kelimesine rastlarız. Kahramanmaraş dendiğinde ise durup biraz düşünürüz.

Takvimler 27 Kasım 1919 tarihini gösterdiğinde, Maraş’ta Fransız işgali söz konusudur. İşgal kuvvetleri şehrin çok önemli yerlerini ele geçirirken halkı millî ve manevî duygularını tahrik edecek davranışlar sergilemeye de devam etmektedir. Agop Hırlakyan‘ın evinde Fransız kuvvetlerinin komutanı için bir dans gecesi tertiplenir. Komutan, salondaki kızlardan birini gözüne kestirir ve onu dansa davet eder. Kız “Sizinle dans edemem. Burada kendimi esarette hissediyorum çünkü kalede Türk Bayrağı dalgalanmaya devam ediyor!” der. Komutan bu reddediliş karşısında hiddetlenir ve derhâl kaleden Türk bayrağının indirilmesi için emir verir. Fransızlar kaleden Türk bayrağını indirirken Maraş’ın bazı büyüklerini tutuklarlar ve halktan suçsuz yahut tehlikeli gördükleri kimseleri de ya kodese ya da sürgüne gönderirler. Bu süreç Maraş’ı manevî olarak çökertirken sahneye Ulu Camii imamı Rıdvan Hoca çıkar.

Cuma gününden bir gün evvel halkın toplandığı bir alanda “Kalesinde bayrağı dalgalanmayan ülkede cuma namazı kılınmaz!” diye bağırarak ortalığı inletir. Maraş halkının beklediği işaret fişeği de böylece yakılmış olur. Halk kenetlenir ve kaleye doğru taarruza geçer. Fransız askerleri bertaraf edilirken kaleye de yeniden Türk bayrağı dikilir. Bunda sonra tam 72 gün boyunca şehrin köşesinde bucağında çatışmalar yaşanır. Türkoğlu Savunması adı verilen çarpışmada Fransızlar epey kayıp verir. Pazarcık, Afşin ve Elbistan yörelerinden halka yardıma gelen süvariler, “çırpını çırpını giden” atlarından hiç inmeyerek Fransızlara cehennemi yaşatır. 11 Şubat 1920’de Fransızlar işgal kuvvetleri Maraş’ı terk ederler. Geri çekilen Fransızlara İslahiye yolunda Kuva-yi Milliye birlikleri saldırarak 200 kayıp daha verdirir. Kaynaklara baktığımızda Maraş’ın neredeyse tamamı 30 bin kuvvetinin karşılığında tam donanımlı 45 bin Fransız askeri vardır. Türk tarafının kaybı 4000 iken Fransız tarafı 6500 ölü, yarısı ağır 600 yaralı ve 200 kayıptır. 7 Şubat 1973’te Maraş’a Kahraman unvanı verilir. Kahramanmaraş’a kahramanlığını hatırlatan ise Rıdvan Hoca’dır. Bu büyük kahramanlık hatırlanırken o hep yalnızdır. Bu durum bana F. Scott Fitzgerald‘ın şu sözünü hatırlatır: “Bana bir kahraman göster, sana bir trajedi yazayım.”

Kahraman her halükarda tehlikeleri seçen adamdır. Kimi kahramanca bir yaşam seçer kendine, kimiyse yanındaki herkesin hayatını kendi hayatından üstün tutar. Bazıları için ülkesinin menfaat her şeyin üzerindedir, bazıları da kendi sağlığından çok memleketinin güvenliğini düşünür. Filozoflar içinde en karamsarı olarak anılmasını hiç bir zaman kabul etmediğim Arthur Schopenhauer şöyle der: “Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır.”

Hain hainliğini yapar. Bunun üzerine konuşmak manasızdır çünkü o haindir. Hainliğin hainliğinden her bahsediş, bizim ruhumuzdaki zaafı ortaya çıkarır. Vatan dediğimiz o yüce mefhum, kahramansız yaşayamaz. Bizim tarihimizin her sayfası kahramanlıklarla ve kahramanlarla doludur. Bunda hamaset arayan gafildir. Gafillik istikrarlı bir hâl alırsa sonu hainliğe varır. Hainin canını ise Azrail suretindeki bir kahraman alır.

Bir dönem kitapları basılması yasaklanan ve attığı her adımın polislerce takip edilmesi emredilen Kazım Karabekir bir kahramandır. Vefat ettiği gün devlet radyolarından oyun havaları çalınması ‘uygun görülen’ Fevzi Çakmak bir kahramandır. Sarıkamış ne zaman anılsa yerden yere vurulan ama Çanakkale zaferinde Osmanlı genelkurmayının bir numarası olduğu unutulan, bir Kurban Bayramı sabahı Rus mitralyözlerine karşı yalın kılıç at sürerken şehit olan Enver Paşa bir kahramandır. İzmir’de Kur’an okuduğu camiiye giren Yunan askerlerince “Yaşa Venizelos” diye bağırması emredilen fakat “Kahrol Venizelos!” diye bağırıp süngülenerek şehit edilen Albay Süleyman Fethi Bey bir kahramandır. Böyle nice kahramanı ve onların kahramanlıklarını Mustafa Kemal Paşa‘nın Nutuk‘unda, İsmet İnönü‘nün Hatıralar‘ında, ders müfredatımızda ve popüler tarih kitaplarında okuyamazsınız. Acı olan bu okuyamama hâlinin kasıtlı oluşudur. Kasten bu isimler Türk milletinden uzak tutulmuştur. Oysa Türkiye’yi ayakta tutmuş birer kahramandır bu isimler. Nihal Atsız bir şiirinde “Kahramanlar can verir / yurdu yaşatmak için” der. Kahramanlar yalnızdır.

Çatışmayı her halükârda göze alabildiği için kahramandır Anadolu insanı. 1071’den beri aralarında karakter bağı kurabilmiş tüm Türkler birer kahramandır. Bu yüzden Mehmet Âkif Ersoy bayrağımıza şöyle söylemiştir: “Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet, bu celâl?”

Bayrağımız yüzlerimize şiddetli ve celâlli bakıyorsa, yeni kahramanlara ihtiyacımız var demektir. Nicedir Türk milleti içinden yeni kahramanlar çıkmaktadır. Ömer Halisdemir bir kahramandır. Fethi Sekin bir kahramandır. Biri Türk,  diğeri Kürt. Vatanın ve bayrağın tehlikeye düştüğü anda çatışmayı göze aldıkları için ikisi de birer Türk’tür, kahramandır. Şehit olurken her ikisi de tek başınadır hainin ve hainlerin mermilerine karşı. Gözleri şimşek gibi, kaşları çatık, parmakları tetiktedir. Öyleyken şehit oluverirler. Kahramanlar yalnızdır.

Fikir dünyamızın yalnız kahramanlarından olan merhum Cemil Meriç, “Kahramanlık hatada ısrar etmemektir” demiştir. Kendisinin affına sığınarak şöyle bir değişiklikle bitirmek isterim: Kahramanlık bir vatanın kaderini, kedere teslim etmemektir.

Vatan yalnız değildir. Kahramanlar yalnızdır.

Yağız Gönüler

(İzdiham, 27, Şubat-Mart 2017)

adminadmin