Samsun Haber
Giriş Tarihi : 15-07-2012 11:39   Güncelleme : 15-07-2012 11:39

Kalın Türk Olmak İyi Mi Kötü Mü

“Oysa ben ‘Kalın Türk’üm” diyor İsmet Özel İsmet Özel’in 1993 yılında İzmir’de “Medeniyetler Çatışması” üzerine yapmış olduğu bir konuşmanın 53 sayfalık metne dökülmüş halidir Kalın Türk. Medeniyetler çatışması ile çatışan bir kitap.

Kalın Türk Olmak İyi Mi Kötü Mü
İsmet Özel’i merak etmek, beni “önce hangi kitaplarını okumalıyım?” sorusuna yöneltti. Bana önerilen ikinci kitap Kalın Türk’tü. Tabi Waldo Sen Neden Burada Değilsin kitabından sonra biraz daha temkinli yaklaştım. Malum, İsmet Özel, kitabı okutturmuyor, okuyanla çarpıştırıyor adeta. Kitap için yazdığı önsöz dediğimiz kısım bile başlı başına bir cedel alanı olmuş zaten. Anlatacak insanları bulma mücadelesini, çırpınışını anlatıyor. Birçok insanın, bu çaba içinde kendini komünist, Müslüman, Türkçü gibi kavramlar içine, insanları kandırmak amaçlı girdiğini söylüyor. Kendini de onların tam karşı tarafına koyuyor.

“Oysa ben ‘Kalın Türk’üm” diyor İsmet Özel. Nasıl kalınlaştığına dair söylemleri de kendine has tabii ki.

Dünyanın işleyişini NATO’ya karşı oluşan bakış açılarıyla anlatmaya başlıyor Özel. Dünya Müslümanlarının tehdit unsuru haline getirilmesi ile Müslümanların da adamdan sayılma vasfına erişme mutluluğunu yaşadığını belirtiyor. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle dünyanın “denetleyen” ve “denetlenen” olarak ikiye ayrıldığını belirtiyor. Sovyetler Birliği’nin geciken çöküşünün de ABD’nin zaman kazanması için olduğunu belirtiyor.

Batı medeniyetinin olağan tavrı olan oyalama ve kandırma maddeleri de burada dikkat çekiyor. Bu, amaçları doğrultusunda insanları başka tarafa baktırıp, işlerini görme çabası oluyor. İsmet Özel, elimize tutuşturulacak yeni oyuncak olan  ‘medeniyet çatışmasına’ değiniyor. Bu oyuncağa kanmamamız için bu konuşmayı yapma gereği duyuyor. Batı medeniyetinin dünyayı hep bir şekle sokma çabası içinde olduğunu belirtiyor.
Huntington’ın medeniyet tanımı üzerinden şekilleniyor konuşma. İsmet Özel, Huntington’ın medeniyetler arasındaki temelli farklar görüşüne katılmıyor. Aksine medeniyetin – kültür demeyi tercih ediyor- etkileşim halinde olduğunu belirtiyor. Medeniyet ile kültürün ayrı şeyler olduğunu ve karıştırılmaması gerektiğini söylüyor.

Batılılaşmada aydın-halk ikilemi

Tüm medeniyetlerin Batı medeniyetine karşı tutulması ve Batı medeniyetinin diğer medeniyetler üzerindeki yok edici, törpüleyici etkisinden bahsediyor. İdeolojik savaşın yerini medeniyetler çatışmasına bıraktığını söylüyor. Kültür, medeniyet diyerek mutfaklara bulaşık makinesinin sokulması örneğini veriyor İsmet Özel. Bunun gibi giyinme, yeme- içme gibi eylemlerin ve şekillerin de medeniyetlerce karşı saflara konulmasını reddediyor. Kültürler arasındaki farklılıkların, birinin diğerine karşı aşağılayıcı bir sebep teşkil edecek konumda olamayacağına dikkat çekiliyor kitapta.

Hayatın bir standartlar dünyası olmaya başladığına değiniyor ayrıca İsmet Özel. Buna da televizyon gibi bir aletin ortak kullanımı, onu farklı kılmak adına da “İslami” televizyonların çıkması örneğini veriyor. Burada insanların kendi alanını oluşturma çabası içine girdiklerine dikkat çekiyor. Bunun gibi, Batılılaşmada aydın ve halk arasındaki değişime vurgu yapıyor. Önceki dönemlerde aydınların Batılılaşmış olduğunu fakat halkınsa buna yanaşmadığını, şimdiyse aydınların geri dönmek istediğini fakat artık ne yazık ki halkın bunu hayatlarına yerleştirdiğini söylüyor.

Bir Müslüman, kaldırımda rastladığı ölmek üzere olan bir sarhoşa nasıl bakar?
Huntington’un “kültürel farklar her şeyden çok konuşuluyor” tezine karşılık olarak, insanların sadece kültürel farklarla bir çeşni içinde ilgilendiklerini belirtiyor İsmet Özel. Bu farklılıkların insanın hayatında belirleyici unsur olmadığını ileri sürüyor. Farkın sadece sermaye farkı olduğuna dikkat çekiyor. Tüm bu ileri sürülen tezlerin, teorilerin acımasızca ayrım yaptığını da söylemeden geçmiyor. Bilimsel bir tanımlama getirildiğinde böyle şeylerin ruhsuz ve içsiz kaldığını belirtiyor.

Bu bağlamda da İslam’ın teoriden başka bir şey olduğunu söylüyor. Bunu da kitabında bir örnekle anlatıyor. “Radikal bir Müslüman, kaldırımda yatan alkol komasına girmiş adamın öleceğiyle ilgilenmez, onun derdi bütün meyhaneleri kapatmaktır.* İnsanın kendi sonunu hazırlaması olarak bakar. O Müslüman teoriye değil, dine itibar etseydi orada yatan sarhoş bir adam değil; ölmek üzere olan bir adam olurdu” diyerek ‘Din Yardım Eder, Teori Acımasızlığı Öğretir’ adlı yazısına da değiniyor.

İsmet Özel şıp diye mi anlaşılır?

Müslümanlar için Türkiye’nin önemi de yer buluyor bu konuşmada. Bu toprakların Müslümanlar tarafından vatan haline getirilmesinin önemli bir nokta olduğunu belirtiyor. Günümüzde olan minaresiz İstanbul silueti önerilerine de ta o günden tokat gibi cevap niteliğinde açıklamalar yapıyor. “İstanbul eşittir minare” diyor İsmet Özel. İstanbul’un siluetinin kubbe ve minareler olduğunu belirtiyor. Müslüman olmak ile Türk olmak arasında da bir bağ olduğunun tespitlerini yapıyor. Kitabın son sayfalarına birçok not düşülmüş. Bu notlarda kitabın içindeki kimi ayrıntılara farklı açıklamalar getirilmiş.
İsmet Özel farkını kitabın sonuna geldiğinizde fazlasıyla hissediyorsunuz. Son noktayı “millet nasıl olur” sorusu üzerinden koyuyor. Böyle bir soruya cevabı millet olmaya başladığımız zaman cevap verebileceğini söylüyor. Arap atasözü olan “evvel refik, ba’d el tarik” (önce yoldaş sonra yol) ifadesini, “birlikte yürümeyi başarırsak gideceğimiz yol önümüze açılır” şeklinde yorumluyor.

İsmet Özel’i meselelerin meselesi olarak tanımlamak nasıl olur bilemiyorum. Kitabı okudun ne anladın derseniz, “İsmet Özel’i şıp diye anlamak zordur” derim. Kitabın son cümlesine kadar hep bir yeni başlangıç var. Öyle boş yere söz söylemeyen, aksine her sözünün altında başka bir mesele yatan bir düşünür. Dinamiği kendi içinde oluşturan, bu dinamiği anlatma çabası içinde yanıp tutuşan ama bunu da soğukkanlı tavrıyla sağlayan nadir insanlardan İsmet Özel. Bir kişi dahi olsa sahiciliğe çekme çabasında kalınlaşmış bir İsmet Özel var Kalın Türk’te.

 Sevde Kaya / Dünyabizim.com
 
adminadmin