Kültür
Giriş Tarihi : 14-07-2019 09:00   Güncelleme : 14-07-2019 10:05

Kartal, yamaçta tüy atar!

Öyle ya da böyle. Nasılsa geçip gideceğim bu dünyadan diye düşünme.

Kartal, yamaçta tüy atar!

Dikili bir ağacın olsun hayatta. İnsanlık namına, bir hatıra bırak ardında. Ne hayrım dokunur benim deme. Doğada rolü büyüktür karıncanın bile. Her canlı, üzerine düşen görevi yapar. Tabiat, en çok insandan medet umar. Yaşadığı yeri güzel kılmakla mesul değil midir her mahlûk? Elbette vuku bulacak, beşeri terleten zorluk. Yılmak yakışmaz kendini bilene. Her umudunu kaybettiğinde, iradeni törpüle. Ne kadar değil, nasıl yaşadığın mühim ömrünü. Gel boşa eğleme, umman kadar geniş gönlünü. Sana bahşedilen yaşamın kadrini bil. Çekilip bir kenara, öylece beklemek reva değil. Susmayı maharet mi bellersin? Söylemektir aslolan, elbet bir gün sözüme gelirsin. Yeteneğin varsa şayet, yükseklerden uç. Yürümekse kabiliyetin, oradan oraya göç. Yeter ki iz bırak! Ancak böyle anlam kazanır yaşamak. Yaşadığın yerde bıraktığın eser, seni sen yapar. Kartal, yamaçta tüy atar. Karınca, toprakta. Tırtıl, yaprakta. Buğday, başakta. Bereket, nazarda. Has niyet, duada. Gönül, gönülde. Hikmet, ömürde. Hasret, gördüğü düşte. İnsan, yaptığı işte… Öyle ki her şey ve herkes bir şekilde, bir yerlerde iz bırakır. Her ne isen, sana o vasıf yaraşır. Sen sen ol, geriye en onurlu izini bırak. Göğsüne, en şerefli nişaneyi tak.
İz demişken, nasıl nere bırakmalı? Ya da ne ile akılda kalmalı. Üst baş, giyim kuşam mı? Yoksa ilim irfan, yol yordam mı? Yıllar yıllar önce Hoca Nasrettin bu konuya dikkat çekmiş. Toplum içinde kişi, kürküyle yer etmiş. Doğru mudur bilmem, urbaya itibar. Dış görünüşüne göre ağırlar olduk herkesi. Ne görgü, ne de maharet önemli. Her girdiği ortamda hazır mıdır sohbeti? Bilip de mi konuşuyor diye hiç mi sormaz insan. Kılık kıyafette değil, davranıştadır asıl irfan! Ha eskiymiş ha yeni. Ne fark eder, koluna dar gelmiş yeni. Söylediği söze bak sen kişinin. Esvabın ne önemi var, hükmü geçer işinin. Bilenler, bir çift laf etmişler vakti zamanında. Demişler ki; elbette önemlidir kılık kıyafet urba. Ağaçlardan söğüttür en kabası, insanı hor eden sırtındaki abası. Ataların sözüne, boynumuz kıldan ince. Ancak görgü, kuşamdan daha üstündür fikrimce. Elbet vardır bir bildikleri. Sözü söyleyen, tecrübe etmiştir de demiştir bu meselleri. Ama gel değiştirelim bu anlayışı. Kimsenin derdine düşmesin, başkasının üstü başı. Ettiğimiz söz ile itibar görelim. Bu devranı da böyle huzur içinde sürelim.
Huzur bulmak kadar huzur vermek de önemli. Bundan sebep, bir konuşup iki dinlemeli. Ahkâm kesip vakit doldurmaksa gaye. Kimseye bir faydası dokunmaz, heba olur umduğun paye. Kiminin dilindedir, sadece konuşmakla yetinir. Kiminin elindedir, gece gündüz didinir. İşte bunların ilki huzur kaçırır. İkincisi ise sükûnet üstüne sükûnet bırakır. Peki, yorulur mu bu zatı muhterem, etrafa cümle dağıtmaktan? Veyahut gocunur mu sadece ve sadece boş konuşmaktan? Hiç rahatsız olmazlar elbette! Ne kazançları var çünkü ne ziyanları bu sohbette. İşte böyledir çok ama boş konuşanlar. Her işi ıslık çalarak yapanlar. Taş atsa mesela, kolu yorulmaz. Ağzıyla orak vuranın, beli ağrımaz. Asıl yükü çeken, hâlini arz etmeyendir aslında. Orağını eline alıp yiğitçe vurandır sararmış buğdaya. Ne terinden şikâyet eder ne ortalığı ayağa kaldırır. Kendi çeker de sızısını, lokmasını ayranına bandırır. Kalender gönüllüdür, az konuşup çok çalışan. Kendisini allame bellemeyip sırası gelince lafa karışan. Demek değildir ki bu, çok konuşma! Öyle üzerine vazife olmayan işlere sokulma. Elbette konuş, söyle düşünceni. İnsan, paylaştıkça aydınlatır çehresini. Hem el işlesin hem dil söylesin. Kâh dinlesin kâh dinlensin. İş başa düşünce kaybolmasın ortadan. Konuşmaya gelince en önde, sırası gelince sıvışmasın aradan.
Unumuzu eledik, diyeceğimizi dedik yine. Atalardan esinlendik, sırtımızı yasladık söze. Bildiğimizin en iyisini paylaşmaya çalıştık. Sözümüzü tarttık da söyledik. Gözümüzü açtık da izledik. En mahir yanımızı ortaya koyduk. Bir sözün başında, bir de sonunda durduk. Yaşadığın yerde iz bırak dedik. Sırtımızdaki libası eleştirdik. Hoca Nasrettin’i andık. Ta Konya’nın Akşehir’ine vardık. Yalın ayak gezdik, bucak bucak. Atalardan selam getirdik kucak kucak. Kulağımıza küpe yaptık en değerlisinden. Elimizi ele uzattık en hünerlisinden. Diyeceğim o ki; en iyi bildiğimiz işi, kendimizce yaptık. Parçaları birleştirip her birini ötekine itinayla çattık. Sürçülisan ettiysek sığınırız affınıza. Eliniz yüreğiniz ve dahi dileğiniz kısmetle dola.

Gülşen Ünüvar / Diyanet Dergisi

adminadmin