Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 22-10-2016 09:43   Güncelleme : 22-10-2016 09:43

Kefensiz gömdüm seni "yüreğime"

Bir cam bardağını, ne kadar kırabilirsiniz ki?

Kefensiz gömdüm seni

Ya bir kalbi!

Avuç içine sığacak bir et parçası değil miydi ki?

O zaman kırılması mümkün olamazdı.

Oysa en çok kırılıp ve dökülen ya da

En çok ağlatılan...

Kalp değil miydi!?

İnanmak ve değer vermek; sevmekten gelen ulvi bir duygudur.

Seven insanlar da bir aptallık duygusu var olmaktadır.

Aptal; zekâ yoksunu kişilere takılan bir lakaptır.

Oysa seven kişilere, aptal denilince bu anlamı taşımamaktadır.

Sevginin yüreği kaplamasıyla, beyni kontrol altına alarak, bildiği halde yanlış olan hareket ya da konuşmaları kabullenip susmasından oluşan bir duygudur.

Sevginin beraberinde gelen inanma...

Evet, seven yürek inanmayı ve güvenmeyi yerleştirir yüreğine.

Sevmek, bazen yanlışa kör olmaktır.

Bu sevgi; evlat, eş, anne, kardeş, yeğen... Ya da bir sevda!

Ama ama...

Sevenin sevgisine ihanet etme!

Kıskançlık ya da,

Kendini üstün görme duyusuyla yaşayan kişiler; sevenin sevgisin den yararlanmaya çalışarak, çıkar sağlamaya çalışırlar.

Bu durum; Kişilik bozukluğundan oluşan, yaşam sıkıntısının yüzeysel olarak dışa yansımasından meydana gelmektedir.

Kendilerinde bulunan, eksiklikleri en yakın kişilerde görüp yaşayan insanlar,

Aslında bir nevi hesaplaşma planlarıyla savaşırlar.

Karakterlerin de yer bulamadığı davranışların, karşısındaki kişide bulunmasıyla,

O kişinin başka eksikliklerini bulmaya çalışarak, kişiliğindeki aşağılık duygusunu tatmin etmeye çalışırlar.

Bu bir ruhsal hastalıktır.

Allah'ü Teâla her kuluna değişik özellikler var etmiştir.

Dünyamızın bir imtihan olarak geçeceği bilinçi ile yaşantılarımıza yön verir isek,

Ruhumuzu eğitmiş oluruz.

Ruhun huzursuzluğu bedeni de yıpratmaktadır.

Her insan çok güzel ve ya yakışıklı olmak zorunda değildir.

Ya da el becerisi, üstün zekâsı.

Gibi meziyetelere sahip olamaz.

Lakin her insan ahlaklı, edepli ve güvenilir olabilir.

Yani kişi kendini yetiştire bilme imkânına sahiptir.

O kadar inancını kaybetmişti ki!

Yüreğine, kimi koyduysa, ihanet derecesinde ağlayışlar yaşatmıştı.

İstediği sadece sevgiydi.

Nedenleri,

Niçinleri... Sorsa ne olacaktı!

Bir yaprak daha düşmüştü.

Yürek ağacının dallarından.

Eşinden boşanmak üzereydi.

Yaşadığı şehir sanki küçülmüş, bedenini sıkıyordu.

Bir nevi kaçıp sığınmıştı.

Evlatlarından daha çok değer verip sevdiği yeğeninin evine.

Abisinin kızıydı. Aslında o da evlattı.

O öyle bilmişti. Ya da kendi yüreğindeki sevgiyle öyle hissediyordu.

"Lakin düşene bir tekme atma" deyimini yaşayacağını, hiç aklına getirmemişti.

Elinde valiziyle yeğenin evinden, ayrıldığında dahi,

Ona olan sevgisi daima yüreğinde idi.

Ardından yaşadığı ve de duyduğu sözler ile adeta yıkılmıştı.

Ve sevgisine bir mezar yapmıştı.

İlk zamanlarda duyduğu sözler ile adeta yıkılan yüreği, sevgisinin erimesiyle, zamanla duydukları karşısında sadece gülümsüyordu.

İçinden ;"insan demek çok sevdiği insanların kelimeleri ile yıkılıyormuş.

Artık canım acımıyor."

Her ölüm zamanla hatırlarda yer alır. 

Bazen yaşayanlar da ölür.

Mezarlar sadece topraklar ile oluşmaz ki!

En acı ölümdür!

Sevdiğini yüreğine gömmek.

O mezarı her an gizli gözyaşlarıyla sulamak.

Mezarlara su dökülür, neden diye düşünürdüm hep.

Toprak ıslak olsa ne olur du ki!

Toprak altındaki, beden için değilmiş meğer.

Yaşayan yürek soğuk toprak ile avunsun diyeymiş.

 Yüreklere gömülen sevdikler bir daha...

O yürekte nefes alabilir mi ki?

Nefes alamayan can, kefensiz gömülür,

Mamafih o yürek,

Beyazın saflığına layık değildir.

Hakkım helaldir

Sana ey sevdiğim yürek.

Lakin helallaşma uğruna dahi olsa mahşeri huzurda, görmek istemem seni!

Yüreklerimiz de mezarlara yer vermeyelim.

Değerli okurlarım.

adminadmin