Türkiye
Giriş Tarihi : 30-06-2020 16:56   Güncelleme : 30-06-2020 16:56

Kemalizm’den, Sekülerlikten Kurtarılmış Millî Kültür Bakanlığı Rüyası

Kemalizm’den, yâni Atatürkçülükten (bu iki kavram ayrıdır diyenler yanılıyorlar), Batılılaşmadan, sekülerlikten, oryantalizmden, çok kültürlülükten kurtarılmış millî kültür bakanlığının rüyasını görüyoruz. Bu rüya elbet bir gün gerçekleşecek.

Kemalizm’den, Sekülerlikten Kurtarılmış Millî Kültür Bakanlığı Rüyası

Bin yıldır bünyesindeki herkese kültürler üstü üst kimlik olan, Müslümanla ve İslâm medeniyetiyle eş mânaya gelen Türklerin devleti Türkiye’de kültür bakanlığının millî olmasını, yalnızca Müslüman Türk milletinin kültürel değerlerini yaşatmasını istemek bağnazlık olmasa gerek.

 

Kemalist seküler kültür yabancılaşması ve yozlaşmasına karşı yüksek sesle “Millî Kültür Bakanlığı ne zaman!” sayhasını atmanın vakti geldi. Doksan beş yıllık Kemalist seküler kültür zulmüne “hayır!” demek milletin hakkıdır.

 

Kültür Bakanlığının serencamı

Kültür işleri 1930’dan sonra M. Kemal “önderliğinde” Kemalist Cumhuriyeti “çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırabilmek” için Türk kültürünü yükseltip zenginleştirebilmek adına, yukarıda bir kısmını saydığımız lâdinî ve pozitivist inkılâpları yerleştirme, yayma ve benimsetme politikası olarak hız kazanır, hem de tepeden inme ve cebren.

 

1935’de Maarif Vekâleti’nin adı Kültür Bakanlığı olarak değişir. 1965’de Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Kültür Müsteşarlığı kurulur ve nisbeten kültürle ilgili şubeler çoğaltılır. Yukarıda zikrettiğimiz üzere ilk kez 1971’de kültür işleri Bakanlık seviyesinde temsil edilir fakat millî kültürümüzü ihya edici bir Kültür Bakanlığının temayüz ettiğini söyleyemeyiz. 1976’da önce Turizm sonra Millî Eğitimle birleştirilen Kültür Bakanlığı bahtsız ve üvey bir müessese olarak varlığını sürdürür. 1983’de müstakil bir bakanlığa dönüştürülür. 1983’ün sonunda tekrar Turizm Bakanlığıyla ile birleştirilir.1989’dan günümüze kadar kâh Kültür, kâh Kültür ve Turizm Bakanlığı adıyla yazboz tahtası olarak devam eder.

 

Kemalist Kültür Bakanlığına hayır!

Türkiye 1923’den bugüne kültür ve medeniyetiyle bu milleti temsil edecek bir kültür bakanlığına sahip olamayışından dolayı bahtsız bir ülkedir. Kültür Bakanlığının cemaziyelevveli temiz değil. Dünden bugüne resmî kültür bakanlığının icraatlarına bakıldığında Müslüman Türk kültür ve medeniyetini küçük nisbette temsil ettiği görülür. Büyük nisbette ve esas olarak resmî ideoloji Kemalist Cumhuriyetin seküler kültür politikasını temsil etmektedir. Bu istikâmette Atatürkçülük düşüncesi çerçevesinde İslâm mâziden koparılmış sözde edebî eserler neşri millî eserlerimizden katbekat fazladır. En çok da eski Yunan efsanelerini bol bol kitaplaştırmış ve Yunan filozoflarının kitaplarını tercüme ettirerek mekteplerimize sokmuştur. Kemalist Tek Parti Dönemi’nde kültür adına içinde İslâmî değerler ve semboller geçmeyen hikâye ve romanlar yazılması teşvik edilmiş, önceki dönemlerde yazılan ve içinde İslâmî değer ve unsurlar olan hikâye ve romanlar sansürlenmiştir.

 

Kültür işleri M. Kemal’in, yâni Kemalizm’in uhdesindeydi

Kültür Bakanlığının vazifesi ilk kez 1920’de Maarif Vekâletine bağlı “Türk Asar-ı Atîkası Müdürlüğü” tarafından icra edilmiş. Meşrutiyet Dönemi ve öncesinde bu adla bir vekâlet yok. “Kültür” kelimesinin o yıllarda zaten namı yok. Kültüre dair faaliyetler Maarif Vekâleti bünyesindeki şubelerce yapılmaktadır. Kültür İşleri 1922’de Ziya Gökalp’in fikirlerinden hareketle “Hars Müdürlüğü”ne dönüştürülür. 1923’den 1938’e kadar Kültür işleri Reis-i cumhur, yâni tek şef M. Kemal’in uhdesindedir. Halkevleri, Halk terbiyesi, Köycülük, Köy eğitmenleri, Tarih ve Dil Kurumu, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası, Mûsiki, Güzel Sanatlar, Opera ve Bale, Tiyatro, Basın yayın gibi sözde kültürle ilgili şubeler doğrudan doğruya M. Kemal’in yetki sahasında olup bizzat yönettiği bu faaliyetler Kemalist Cumhuriyetin modernleştirici lâdinî seküler kültür politikasıdır. Bu ideolojik merkezden Müslüman Türk kültür ve medeniyetini ihya edecek, yeni zamanlara taşıyacak kültür bakanlığı çıkmayacağını anlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum.

 

Kültür Bakanlığının anatomisini M. Kemal oluşturmuştur

Millet değerlerinin geniş bir kısmını bünyesine almadan kurulan Kemalist Cumhuriyet devletinde “Kültür” deyince M. Kemal akla gelir. Çünkü kültür bakanlığının ilkelerini, kültürün târifini, unsurlarını ve hedeflerini belirleyen kayıtsız şartsız ve tercihsiz odur. Kemalistlere göre, M. Kemal kimliğinin devlet başkanı olmasının yanı sıra, kültür adamı kimliği ile de tanınmasının zamanı gelmiştir. Onun giyim, yemek, müzik zevkinin, estetik ve sanat anlayışının, dil ve tarih görüşünün tanıtılması aynı zamanda devletin ve ulusun kültür politikası olarak hayata geçirilmesi demektir. Kültür politikasının yaratıcısı olan M. Kemal’in üstlendiği bu rol, O’na sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada Türkiye’deki sosyal ve kültürel inkılâp hareketinin önderi gözüyle bakılmasına sebep olmuştur. M. Kemal sadece iyi bir asker ve devlet adamı değil, aynı zamanda bir kültür adamıdır. (Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu yayınları)

 

Oryantalist, seküler ve pozitivist uydurma millî kültür

Kültür işlerini, millet değerlerine muhalif radikal kültürel inkılâpları tek başına üstlenen M. Kemal kültür meselesinde o kadar şedit ve kararlıdır ki  “Türkiye Cumhuriyeti’ni temeli kültürdür” diyor. Acaba hangi kültür? Osmanlı İslâm asırlarını reddeden Müslüman Türk kültürü olmadığı kesin. M. Kemal’in “Türkiye’nin temeli kültürdür” derken kastettiği Avrupa’dan ithal edilen lâdinî ve pozitivist t “ulus” kültürüdür.

 

M. Kemal’in milleti millet yapan ana unsurun kültür ve kültür birliği olduğunu bir nas gibi söylerler. Fakat bu kültürün aslî mânasıyla millî olmadığını, oryantalist, seküler ve pozitivist bir çerçeveye oturtulmuş uydurma bir millîlik olduğuna dikkat edilmez.  M. Kemal’in “Türk inkılâbı başlı başına bir kültürel değişim ve inkılâp modeli olarak tarihe geçtiği…”  sözleri Müslüman Türk kültürünün kanlı ve zorba bir devrim yoluyla seleksiyona, yâni ayıklanmaya ve mutasyona, yâni değişmeye tâbi tutulduğu anlamına gelir.  Türkiye’de resmî ideoloji olarak dayatılan kültür aslî mânasıyla millî değil, Batı kültür şemasını Türk kültürü unsurlarına uyarlayarak menşeinden ve millet derûnundaki mânasından çok farklı bir zemine çekip başkalaştırılmış kültürdür.

 

Cumhuriyet tarihini doğru kaynaklardan okuyanların bildiği bir hâdisedir; dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş zorba bir kültür kıyımı ve devrimi 1930’larda Türkiye’de Kemalist şefler tarafından yapıldı. Bir kaynak adı: Türkiye Cumhuriyet Tarihini Giriş, D. Mehmet Doğan.

 

“Topyekûn kültür seferberliği” Müslüman Türk kültürünü tasfiye seferberliğiydi

M. Kemal’in “Topyekûn bir kültür seferberliği” yaptığı doğru. Bu “topyekûn kültür seferberliği” bu ülkenin bin yıllık kültürünü tasfiye seferberliğiydi. Harflerini, yazısını değiştirerek milletin hâfızasını silinmiştir. Türkü ve klasik Türk mûsikîsi yasak. Osmanlı İslâm asırları Türk irfanına dair yayınlar yasak. Yasaklar çok… Kemalist Cumhuriyetin “Kültür seferberliği” Moğolların Anadolu’daki maddî yıkımdan daha beter zarar vermiştir milletin millî hâfızasına.

 

Kemalistler M. Kemal “Türk kültürüne önem vermiştir, gün yüzüne çıkarmıştır” diyorlar. “Önem” verilen “Türk kültürü”,  Yesevî dervişlerinin Horasan’dan gelip Anadolu’yu İslâmlaştıran İslâm medeniyetinin en büyük temsilcisi Türklerin kültürü değil. Türklükle İslâm’la hiçbir bağı olmayan Hitit, Frigya, Lidya, Sümer gibi pagan kültürlerdir. Elifbası, medresesi, tarih şuuru ve menkıbeleriyle yasak edilen Türk kültürüyle Kemalizm’in “Türk kültürü”  birbirinin antitezidir, benzerliği yoktur.

 

M. Kemal’in sınırlarını çizdiği, ilkelerini koyduğu ve resmileştirdiği kültür politikası bugün elan devam ediyor. Müslüman Türk milletinin kültür değerlerine hitap etmeyen bu seküler ve kozmopolit kültür politikasını köklü bir şekilde değiştirme hamlesini muhafazakâr İslâmcı iktidar da yapamadı. Batılılaşmanın Kemalizm’e, yâni Atatürkçülüğe bürünmüş şekli olan kültür bakanlığı yabancı bir kültür ajansı gibi varlığını elan sürdürüyor.   

 

Kültür Bakanı millî kültürden imtihan edildikten sonra atanmalı

Hâsıl-ı kelâm; milletçe çektiğimiz kültür buhranımızın verdiği sancıyla rüyasını gördüğümüz, hayâlini kurduğumuz kültür bakanlığına atanacak şahsın vasıflarını tesbit ve tayin edecek ilim ve aksakallar heyetinin kanunla oluşturulması elzemdir. Kültür Bakanı olacak şahsı seçerken Türk İslâm kültüründen imtihana tâbi tutmalı. Evvel emirde Kur’ân elifbasını ve Osmanlı Türkçesini asgari olarak okumasını bilmeli ve Doğu Türkistan’dan Semerkand’a, Anadolu’dan Balkanlara uzanan Türk tarihini anlatan yüz kitabın adını ve müellifini bir çırpıda saymalıdır. Asırlar öncesinden günümüze kadar Türk edebiyatında sembol olmuş yüz müellifi ve birer eserini kısa künyesiyle anlatabilmeli. Türkçeyi, Türk dilini Ahmet Cevdet Paşa, Yahya Kemâl, Ahmet Hâşim, Üstad Necip Fâzıl, Cemil Meriç, Büyük Türkçe Sözlük yazarı D. Mehmet Doğan ve “Evin Mahremi Olmak-Beyit Şerhleri” eserinin müellifi Ali Yurtgezen hoca ayarında konuşup yazabilmelidir.  

 

Şairlerin büyük atası Fuzûlî’nin hâl tercümesini bilmeli ve Su Kasîdesi’nden en az dört beyit okumalı ve mezarının nerede olduğunu anlatmalıdır. Merhum Ahmet Kabaklı’nın hâtıralarında anlatıldığı üzere 1971 yılında Türkiye'nin ilk Kültür Bakanı olan zat Bağdat’ta iken “Hilleli Mehmed Efendi’nin mezarını ziyaret etmek ister misiniz?” diye sorulunca “O kim?” diye sormuş. Bu sebeptendir ki Türkiye’de Kültür Bakanı olacak kişi mutlaka ehil bir heyet tarafından imtihan edilmeli.

 

İmtihan sorularına devam edelim. Bin yıllık klasik eserlerimizi bilmesi ve başucunda daima birkaç Türkçe Sözlük bulundurması şart. Dîvânu Lugâti't-Türk’ün muhtevasını, müellifini ve bu eserin İstanbul’da kim tarafından bulunup korumaya alındığını bilmeli ve Mimar Sinan’ın eserlerini tek tek saymalı. Bilemezse şayet Bakanlık kararnâmesi imzalanmamalı. İmtihan bu kadar kolay değil, dahası var. Yunus Emre’den en az beş şiiri ezbere okuyamasa da adını zikretmeli. Mevlâna’nın üç eserini adları ve muhtevasını kısaca anlatmalıdır. Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Mevlid Şerhi (Gülzâr-ı Aşk) ve en az iki ayrı siyer-i nebi ve İslâm tarihi eserlerini, İsmail Hakkı Bursevî’nin şerh ettiği Yazıcıoğlu Mehmed’in manzum eseri “Muhammediye” yi ve Yazıcıoğlu Ahmed Bican Efendi’nin”Ahmediye” ve “Envârü’l-Âşıkin” adlı eserlerini mutlaka okumuş olmalıdır. Yoksa dil ve irfan zevki eksik kalır, dolayısıyla kültür bakanlığını şevk ve cezbe ile yapamaz.

 

Millet hâfızasında yaygınlık kazanmış olan kültür kelimesinin Avrupa dillerinden geçtiğini, aslının irfan ve maarif olduğunun ve kültür karşılığı olarak kendi irfanımızın, sanatımızın, edebiyatımızın, mimarımızın kastedildiğinin şuurunda olmalı.                                                                                                                                               

Ah, bir Kültür Bakanlığımız olsaydı! Millî kültürüne susamış millet çocukları bayram ederdi! Doksan beş yıldır aslî mânasıyla millî bir kültür bakanlığımız olmadı hiç.

Recep YAZGANRecep YAZGAN