Analiz
Giriş Tarihi : 13-10-2018 12:16   Güncelleme : 13-10-2018 12:16

Kim bu üst akıl?

Üst Akıl’ın en büyük özelliği, sürekliliğidir. Zira Üst Akıl, bir ya da birden çok devlet değil, devletler üstü bir oligarşik yapılanmanın adıdır.

Kim bu üst akıl?

Zaman değişir, kişiler değişir, yöntemler değişir ama bu oligarşik aileye mensup baronların kendi benimsedikleri ideolojiyi, yaşam tarzını ve istedikleri dünya düzenini başka ülkelere dayatmak için giriştikleri küresel toplum mühendisliği asla değişmez.

Bilindiği gibi “Üst Akıl” kavramı, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2014 yılında yaşanan Ayn el Arab (Kobani) olaylarından sonra ortaya atılmıştı. Sayın Erdoğan, DAEŞ terör örgütünün Kobani’ye saldırmasını bahane ederek çıkarılan ve 53 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan 6-7 Ekim olaylarının Türkiye dışındaki bir güç tarafından planlandığını vurgulamak için bu kelimeyi kullanmıştı. Öncelikle “Üst Akıl” kavramı, her ne kadar ‘soyut’ bir söylem olarak algılansa da, sadece Türk/İslam coğrafyasındaki son iki asırlık tarihsel süreç incelendiğinde bile bu kelimenin altının aslında sanılandan çok daha dolu olduğunu görebiliriz. Hemen belirtmeliyim ki, Sayın Erdoğan “Üst Akıl” kavramını “üstün akıl” anlamında kullanmamıştır. Zira Üst Akıl, “üstün akıl” anlamına gelmemektedir. “Üst Akıl” kavramı, halk diliyle “Hak ile batılın savaşı” ya da “şeytani akıl” olarak değerlendirilebilir.

Ancak “Hak ile batıl” ya da “Şeytani akıl” göreceli kavramlar olarak değerlendirilebileceği için, biz “Üst Akıl” kavramını “uluslararası toplumsal mühendislik faaliyeti” olarak tanımlamaktayız. Zira Üst Akıl, bir ya da birden çok devlet değil, devletler üstü bir oligarşik yapılanmanın adıdır.

TÜM ÜLKE YÖNETİCİLERİ HEDEF ALTINDA

Bugün altı küresel ailenin serveti, dünya nüfusunun yarısının servetinden daha fazladır. Bu, organize bir yapılanma için korkunç bir güçtür. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın 2016 tarihli raporuna göre, dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99'luk kesimin servetinin toplamına eşittir. Üstelik bu makas her geçen gün daha da açılmaktadır. Bu korkunç finans gücünü elinde bulunduran küresel sermaye oligarkları, dünya çapında kurmuş oldukları sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları ve medya ağı sayesinde; çıkarlarına dokunan, kendi kültür kodlarına dönmek isteyen ve milli imkânlarını harekete geçiren tüm ülke yöneticilerini hedef olarak görmektedirler.

Birçok ülkenin milli bütçesinden daha fazla paraya sahip olan sermaye baronları, ellerindeki finansal gücünü, eğitim kurumlarını, medya ağını ve lobi faaliyetlerini kullanarak toplumun fikir ve düşüncelerini, yaşam tarzlarını ve en önemlisi de meşru iktidarlarını çeşitli operasyonlar yoluyla değiştirebilmektedirler.

Küresel yönetim piramidinin tepesinde bulunan bu seçkinler grubu, paravan olarak kullandıkları dev bütçeli küresel vakıflar, kredi derecelendirme kuruluşları ve sivil toplum örgütleri yoluyla devlet yöneticilerini, ülke bürokrasisini ve aydınları rahatlıkla etkileyerek kendi yörüngelerine sokabilmektedirler. Bu seçkin küresel oligarşi, kurmuş olduğu beynelmilel düşünce kuruluşlarında ürettiği “Üst Aklı” strateji haline getirerek, devlet ya da devletlere dayatıp uygulamaya koydurtmaktadır.

Aynı zamanda birer aile topluluğu olan bu finans baronları, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan tüm küresel kurum ve kuruluşları da kontrolleri altına almışlardır. Mesela Bilderberg toplantıları bir “Sivil Toplum Örgütü” faaliyeti olmasına rağmen, bu toplantılara NATO genel sekreterleri eksiksiz olarak katılmakta, gelecekteki NATO genel sekreterleri bu toplantılarda belirlenmektedir. Dahası, bu organizasyon bir “sivil toplum örgütü” faaliyeti olduğu halde, güvenlik tedbirleri toplantının yapıldığı ülkelerin askerleriyle değil, NATO askerleriyle sağlanmaktadır. Yine Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar üzerinde büyük bir güce sahiptirler.

YOLDAN ÇIKAN DEVLET ADAMLARI

Dünyayı tek bir elden yönetmek isteyen bu küresel sermaye oligarkları, çıkarlarına dokunan, “küresel normlara” cephe alan ve milli imkânlarını harekete geçiren ülke yöneticilerini hedef olarak görmektedirler. Dolayısıyla ellerindeki küresel finans aygıtları ve medya gücünü kullanarak, istediklerini yapmayan ya da “yoldan çıkan” devlet adamlarını iktidardan düşürebilmektedirler.

Bu nedenle Üst Akıl, sınırlı sayıdaki sermaye oligarkından oluşan devletler üstü küresel bir ezoterik yapılanmanın adıdır. Piramidin tepesinde, Rockefeller ve Rothschild aileleri vardır. David Rockefeller, 1991yılında Almanya’nın Baden Baden şehrinde yapılan Bildenberg toplantısında aynen şöyle demiştir: “Washington Post, The New York Times, Time Dergisi ve diğer büyük yayınlara şükran borçluyuz. Senelerdir toplantılarımıza iştirak etmelerine rağmen ketumiyet sözünü tuttular. Eğer toplantılarda konuştuklarımız kamuoyunun bilgisine sunulsaydı, bizlerin dünya için bir plan geliştirmesi imkânsız olurdu. Fakat dünya artık çok daha girift ve dünya hükümetine doğru gitmek için çok daha hazır. Entelektüel elit ve dünya bankerlerinden oluşan uluslar üstü bir yapı, geçen yüzyıllarda uygulanan kendi ulusal geleceğini tayin etmeden kesinlikle daha iyidir.”

KÜRESEL OLİGARŞİNİN PARMAĞI HER YERDE

David Rockefeller’in “dünya bankerlerinden oluşan uluslar üstü bir yapı” olarak tarif ettiği Üst Akıl, oldukça az sayıdaki seçkin kişiden oluşmaktadır. Üstelik çoğunluğu da belli bir ırka mensup olan bu gizli/küresel ezoterik seçkinler grubu; siyaset, sanayi, ekonomi, ticaret, banka/sermaye, silah, medya vb. unsurlar başta olmak üzere, hayatın her alanında güçlü ve gizli bir örgütlenme sağlamışlardır. Dolayısıyla dünyadaki siyasi ve ekonomik krizlerin, savaşların, ihtilallerin, siyasi cinayetlerin, hükümet düşürmelerin, meydana gelmesinde bu küresel oligarşinin doğrudan parmağı vardır. Söz konusu bu küresel oligarşinin aile bireyleri, küresel siyaseti belirlemek için ihtiyaç duydukları “üst aklı” kendi kurdukları dev bütçeli düşünce kuruluşlarında üretmektedir. “Think Tank” denen bu algı merkezlerinde üretilen fikirler, “stratejik akıl” haline getirildikten sonra raporlaştırılıp uygulanması için ilgili devlet yöneticilerine ulaştırılmaktadır. Küresel oligarşinin strateji ve siyaset üretmekle görevli kuruluşları ise; B'nai B'rith, Tavistock, Chatham House, Bilderberg Group, Council of Foreign Relations Trilaterral Komisyon gibi dev bütçeli ezoterik sivil örgütlenmelerdir. Üst Akıl’ın en büyük özelliği, sürekliliğidir. Zaman değişir, kişiler değişir, yöntemler değişir ama bu oligarşik aileye mensup baronların kendi benimsedikleri ideolojiyi, yaşam tarzını ve istedikleri dünya düzenini başka ülkelere dayatmak için giriştikleri küresel toplum mühendisliği asla değişmez.

Mesela ülkemiz açısından bakacak olursak; 1876 yılında Sultan Abdulaziz’e yapılan darbe ile 1960 yılında Adnan Menderes’e yapılan darbenin mantığı ve gerekçeleri aynıdır. Yine Sultan Abdulhamid iktidarını devirmek için gerçekleştirilen İkinci Meşrutiye’tle, 28 Şubat ve 15 Temmuz süreçlerinin hiçbir farkı yoktur. Sultan Abdulaziz, Sultan Abdulhamid, Adnan Menderes, Turgut Özal, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan’la iktidar mücadelesine girişen güç, aynı küresel güçtür. Dün Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk/İslam senteziyle yoğrulmuş kültür kodlarını ve imparatorluğun teokratik yapısını değiştirmek için küresel ölçekte yürütülen toplumsal mühendislik faaliyetlerinin adı olan Üst Akıl; bugün de Türkiye’nin güçlenerek İslam dünyasına yeniden önderlik etmesini önlemek için büyük bir çaba sarf etmektedir. Peki, “Üst Akıl” yenilmez midir, elbette hayır. Çanakkale’de yenilmiştir, Gezi’de yenilmiştir, 15 Temmuz’da yenilmiştir… Önemli olan; biz bu gücün farkına varıp tedbirlerimizi bu şeytani aklın oyunlarına göre almalıyız. Gerisi tevekkül…

Murat Akan / Diriliş Postası

     

adminadmin