Türkiye
Giriş Tarihi : 14-05-2016 15:41   Güncelleme : 14-05-2016 15:41

Kıyamet Kopacaksa Çocuk İstismarı Suçlarından Dolayı Kopar...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Eğer bugün kıyamet kopacaksa yeryüzünde çocuklara karşı işlenen istismar suçlarından dolayı kıyamet kopar" dedi Diyanet İşleri Başkanı Prof

Kıyamet Kopacaksa Çocuk İstismarı Suçlarından Dolayı Kopar...
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Eğer bugün kıyamet kopacaksa yeryüzünde çocuklara karşı işlenen istismar suçlarından dolayı kıyamet kopar" dedi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Aile Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Mahremiyet Bağlamında Sosyal Medya ve Aile” başlıklı forumun açılışına katıldı.  Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından TDV Konferans salonunda düzenlenen ve iki gün sürecek forumun açılış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, ailenin temelini oluşturan muhabbet, merhamet, sevgi, sadakat ve mahremiyet gibi değerleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak hususunda toplumun bütün fertlerine görevler düştüğünü söyledi.  Sözlerine “Bizleri var eden, bize aile olma nimetini bahşeden, bize bizden eşler yaratan, aramızda sevgiyi, rahmeti yerleştiren Yüce Rabbimize hamd-ü senalar olsun. İnsanlığın ilk ailesi Hz. Adem'den Hz. Havva’dan ve aile hayatının merhamet ve adalet üzerine bina edilmesi gerektiğini, örnek hayatında onu bize gösteren sevgililer sevgilisi Muhammed Mustafa'ya salat ve selam olsun” diyerek başlayan Başkan Görmez, “Son zamanlarda verdiğimiz şehit evlatlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Biran önce bu topraklarda hiçbir ciğerparemizin, hiçbir evladımızın can vermediği, barış, huzur ve güven içerisinde milletçe yaşamayı Cenab-ı Hak bizlere nasip ve müesser eylesin” duasında bulundu. “Mahremiyet kelimesi, hürmet kelimesinden gelir ve ailenin saygınlığı demektir.” İnsanlığı kuran ve ilk aile olan Hz. Adem ile Hz. Havva’nın dünya hayatında yaşamaya başladıklarında ilk fark ettikleri büyük ilkenin mahremiyet olduğunu ifade eden Başkan Görmez, “Hz. Adem ile Hz. Havva o mahremiyetle yollarına devam etmeye karar vermişlerdir. Mahremiyet kelimesi Türkçe’mizde anlam kaymasına anlam daralmasına uğramış çok önemli bir kavramdır. Mahremiyet ilkesi prensibi, sadece aileyi saklamak değildir. Mahremiyet kelimesi, hürmet kelimesinden gelir ve ailenin saygınlığı demektir. Mahremiyet ailenin saygınlığını ortadan kaldıran bütün unsurları izale etmek demektir. Siz sadece aileyi saklayarak, duvarlar örerek ailenin mahremiyetini sağlayamazsınız. Hürmet kavramı, ailenin ve aile hayatının saygınlığını ortaya koymaktır. Bu da Allah'ın emridir. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aile, bizim dünyadaki cennetimizdir…” Aile, bizim dünyadaki cennetimizdir. Aile, İslam medeniyetinde hem ilahi bir varlık olarak tarif edilmiş, hem hukuki bir varlık hem de ahlaki bir varlık olarak tanımlanmıştır. Aile, ilahi bir varlık olarak değerlendirildiğinde, nikâh bir misak olarak tarif edilmiştir. Nasıl ki insan Rabbine ruhlar âleminde söz verdi, o söz nasıl ki misak olarak adlandırılmışsa, Peygamberlerin Allah'a verdiği söz nasıl ki misak olarak adlandırılmışsa, nikâh masasında eşlerin birbirlerine verdikleri söz de misak olarak adlandırılmıştır. Nikah aynı zamanda bir ahittir. Karşılıklı bir muahede olması itibariyle ahlaki bir varlıktır. Karşılıklı bir ahitleşme olduğu için hukuki bir varlıktır. “Ailenin mahremiyeti, Allah'ın aileye yüklediği hürmet ve saygınlıktan dolayıdır.” Haram kelimesi iki anlama gelir. Bazı şeylerin haramlığı sadece kötülüğünden olur. Alkol almak, kumar oynamak, zina etmek kötü olduğu için haramdır. Fakat bazı şeylerin haramlığı hürmettendir. Saygın olduğu için haramdır. Anne, babaya ‘öf’ bile demek niçin haramdır? Saygın olduğu için, Allah orada hürmet istediği için haramdır. İşte ailenin mahremiyeti, Allah'ın aileye yüklediği hürmet ve saygınlıktan dolayıdır. Ailenin mahremiyeti çiğnendiği zaman çok büyük kötülükler ortaya çıkacağı için Cenab-ı Hak ailenin mahremiyetini emretmiş, onun için Hz. Adem ile Hz. Havva insanlık serüvenine mahremiyetlerini keşfederek, farkına vararak yollarına devam etmişlerdir. “Hayâ, hayattır. Hayâsızlık ölümdür.” Mahremiyet kavramı, Türkçemize son derece anlam daralmasına uğradığı için yanlış anlaşılıyor. Aynı şekilde ırz ve namus kavramları da Türkçe'mize neredeyse asli manasının yüzde doksanını kaybetmiştir. Manası o kadar daralmıştır ki, asli kelimeyi ifade etmekten aciz kalmıştır. Irz kelimesi, ailenin şerefi ve onurudur. Ailenin haysiyetidir, ailenin dokunulmazlığını ifade eder. Namus kelimesi, Cenab-ı Hakk'ın aile için belirlediği bütün kurallardır, ona mahsustur. Biz, ırz, namus ve mahremiyet kelimelerini sanki cinsiyet konularında yapılan ‘yanlışlar’ yahut ‘doğrular’ olarak ifade etmek için kullandığımız kelimelere dönüştürmüşüz. Hayâ kelimesi de Türkçe'ye sadece bir utanma duygusu olarak geçmiş. Onu da her ne hikmetse sadece kadınlarda aramaya başlamışız. Sanki erkeğin ona ihtiyacı yokmuş gibi davranırız. Oysa hayâ, hayattır. Hayâsızlık ölümdür. Hayâ, var olduğumuzun göstergesi olan bir duygudur. Eğer bir insan haya duygusunu kaybetmişse o insanın varlığıyla yokluğu arasındaki fark ortadan kalkmıştır. Artık yaşamıyor demektir. Bir ölü hükmündedir. “Sosyal medya marifetiyle yalan, iftira, dedikodu, hakaret, aşağılama her türlü gayri ahlaki söz ve davranış bütün insanlığı kuşatacak hale geldi…” Kuran-ı Kerim'de Dünya’ya iki çeşit bakış açısı vardır. İslam Medeniyetinde de eaha önceki dinlerde de öyledir. Bir anlayış var ki dünyayı çok kötü bir yer olarak tasvir eder. Dünyayı, dünya olduğu için kötülemenin ben İslam'a aykırı olduğunu düşünüyorum. Dünya, dünya olduğu için kötü değildir. İnsan, dünyada varoluş gayesini kaybettiği zaman kötü olur. Dünya, insanı yoldan çıkarmaz. Dünyevileşme insanı yoldan çıkarır. Dünya, Kuran-ı Kerim’de ‘oyun ve eğlence’ olarak tarif edilir.  Dünyanın kendisi oyun ve eğlence değil, biz onu oyun ve eğlenceye çeviriyoruz. İnsanlar varoluşun gayesini hayatın manasını terk ettiği zaman o takdirde oyun ve eğlence oluyor. Oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya kendisine son çağda öyle bir oyun ve eğlence buldu ki bu oyun ve eğlence marifetiyle kötülüklerin hızı ve kötülüklerin etkisi arttı. İşte bu sosyal medya mecrası kötü kullanıldığı zaman tam da bunu ortaya koyuyor. Her türlü yalan, iftira, hakaret, aşağılama, sahtekarlık, dedikodu daha önce bazen sadece iki insanın arasında kalabiliyordu. Zararı yayılabildiği oranda etkiliydi. Şimdi sosyal medya marifetiyle yalan, iftira, dedikodu, hakaret, aşağılama her türlü gayri ahlaki söz ve davranış bir anda bütün insanlığı kuşatacak hale geldi. Elimizde, bizi ve dünyadaki cennetimiz olan aileyi bu taarruza karşı koruyacak hiçbir savunma gücümüz de yok ne yazık ki. “En kötü mahrumiyet, mahremiyet mahrumu olmaktır. Bugünün dünyası mahremiyet mahrumudur…” Sosyal medya ilmihali, sosyal medya ahlakı, sosyal medya hukukuna ihtiyacımız var. Çocuklarımızın ilk dönemlerinden itibaren bunun farkında olmalarını, çocuklarımızı hakikat dünyasından koparan sanal dünyanın bu kötülüklerine mahkûm eden bu dünyaya karşı bilinçlendirilmesi son derece önem arz ediyor. Aynı zamanda çocuklarımıza bir bilinç olarak onları bütün kötülüklerden koruyacak merhamet ve mahremiyet eğitiminin çok önem arz etmeye başladığını görüyoruz. Dünyada bazı şeylerden mahrumiyet kötüdür. Ama en kötüsü mahrumiyet mahrumu olmaktır. En kötü mahrumiyet, mahremiyet mahrumu olmaktır. Bugünün dünyası mahremiyet mahrumudur. Mahremiyet mahrumu olan hürmetini kaybeder. Mahremiyet mahrumu olan hürmetten uzaklaşır, saygınlığını kaybeder, izzet ve onurunu kaybeder. “Eğer bugün kıyamet kopacaksa, yeryüzünde çocuklara karşı işlenen istismar suçlarından dolayı kopar…” Bir aydır konuştuğumuz bir konu var ki hepimizi insanlığımızdan utandırıyor. Eğer bugün kıyamet kopacaksa, yeryüzünde çocuklara karşı işlenen istismar suçlarından dolayı kopar. Çocuk istismarı, bütün insanlığın utanç vesilesi olan bir konudur. Çocuk Kuran'da 'Allah'ın emaneti', 'gözün nuru' diye tarif edilir. Bu utancı hep birlikte atmak için çaba içerisine girmek varken, bunu ayrıca bir ayrışma, karşılıklı politik istismar haline getirip insanların birbirlerini suçlaması, birbirlerini utandırmak için çaba içerisine girmesi en az birincisi kadar kötüdür. Onun için behemehal hem merhamet eğitimi hem de mahremiyet eğitimine ihtiyaç vardır. “Erkek-kadın farkı gözetmek cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçilik, ırkçılıktan daha kötü bir hastalıktır…” Allah bizi kadınlar ve erkekler olarak halk etmiştir. Kadın ve erkek yeryüzünü birlikte imar etmek üzere yaratılmışlardır. Her ikisinin de varlık gayesi aynıdır. Allah'a muhatap olmak bakımından kadın ve erkek de eşittir. Allah'ın halifesi olmak bakımından erkekle kadın arasında zerre kadar bir fark yoktur. Görev dağılımlarının farklılığı, eşitsizlik değildir. Bu farkı gözetmek cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçilik, ırkçılıktan daha kötü bir hastalıktır. Bu iki cinsin mahremiyet açısından birbirine karşı vazifesi vardır. Ben vazifeyi bir cümle ile tarif ediyorum o da şudur; Biz bu dünyada birlikte yaşarken asla cinsiyetimizi insanlığımızın önüne geçirecek bir hayat yaşayamayız. İnsanlığımız daima önde olacak. Mümin erkekler, mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. Birlikte marufu emrederler. Birlikte münkerden nehy ederler. Ancak birbirlerine karşı vazifeleri vardır. Mahremiyet açısından birinci vazife hiç kimse kendi cinsiyetini insanlığının önüne geçiremez. Bugün materyalizmin en büyük silahı, kadını bir cinsel objeye dönüştürerek, mahremiyetini ihlal ederek, reklam aracı haline getirerek onu yok etmek olmuştur. Yarın sona erecek Forum kapsamında, “Sosyal medya ve Kaybolan Mahremiyet, Sosyal Medya ve Hak Bilinci, Ailenin Ahlak Anlayışında Meydana Gelen Sapmalar, Mahremiyet Kaybının Oluşturduğu Kişisel ve Toplumsal Sorunlar, Mahremiyet Bağlamında Sosyal Medyanın Evlilik Üzerine Etkisi, Aile Çözülmelerinde Sosyal Medyanın Etkisi, Din İşleri Yüksek Kuruluna Gelen Sorular Bağlamında Değişen Mahremiyet Kodları” konuları ele alınacak. İki gün sürecek forumda konunun uzmanları ile bir konferans ve 3 oturum yapılacak.
adminadmin