Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 09-08-2016 09:44   Güncelleme : 09-08-2016 09:44

Kod Adı:15 Temmuz

Bir 28 Şubat geçmişti Demokrasimizin üzerinden tank paletleri ve postallarıyla ve Milli İrade yedek kulübesine alınıp, kulübede bekleyen Demokratörler sürüldü sahaya, tank paletlerinin izlerinden gitmesi ve milli irade dirilişlerini silmesi için.

Kod Adı:15 Temmuz

Postal ile kep arasında hayat bulabilen, Batıl Batıya hizmette sınır tanımayan ve itaatte kusur işlemeyen ılıtılmış diyalogcuların desteklediği, besleme demokrat görünümlü ısmarlama Müslümanlardan medet uman milli irade düşmanları sahaya sürülmüş, dosta hüzün ve düşmana güven verir bir ortam oluşturmuşlardı.

Palet üstü demokrasi günlerinden geriye tekrar hüzne düşmüş umutlar rafa kalkarken, karanlık bulutlar Milli İradenin üstünü kaplamış ve bir gece misali etrafa yayılmışken bir ses duyulur olmuştu, derinden ve yürekten.

“Minareler süngü,

Kubbeler miğfer,

Camiler kışlamız

Müminler Asker…”

Bu sesleniş Bir Liderin yükselişi ve Milli İradeyi saran kara bulutlara dur deyişinin ilk haykırışıydı ve hüzün sarmış kalplerde bir ümit belirdi, işte o ümidin Milli İradedeki cevabı;

“ Dik dur eğilme,  bu Millet Seninle” haykırışı oldu.

Demokrat denilen demokrasi düşmanları ile, Cemaat görünümlü din düşmanlarının, yurtsever maskeli vatan hainlikleri artık başı boş değil, karşılarında duracak “Milli İrade ve Sağlam duruş” oluşmaya başlamıştı.

28 ŞUBAT tanklarının direnişsiz ilerlediği boş caddeler misali, demokratsız Türkiye Demokrasisi artık, sahipsiz, Milli İrade ise Lidersiz değildi.

Düşünün ki, hapislikten başlamış olan Liderlik duruşu o dönemde dahi tank, silah, uçak ve zulümleri ile korku salan zalim güruhu titretmiş, hapsetmelerine rağmen geçmeyen korkularının esaretinde siyasi men cezası tezgahlamış, MUHTAR olmasına tahammül edemedikleri ve şimdiden Cumhur ile Reisini ayırmaya çalışmışlardı.

Demokrasinin birleştiriciliği yerine tankların eziciliğinden güç alan Batılı Batıl destekli Milli İrade düşmanları, Anadolu’ya ve Türk Milletine reva gördükleri; Dinden yalıtılmış, Milli ve Manevi değerlerden arındırılmış, geçmişinden koparılmış, geleceği çalınmış, şahsiyetsiz ve kimliksiz bir toplum hayali için onlarca yıllık katliam ve binlerce yıllık kara planlarından vazgeçmek istemiyorlardı. Bu kötü emelleri için ise esas olan milli duruş ve iradenin daha yeşermesine dahi izin verilmeden yok edilmesi taktiği idi. İşte biz bu sebeple dar ağaçlarında, zindanlarda, sürgünlerde liderlerimizi şehit verdik, yiğitlerimizi kaybettik ama direnişimizi ve ümidimizi asla kaybetmedik. Şehitlerimizi dualarla yolcu ettik ve kaldıkları yerden “ Durmak yok, Yola devam” haykırışıyla safları sıklaştırdık.

Abdülhamid Han, Menderes ve Özal’ı ebediyete yolcularken onlardan bir şey öğrendik,

“her zaman kazanmak mümkün değildir, kaybetmeyi de bilmek lazım,

Kaybettikten sonrada kazanmayı bilmek lazım…” İşte dava dava yürek yürek mücadelenin sancak misali yeni nesillere aktarılmasını ve dava kardeşliğini bu inanış sağlıyordu. Milli irade sinesinden bir lider çıkarıyor ve o Lider, Milli İradenin hem liderliğini hem de Milli duruşunu sergiliyordu.

Yaşanan bu gelişmeler, Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir dönem başlatmış, demokrasi ve kalplerde ki palet izleri ve acıları geçmemiş olsa da, yürünecek yol ve dava beklerken karamsarlığa ve vakit kaybına yer yoktu. Türkiye bir coşku ile, sıçrama yaşamış, yatırımlar ve ilerleme ile hem gelişmiş hem değişmiş, Artık yakın geçmişin, o zayıf, dirençsiz ve tutarsız izlerini taşıyan ülke gitmiş yerine, güçlü, karakterli, duruşu ve iradesi olan Milli İktidar ve güçlü bir devlet gelmiş ve işte bu yeni güçlü Türkiye dünyanın hem dikkatini hem de içten içe öfkesini üzerinde toplamaya başlamıştı.

Türkiye milli irade ve iktidar ile güçlenirken aynı zamanda en büyük gücü olan özüne dönme ve BATIL BATI tarafından sömürülen, katledilen mazlum ülkelerin de ümidi haline geliyor, dünyada dengeler değişiyor ve Türkiye Uluslararası alan ve politika da söz sahibi oluyordu.

Tüm bu yükseliş, ilerleyiş ve özüne dönüşün mimarı, Yeni Dünya Lideri; Recep Tayyip Erdoğan mazlumlar tarafından sevildikçe zalimlerin öfke ve sinsi planlarının hedefi haline geliyordu. Ne zalimden, ne zulmünden çekinmeden ve geri adım atmadan ilerleyen Erdoğan için bir kuşatma harekatı başlatılmasının yegane sebebi Türkiye’nin yükselişi değil idi, asıl sebep; Yeni Türkiye’nin güçlenmesi ile beraber hem Batının emirlerine hayır demesi ve hem de mazlum ve Müslüman ülkelerin de zalim batılı batıllara karşı direniş hareketleri göstermesi idi. Yani batılı batıl, “Uydu Ülke” gördüğü Türkiye’yi kaybetmekle beraber, sömürdüğü ülkelerinde kontrolünü kaybetme riski ile karşı karşıyaydı. İşte bu noktada güçlü Türkiye’nin durdurulması için, hedef ERDOĞAN planları işletilmeye başlandı.

Önce bölücü terör, ardından bölücü siyasiler, kumpaslar, içten kuşatılmış devlet kurumları, casus dinlemeler, devletin istihbarat kurumuna dahi operasyon yapıp silah çeken gizli yapılanmalar, seçimler derken bir türlü yıkılmayan ERDOĞAN batılılarda daha çok öfke ve paniğe sebep oldu. Tam bu noktada başka çaresi kalmayan Siyonist batıl 50 senelik planları olan FETÖ terör örgütüne işi ihale ettiler ve HAşhaşiFETOya bağlı terörist unsurlar harekete geçti. Artık 100 senelik Türkiye Cumhuriyeti hem geçmişi hem geleceği ile yüzleşecek Vatanseverler ile Vatansatarlar karşı karşıya gelecekti. Öyle bir tertip ki, bir yanda tank, uçak, silah ve zalim komutanlar, bir yanda “Korkma, Allah c.c. bizimledir” diyen bir Lider ve elde sadece bayrak tutan Milli İrade neferlerinin karşılaşması kaçınılmazdı.

Darbeler ülkesi olan Türkiye’de hiçbir darbe kendi başına olmaz Amerika’nın Çocukları sinsi planlar ile Vatan evlatlarını asar, kurşuna dizer, sonra yönetimi CHP zulmüne terkederdi. Yaralı demokrasi de tam düzelecekken yeni muhtıra ve darbe korkusu ile kör topal kendine gelmeye çalışırdı. Oysa bu defa kara planın içi bambaşkaydı. Darbe içinde darbe vardı, ve asıl tezgahın adı SUİKAST idi. Recep Tayyip Erdoğan Milli irade düşmanı Batılı batıl Ülkelerin emri üzerine gözü dönmüş FETÖ teröristleri tarafından suikast ile durdurulacak ve ülke kaos ortamına sokulacak, tüm düşmanlar kazanacak ama TÜRKİYE ve dünya mazlumları kaybedecek ti. Bu defa Milli İrade bu denklemi gördü, Başkomutanın emrini aldı ve artık yediği tokada başını eğen değil, başkaldıranın başını kesecek olan duruşu ile tüm iman ve inanışını da yanına alarak Şehit olmak üzere sokağa indi. İşte bu sokağa inişin tanımıdır;

KOD ADI: 15 TEMMUZ

O gece de şehitlerimiz oldu, gazilerimiz vardı ama bu defa üzerine çevrilen namluyu bu benim silahım, sende emanet bana çeviremezsin, bu benim tankım ve uçağım, beni korkutamazsın diye haykıran bir Milli İrade vardı ve yine haykırıyordu “Dik dur eğilme, Bu Millet seninle…” Çanakkale, Sarıkamış, Dumlupınar, Yemen ayağa kalkmış, destan yazılırken Halk sancağı bildiği Liderine dört elle sarılmış ve hem geceyi hem de geçmişin karanlığını geleceğinin üzerinden kaldırıp atmıştı. Milli İrade kendisine silah doğrultan elin cezasını verirken dahi hem kahraman hem merhametli duruşu ile, çocuklarımız askerlerimiz, biz biriz ama haini biliriz dedi ve bu defa kimsesizler mezarlığına gömmediği demokrasisi ile gelecek adına bir mesaj bıraktı;

DÜNYA BEŞTEN,15 TEMMUZ, 28 ŞUBATTAN BÜYÜKTÜR…

adminadmin