Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 12-04-2017 12:12   Güncelleme : 12-04-2017 12:12

Korku Ve Ümit Arasında Yaşamak

Bizler, umarken korkmayı, korkarken de umudu korumayı tavsiye edilen bir ümmetiz.

Korku Ve Ümit Arasında Yaşamak

Allah'ın azabından emin olmak ve rahmetinden ümit kesmek bize yakışmaz. Ve aslında kişi basiretle baktığında; bu ikisinden sadece birisiyle yaşanacak hayatın, monotonlaşacağını da görecektir. Kazanma umudu ve kaybetme korkusu, zaten bunlardır hayata anlam katan.

 Eskiler/Selef, buna Havf ve recâ diyorlardı. “Beynel Havfî ve'r Recâ!”

Dünya ve ahiret hayatımızın mutluluğunu sağlayan temel iki kavram: Havf ve recâ. Allah'ın rahmetini ümid ederek iyilik üzere yaşamak; Allah'ın azabından korkarak tüm kötülüklerden el-etek çekmek.

Aslında bu, yaşadığımız evrenin tüm hastalıklarını/sorunlarını ve huzursuzluklarını çözümleyebilecek reçete hükmünde bir manifestodur.

Havf; korkmak, bilinen veya hissedilen bir işaretten dolayı irkilmek, bir tehlike karşısında ne olacağı endişesi içinde olmak, gelecekte hoşlanmadığı bir şeyle karşılaşma düşüncesiyle kalbin yanıp üzülmesi anlamına gelir. Recâ ise; ummak, ümit etmek, arzu etmek, iyi bir beklenti içinde olmak anlamına gelir.

Dini anlamda ise; insanın dünya ve ahirette Allah'ın rıza, rahmet, nimet ve sevabını umması; azap ve cezasından uzak olması, af ve mağfiretine mazhar olmayı arzu etmesi demektir.[ İslam Ansiklopedisi, TDV. Havf md.]

Korkunun ifrat, tefrit ve itidal olmak üzere üç şekli vardır. İnsanı ümitsizliğe düşüren korku, ifrat derecesinde korkudur ki, bu yerilmiş bir korkudur. Zira ümitsizlik şu ayete ters düşmektedir. “Allah'ın rahmetinden(ümidinizi) kesmeyiniz. Allah bütün günahları bağışlar.” Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler 39/53; Ankebut/23; Yusuf/87; Hicr /56”.

Bu bağlamda; Allah'ın azabından emin olmak ve rahmetinden ümit kesmek küfre götürür denilse de yeridir. Rasulüllah (s.a.s.) bir gün son anlarını yaşamakta olan bir gencin ziyaretine gider. Ona; “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorar. Genç; “Ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan ümidim var, ancak günahlarımdan da korkuyorum” der. Bunun üzerine Rahmet Peygamberi (s.a.s.); “Bu durumda olan bir kulun kalbinde ümit ve korku birleşti mi, Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar.” [Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 8, III, 311]Buyurarak söz konusu gencin şahsında hepimize bu ruh halinin neticesinin müjdesini vermektedir.  Bu, ayrıca kulun kendi acizliği ve Rabbinin rahmetinin büyüklüğü karşısında olması gereken ruh halini; umarken korkmayı, korkarken de umut etmeyi tasvir eden güzel bir tablodur.

Bu anlayıştan yoksun bırakılan toplumumuzda özellikle de gençlerde, günümüzde korku-umut konusunda yaşanan dengesizlikleri göz ardı etmemeliyiz. Beraberinde getirdiği sorun ve psikolojik travmaları da görmeliyiz. İnsanımız, ya aşırı bir ümitsizliği ya da aşırı bir güveni yaşamaktadır.

Oysa biz, “Orta ümmettiz. 2/143”

Rasulüllah (s.a.s.) “Hiç kimse ameliyle kurtulamaz.” buyurur. Sahabe “Sende mi ey Allah'ın Rasulü” dediklerinde; “Evet Allah'ın merhameti ve bereketi olmazsa ben de kurtulamam.” der.

Kudsi hadiste ise; “Ben kulumun (iyi) zannı üzereyim.” Kulum beni nasıl bilirse, onunla öyle muamele ederim, denilmiştir.

“Rablerinin azabından emin olunamaz. 70/28” ikazı ve “Ey âdemoğlu! Sen bana dua edip, affımı ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, seni affederim. Ey âdemoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim.  Ey âdemoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda şirksiz bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.”[ Tirmizi, Sünen, Daavat, 49, V, 548.] Müjdesiyle “ ne tam emin olmak, ne de tümüyle korkmak” hakiki manada hayat bulmaktır.

Ayrıca İlahi tanım, müminleri korku ve ümit sıfatlarını birlikte yaşayanlar olarak anar ve şöyle der; “Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar… 32/16”

Bu bağlamda hata ve günahımız ne kadar çok olsa da, ümitsizliğe düşmemeli, işlediğimiz günahlardan samimi bir şekilde tövbe etmeli ve Rabbimizin mağfiretinden ümitvâr olmalıyız.

Orta ümmet şanına yaraşır şekilde korku ve ümit neticesi olan amel-i salih ile bir hayat yaşamamız dileğiyle…

M. Burhan HEDBİ

 
adminadmin