Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 05-07-2012 10:28   Güncelleme : 05-07-2012 10:28

Koşulsuz sev!

Eskilerin şöyle bir tabiri vardır: “Cüz, külle tabidir

Koşulsuz sev!
Eskilerin şöyle bir tabiri vardır: “Cüz, külle tabidir.”

Yani, parçalar bütüne uyarlar, hiç bir parça bütünden kopuk hareket edemez.
Bu dünya için “imtihan dünyası” denir ya... O zaman her anımızda bir imtihanın, sınavın kâbusu altındayızdır. Hiç kimse normal şartlar altında sınavda olmayı, sınava tabi tutulmayı sevmese de.

Hani meşhur bir hikâyecik vardır. Gece yarısı büyük bir telaşla Napolyon’u uyandırmışlar ve “efendim maalesef düşman askerleri sınıra dayandı” demişler. Apar topar bir şekilde uyandırılmasına kızan Napolyon “Ne bağırıp çağırıyorsunuz, ödüm koptu, ben de sınav var zannettim!” demiş.

Sınavlardan korkuyor oluşumuz bizi ondan muaf tutmuyor maalesef. Adeta bir sınavlar ülkesine döndük, neredeyse olmadığı bir hafta yok. Kahır ekseriyeti mecburiyetten olan sınavlar, insanlar, aileler, çocuklar üzerine çok büyük külfetler yüklüyor.

Sınavlara hazırlanan, hafta içi, hafta sonu okullarda, dershanelerde, etüt merkezlerinde, eğlenceden, hazdan arındırılmış odalarında testlerle boğuşan çocukları gördüğümde içim parçalanıyor. Bütün bu kavgalardan galip çıkanların sayısı kaç! Bütüne bakarsak bir elin miktarı kadar belki!

Tabii ki herkes sınavlarda başarılı olamıyor. Olanlar, sevinmeye bile vakit bulamadan başka bir sınava doğru yelken açıyorlar. Sınavlarda başarılı olamayanları bekleyen ne peki? Yılgınlık, bitkinlik, ebeveynlerden gelen ithamlar, azarlar, kabullenemeyişler.. Bütün bunların verdiği azap sınavların verdiğinden bin beter!

Üniversite sınavları açıklanmak üzere; -zahirde- başarısızların başaranlardan daha fazla olduğunun açıklanacağı günler geliyor. Bu zamanlar hemen her aileyi dolaylı ya da dolaysız ilgilendiriyor. Biz ismet Özel gibi “ölen ölür, kalan sağlar hâindir” diyemiyoruz.

Koşulsuz sev!

Bir vesile ruh hastanesinin bahçesinde oturuyorduk. 17-18 yaşlarında bir delikanlı yanımıza yaklaştı ve dikkatli gözlerle bakarak: “Çocuklarınız var mı?” diye sordu. Biz de “evet” deyince, az evvel dikkatli olan gözler bu sefer dokunaklı, ağlamaklı bir halle daha da hassas bir şekilde bize yöneldi ve “çocuklarınızı koşulsuz sevin, ne olur çocuklarınızı koşulsuz sevin!” deyiverdi. Şaşırıp kalmıştık. Bu delikanlının hastanede yattığı her halinden belliydi. “Oğlum, niçin böyle söylüyorsun” deyince, “beni annem babam koşullu sevdiler, siz lütfen çocuklarını koşulsuz sevin!” dedi ve gitti yanımızdan.

Biraz sonra hekim sırasında bekleyenler içinde büyük bir hararetle test çözen bir genç kızı görünce o delikanlıyı daha iyi anladık. O bize ders oldu, çocuklarımızı koşulsuz sevmeye daha bir itina gösterdik.

Bende şu kanaat hasıl oldu: Sınavları kazanan ama kendisini kaybeden bir insanın kendisi dahil hiç kimseye bir faydası olmaz!

 
SAMSUN’U SEL ALDI!
 
Bütün ırmakları, dereleri, çayları, su yollarını bir bir bağlamışlar; üzerlerine, yanlarına apartmanlar, binalar, siteler, AVM’ler kondurmuşlar. Suya akacak, dereye çağlayacak, ırmağa coşacak bir yer bırakmamışlar. Ne uyarılara kulak vermişler, ne doğaya uymuşlar ne de geçmişten bir ders almışlar. Sonuç: Samsun’u sel aldı. Bu şartlarda şaşılacak olan sel almamasıydı!
adminadmin