Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 08-12-2017 10:50   Güncelleme : 08-12-2017 10:50

Kudüs nasıl elimizden çıktı?

Kudüs’ün kaybı ve sonrasındaki dehşetli bozgun yakın tarihimizin en acı yenilgilerinden bir tanesidir. Ne yazık ki bunun müsebbibi olan komutanlar yargılanmak şöyle dursun kahraman ilan edilmişlerdir. Bu kayıptan daha bir yıl önceki Kut zaferini anlamak için 100 yıl geçmesi gerekti. Peki, 1917-1918 yılları arasındaki bu olayların anlaşılması için kaç yıl geçecek?

Kudüs nasıl elimizden çıktı?

Filistin’de çok kan aktı ve halen de akıyor. Hâlbuki ecdadımız, Yavuz Sultan Selim Han’dan beri bu topraklarda 400 sene adaletle hükmetmiş ve insanların huzur ve güven içinde yaşamasına muvaffak olmuştu.

İngilizler I. Dünya Savaşı esnasında Fransızlar ile gizli anlaşmalar yapmış Osmanlı Devletini parçalara ayırmak istemişti. 1915 yılının Haziran ayında yapılan Sykes-Picot Anlaşması bunun bir delilidir. Aynı zamanda Kasım 1917’de Belford Deklârasyonu ile Filistin’de İsrail devletinin kurulması öngörülmüştü.

Bu amaçla İngilizler defalarca Filistin’e saldırdılar. 1. ve 2. Gazze Savaşlarında ağır yenilgi aldılar. Lâkin 31 Ekim 1917’de Birüssebi’de Osmanlı Ordusunu yenmeyi başardılar. Birüssebi’nin düşmesi ile birlikte Gazze her taraftan kuşatıldı ve teslim oldu. Bu savaşta Cephe Komutanı (Yıldırım Orduları Grubu) Alman Von Falkenhayn ve cephe komutanı Von Cress, 7. Ordu Komutanı General Fevzi (Çakmak) ve Birüssebi’yi 3. Kolordu ve Komutanı Albay İsmet (İnönü) savunuyordu.

Başkomutanlık tarafından yenilgiden Von Cress sorumlu tutuldu. Fakat o da Albay İsmet’i suçluyordu. Evet, sorumluluk büyüktü zira 2. Gazze Savaşından sonraki beş aylık süre içinde tekrar saldırıya geçeceği bilinen İngilizlere karşı etkili bir savunma düzeni kurulamamıştı. Bu kayıp esnasında insanın canını yakan en feci olaylar ise Berlin ve Viyana’da cereyan etmişti. Almanlar gâvurluğunu yapmış birlikte omuz omuza savaştığımız halde Kudüs’ün Hristiyanlar tarafından kurtarılması ile ilgili olarak kutlamalar yapmışlardı.

İşte kahpeliğin böylesi tarihte az görülmüştür. Bu nedenle işbirliği yaptığınız hangi ülke olursa olsun bunlara tam manası ile güvenmemek gerekir. Ülke menfaatlerini korumak için tedbir almak şarttır. Hele hele Batılı Hristiyan ülkeler tam bir kalleştir. İnsanın en zor zamanında böğrüne hançer sokmaktan utanmazlar. İşte ABD bu konuda Almanlardan geri kalmamış kancıklığına her vakit devam etmiştir.

Evet, yenilgi ve başarısızlıklar komutanlara yöneltilir, başarı ise milletin malıdır. Bu çok önemli gerçek ne yazık ki bugün dahi yeterince anlaşılamamış tam tersine mağlûbiyet millete galibiyet ise komutanlara verilmeye çalışılmıştır. Buna ne denir ki? Allah tarihçi geçinen soytarılara ve yöneticilerimize akıl, fikir ve izan nasip etsin…

3. Gazze Savaşından sonra 9 Aralık 1917’de Kudüs düşmüştü. General Allenby komutasındaki İngilizler şehre girdiler. Bu tarihte Kudüs, farklı dinlere mensup milletler tarafından 34. defa el değiştirmiş oluyordu. Müslümanlar ise bundan sonra tekrar Kudüs’te hakim olamadılar. Bu nedenle işin vebali çok büyüktür.

9 Aralık 1917’den itibaren Şeria’da Temmuz 1918’e kadar savaşlar devam etti ve İngilizler Lut Gölü ile Akdeniz kıyısındaki Yafa arasındaki sınır boyunca durduruldular. 19 Eylül 1918 tarihine kadar İngilizler yığınak yaptılar. Osmanlı Ordusunda ise komuta kademesi değişmişti. Yıldırım Ordular Komutanlığına Mareşal Liman Von Sanders atandı. Emrindeki 8. 7. ve 4. Orduların komutanlığına da sırasıyla General Cevat (Çobanlı), General Mustafa Kamâl ve General Cemal (Mersinli) atandı. Mustafa Kamâl’in 7. Ordu Komutanlığına ikinci kez ataması yapılıyordu. Hasta olan General Fevzi’nin yerine 7 Ağustos 1918’de tekrar 7. Ordu’ya Komutan yapılmıştı. Savaşmaktan çekiniyor ve “Arap çöllerinde ne işimiz var” diyerek şikâyet ediyordu. Emrinde Albay İsmet’in komuta ettiği 3. Kolordu (1. ve 11. Tümenler), General Ali Fuat (Cebesoy)’un 20. Kolordusu (26. ve 53. Tümenler) bulunmaktaydı.

İngiliz Generali Allenby’nin savaş raporuna göre 19 Eylül 1918’de başlayan İngiliz saldırısı Osmanlı 7. ordusunun geri çekilmesiyle çok hızlı gelişmiş 25 Eylül’de Şam’a girilmişti. General Liman Von Sanders ve Ordu Komutanları çok acele ile cepheyi terk etmişler başsız kalan üç ordu, sadece 57 bini esir olmak üzere ağır kayıplar vermişti. Komutanlar cepheden kaçarak Adana’ya gelmişler bozgunun faturasını birbiri üzerine atıyorlardı. Karşılarındaki Allenby’nin komutasında toplam 67 bin asker mevcuduna karşı böyle büyük bir bozgunun Türk tarihinde eşi benzeri yoktu.

Hâlbuki İngilizler saldırıya geçmeden önce bir Müslüman Hintli Çavuş, Türk kıtalarına sığınmış, İngiliz hazırlıklarını ihbar etmişti. Müslüman askerler sık sık bu şekilde firar ediyordu. Fakat gerekli tedbirler alınmamış, sığınan askerin aldatmak için gönderildiğini iddia edecek kadar askerlik mesleğinin inceliklerinden habersizdiler.

Bu savaşa Batılı ülkeler Armageddon adını vermişlerdi.  Müslümanlar ile Yahudiler arasında kıyametten önce bir savaşın çıkacağına Hristiyanlar da inanıyordu. El- Megiddo veya Batılılarca söylenen ismiyle Armaggedon savaşındaki gibi bir bozgun ise Türk savaş tarihinde hiç yaşanmamıştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesine kadar geçen 41 günlük sürede bütün Orta Doğudan ayrılmak zorunda kalmıştık. Suriye, Ürdün, Filistin ve Arabistan elden çıkmıştı.

Savaşın bu derece felâketle sonuçlanmasının bir sebebi olarak “ulus devlet” açıklaması yapılmıştır. Bazı komutanlara göre “Türk askerinin Arap çöllerinde ne işi vardı? Bir an önce Torosların kuzeyine çekilip ulus devlet kurulması için çalışmak gerekirdi”. (Bu satır “M. Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına 58 Gün” isimli kitaptan alınmıştır)

Bu konuda eleştiri dahi suç kabul edildiği için doğru dürüst bir tartışma yapılmamıştır. Lâkin Filistin’den ayrılışımızın acıklı hikâyesi en kısa olarak bu şekilde özetlenebilir. Neden ve nasıl böyle bir bozgun yaşanmış hala yeterince araştırılmamıştır. Çünkü M. Kamâl konusu tarihçilerin korkulu rüyasıdır. En ufak bir eleştiri ağır hakaretlere sebep olmakta yetmedi adamı kodese tıkmaktadırlar. İşte 2017 yılında bile Derin Tarih Dergisinin başına gelenler ortadadır.

Özgürlük ve hürriyetleri daima savunagelmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan dahi bu konuda suskundur. Hükümet ise Atatürk ile ilgili eleştirilere dahi tahammül edememekte yazarları hapse atmak için her türlü çığırtkanlığı yapmaktadır. Tarihimizin en önemli kırılma noktası olan bu kadar önemli savaşın arka planı için cesaret edip iki söz söylemekten dahi korkan tarihçiler vardır. Bu korkak ve pısırık tarihçiler ve putçuluğu ilke edinmiş bürokratlarla bir yere varılamayacağı açıktır. O halde bizde Necip Fazıl ve Bediüzzaman gibi haykırmaktan doğruları söylemekten geri durmayalım.

Sık sık bana şunu söylemişlerdir; bu eleştirilerin sonu vahimdir. Cevabım hazırdır “Ölümüm isterlerse denizden olsun, neticesi geniş bir kabirdir. “Yok, seni hapse atarız” diye korkuturlarsa, şunu söylemek icap eder. Bu dünyanın çok sefasını sürdük kalan birkaç senemizi de hapiste yaşarız. Hem sonsuzluk ülkesinde o dehşetli ruz-i mahşerde belki bu konuda söyleyebildiklerimizden dolayı Rabbimizin rızasını kazanmak nasip olur. Kim bilir?

Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Gazetesinde Armageddon yani Filistin Savaşı ile ilgili olarak ilginç tespitlerde bulunmuştur. “Dedektif X” ismi ile İstiklal Savaşı esnasında Nafia Vekili olan ve bu savaşta Yıldırım Orduları Levazım Reisi olan Merzifonlu Miralay Ömer Lütfi Bey’i şahit tutarak, M. Kamâl’in iki generale “Enver Paşa’nın idaresi orduyu ve vatanı her yerde felakete sürüklüyor! Bu vaziyetten kurtulmak için tek çare İngilizlerle anlaşmaktır! Başka hiçbir çıkar yol kalmamıştır” dediğini söylemekte, üstü örtülü olarak İngiliz Komutan General Allenby ile anlaştığını söylemektedir. İddia vahimdir hem de tarihin örtülmeye ve gizlenmeye çalışılan bir bölümüne ışık tutmaktadır. Ne olmuştur da 7. Ordu Komutanı M. Kamâl sağında ve solunda bulunan 8. Ve 4. Ordu’ya haber vermeden birdenbire Bisan istikametinde geri çekilmeye başlamıştır?

İngiliz Kuvvetleri 41 gün süren harekât ile 550 km. ilerleyerek Kilis’e kadar geldiler. Günde 1. 25 km hızla (o güne kadar böyle bir hızlı harekât ve kaçışın tarihte emsali yoktur) son sürat ilerleyen İngiliz Ordusu daha bir yıl önce Kut-ül Amare’de tarihlerinin en büyük bozgununu yaşamış değil miydi? Sahi bu işte bir bit yeniği olamaz mı? Önlerinde bir engel olmamasına rağmen Kilis önlerinde durmaları da ilginçtir. Çünkü bu sınıra ulaşır ulaşmaz Mondros Mütarekesi imzalanmış Filistin, Ürdün, Suriye, Lübnan, Arabistan ve daha nice toprak parçası elden çıkmıştı.

Biz Türklerin tarihinde bundan daha büyük bozgun yaşanmamıştır. Elbette bu bozgunun ardında “ihanet” olup olmadığı araştırılması zorunludur. Lakin biraz cesaret ister.

Resmi tarih belgelerinde ise Suriye’de yaşanan bozgundan çok az bahsedilir. Sanki böyle bir olay hiç yaşanmamıştır. Bir iki satır ile geçiştirilir. Buna mukabil Batı dünyasında; Yahudiler ile Müslümanlar arasında yaşandığı ifade edilen son büyük savaş “Armageddon” tarih kitaplarında anlı şanlı destanlarla yer almaktadır.

Armaggedon, El- Megiddo veya Nablus Savaşları ki ne ad verirsek verelim sonuçta çok büyük bir toprak parçası kaybedilmiştir incelenmeli başarısızlığa sebep olan komutanlar tarih önünde yargılanmalıdır. Aksi takdirde şanlı bir millet ve milyonlarla gazi ve şehit, hiç de layık olmadıkları bir yenilgiyi sahiplenmek durumunda kalmaktadır. Bu durum asla kabul edilemez. Zira mağlubiyetler tedbirsiz komutanların başarı ise tüm milletindir, vesselam…

Vehbi Kara

adminadmin