Fikir
Giriş Tarihi : 29-05-2019 09:43   Güncelleme : 29-05-2019 09:43

Linç etmek serbest!

Linç etmek serbest!

Yıllar önce, ergenlikten delikanlı sınıfına henüz terfi ettiğim dönemde, ortaokul öğretmenimin teşviki ve mihmandarlığında TİP'e (yani Behice Boran'ın Genel başkanı olduğu Türkiye İşçi Partisi'ne) intisap etmiştim!

Sosyalizmi, Komünizmi, Marx'ı, Lenin'i, Mao'yu parti seminerlerinde öğreniyor, teorinin pratiğe dökülmesi adına, henüz 13-14 yaşında bir çocuk olmama rağmen verilen her görevi eksiksiz yerine getiriyordum.

Ne yalan diyeyim, her genç zihin gibi solculuk bana daha yakın geliyordu...

Elimize verilen kireç boyalarıyla gece kendi okulum dahil semtte duvarı yazılı bazı binalarda astar işi yapıyorduk!

Abilerimiz elimize bazı sloganların yazdığı kağıtları tutuşturuyor, "bunları gördüğünüz duvarları tertemiz yapacaksınız" diyorlardı.

Bizimle benzer sloganlar olmasına rağmen neden siliyorduk bu yazıları anlayamıyordum! Ama görev görevdi ve sorgulamanın alemi yoktu!

Biz astar çekiyorduk, ertesi gün abilerimiz parti sloganlarıyla donatıyordu o duvarları...Bu böyle yaklaşık 3-4 ay devam etti. Bir öğleden sonra okuldan çıkmış partiye gitmiştim, öğretmenim benden önce gelmiş olacak ki, sobalı odanın ortasında duran masanın üzerindeki yüzlerce gazeteyi göstererek, "Necmi oğlum, bu gazeteler postalanacak, biz hazır edince alın bunları çiftlik postanesine götürün" dedi.

Ben ve ben yaşlardaki Ayhan isimli arkadaşımla, parti büyüklerimizin bize görev vermiş olmasından pek hoşnut bir halde, biraz sonra postanenin yolunu tutmuştuk.

Neden hatırlamıyorum ama önce Muradiye sokaktaki annanemin evine uğramış ordan da çiftlik caddesine doğru yola koyulmuştuk.

Samsun'da Cumhuriyet fırını meşhurdur, onun hemen altında ise bir kahvehane vardı. Kapısında bir gurup abi aralarında sohbet ediyorlardı.

Biz tam kahvehanenin önünden geçerken arkadaşım elindeki paketlerden birini düşürdü ve gazeteler ortalığa saçıldı.

O kahvehanede sohbet eden abilerin gözünde sanki şimşekler çakmıştı. Öfkeyle bize doğru gelip, "ulan piçler nerden buldunuz bunları" diye sormuş, cevap vermemize fırsat tanımadan da basmışlardı dayağı ikimize...

Salya sümük ağlarken, bizi o dayaktan aile dostumuz Can amcamın ve Perihan teyzemin oğlu sevgili Caner Kırımgeri abim kurtarmıştı.

Gazeteler gitmiş, biz de ağır dayaktan tesadüf eseri kurtulmuştuk!

Zaten o zamana kadar hiç anlam veremediğim ve O gün daha fazla sorgulamaya başladığım sol fraksiyonların varlığını, partiye dönüp olayları anlattıktan sonra öğretmenime sormuştum;

"hocam madem bunlar da solcu biz de solcuyuz, o halde neden dayak yedik?"

Öğretmenim ise;

-"oğlum biz Marksist-Leninist öğretiyi benimseyen kesimiz, sizi dövenler ise Mao'cu, Halkın Kurtuluşu Cephesi üyeleriydi onlar" diye cevap vermişti.

İşte o gün bu siyaset denen şeyin zümrelerin üstünlüğüne bağlı olduğunu, herkesin önce kendi menfaatleri etrafında toplandığını anlamış ve bir daha gitmemek üzere TİP'e ve TİP'ciliğe veda etmiştim.

Sonra yıllar geçti ve ben Demokratlığın bana en yakın siyasi görüş olduğunu kabulle, DYP'li oldum.

Meslek hayatım boyunca, çalıştığım hiçbir kurumda siyasi görüşümü göğsümü gere gere ifade edemedim.

CHP'li meslektaşlarım, üstelik yüksek perdeden solculuklarını her platformda rahatça haykırırken, CHP'den rahatça siyaset yapabilirken, bu ayrıcalık neden sağ görüşlü birine tanınmıyordu peki?

Bunu bilse bilse Altan Öymen bilirdi, öyle ya, hem meslek büyüğümüzdü hem de CHP'li bir siyasetçiydi...

Meclis'te bir fırsatını bulup bu ayrıcalığın neden sadece CHP'lilere tanındığını sordum kendisine; "sen doğru bildiğinden şaşma delikanlı ama bu ülkede CHP'li olmak her zaman daha kolay ve ayrıcalıklıdır, çünkü bizim partimizi Atatürk kurdu" dedi...

Ne güzel di mi?

Yasla sırtını Atatürk'e, hem siyaset yap hem gazetecilik...

Ama Menderes'i, Demirel'i, Türkeş'i, Özal'ı seviyor ve benimsiyorsan, o romantik solcuların toplu taaruzuna maruz kalıyorsun!

Bir solcu gazeteci işsiz kalsa, popüler veya değil her hangi bir medya kuruluşunda, solcu dostları sayesinde rahatça iş bulabilirken, bir sağcı MHP'li, DYP'li, ANAP'lı için aynı kolaylık söz konusu olmuyor, olamıyordu!

Hala da durum böyledir!

Bunca şeyi şunun için yazdım;

Ben hala sağcıyım, demokratım...

Dün buradan bir soru sordum, "Merak Ediyorum" dedim...

Kendi akrabalarım dahil bütün CHP'li arkadaş, dost tanıdık kim varsa toplu taarruza geçtiler. Yorumları okuyun lütfen!

Neredeyse 40 yıldır memlekette hiçbir şey değişmemiş yazık ki!

Bu ülkede "herşey çok güzel olacak" demek serbest, YSK'nın kararını "akla ziyan" diye tanımlayarak "merak ediyorum" sorusunu sormak yasak!

Ne güzel memleket değil mi?

İşte bu tahammülsüzlüğe en güzel cevabı verdiği için Erdoğan'ı seviyorum ve 23 Haziran'da herşey "DAHA GÜZEL OLACAK" diyen Binali Yıldırım'ı destekliyorum...

Hadi durmayın linç edin beni!!!

Necmi HATİPOĞLU

adminadmin