Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 18-01-2018 09:31   Güncelleme : 18-01-2018 09:31

Lozan’da Kaybettiklerimizi Geri Almaya Çalışıyoruz

Nihayet Kanal İstanbul güzergâhı ve inşaatı belli oldu. İlan edildiği günden tam altı yıl sonra bu aşamaya gelebildik. İnşallah bu yıl ihalesi yapılarak ilk kazma vurulacak. Lozan’da kaybettiğimiz İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki egemenlik haklarımızı bu sayede geri alma çabalarımızdan bir tanesi işte bu büyük projedir.

Lozan’da Kaybettiklerimizi Geri Almaya Çalışıyoruz

Denizciliğin gelişmesi ve ülkemizin dünyanın en güçlü devletlerinden bir tanesi olması için bu büyük işler yapılmak zorundaydı. Biraz geç kalınmış olsa da en sonunda kazma vurulma aşamasına gelindi çok şükür…

Yıllar önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Lozan hezimettir" sözleriyle başlayan tartışmaya ilişkin olarak "ben ahmak olmaktan hoşlanıyorum bana keriz muamelesi yapın diyen biri var ise buyursun Lozan’ı 'zafer' diye kabul etsin” diyerek her bakımdan başımıza iş açan Lozan Anlaşmasını eleştirmiştim. “Batı Trakya, Musul-Kerkük, Kıbrıs, 12 Ada-Rodos, Boğazlar Hepsi Lozan’da Kaybedildi” başlıklı yazımda şu hususları dile getirmiştim:

“Yazının başlığında saydığımız yerlerin dışında da kayıplarımız vardır. Lakin bunlar dahi bilinmediği için öncelikle hala sorun yaşadığımız bu bölgeleri dile getirelim. Tarihçiler ve özellikle de resmi tarih yazarları belki utanır da bunlar hakkında daha geniş bilgiler sunar.

Lozan hezimetine geçmeden önce niçin Hamidiye Kahramanı Rauf Bey değil de İsmet İnönü Türkiye’yi temsilen baş üye olarak bu konferansa katılmıştır? Bu sorunun cevabını verelim.

Rauf Orbay, İngilizceyi çok iyi konuşabilen, uluslararası ilişkileri iyi bilen, diplomasi uzmanı olduğu gibi Heyet-i Temsiliye Reisi Ünvanı (Yani Türkiye Başbakanı)  olan itibarlı bir insandı. Sadece Türkiye’de değil uluslararası kamuoyunda da takdir ediliyor başarıları dillere destan bir gemi komutanı olarak kendisinden söz ediliyordu. Konferansa gitmeye de talipti zira Mondros Mütarekesini imzaladığı için çok üzgün olup bu sayede yapılan haksızlığı önleyeceğini düşünüyor vatanına karşı kendini borçlu hissediyordu.

Fakat Meclis Başkanı Mustafa Kamal, Rauf Beyden rahatsızdı. Çünkü Rauf, kimsenin keyfi emirlerini dinlemiyor doğru bildiğinden asla şaşmıyordu. Buna mukabil İsmet İnönü, kendisinin verdiği her emri harfiyen uyguluyor ve sözünün dışına çıkmıyordu.

İngilizler, M. Kamal ile anlaşmanın yolunu bulmuşlar öncelikle Halifeliğin kaldırılmasını istiyorlardı. Zira 1. Dünya Savaşında Hintli Müslümanlar, İngiliz Ordusunda Müslümanlarla savaşmamak için isyan çıkarmışlardı. Ne yapıp edip halifelik kaldırılmalıydı. Zaten Halifeliğin kaldırıldığı günün hemen ertesinde yani bir gün sonra İngiliz Meclisi Lozan Anlaşmasını onaylamıştı. 

Asıl mesele M. Kamal ile halledilmiş şimdi daha ne alırız hesaplarına başlanmıştı. Bunun için Rauf Bey’i istemediler. Zira bu konuda Rauf, bütün planları boşa çıkartabilirdi. Bu yüzden İsmet gibi silik birisinin seçilmesini istediler. Bundan sonrası ise tam bir tiyatro idi. İngilizler Lozan’da istedikleri her şeyi aldılar. Buna mukabil vermek istemedikleri bütün bölgeleri de muhafaza ettiler. Peki, nasıl oldu bu iş? Madde madde sayalım:

Batı Trakya: Halkı Müslüman olan bu bölge savaştan önce Bulgar sınırları içerisindeydi.  Burada bağımsız bir Türk devleti kurulmuştu. Fakat hiçbir dönemde burada egemenlik kuramamış olan Yunanistan’a bırakıldı.

Kıbrıs: Osmanlı devleti tarafından İngilizlere kiralanmıştı. Yani tapusu Osmanlının mirasçısı olan bizdeydi. Lakin Duyun-u Umumiye borçları mirasçı olarak bize bırakıldığı halde Kıbrıs İngilizlere bırakıldı.

Musul-Kerkük: Diğer bölgeler gibi Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan bu bölge, Mondros Ateşkes anlaşması imzalandığında hala Osmanlı toprakları içerisindeydi. Lakin ateşkese rağmen İngilizler bölgeyi işgal ederek fiili durum meydana getirmişlerdi. Bu bölgeyi Lozan’da alamayan İngilizler kurnazlık yaparak önce ikili anlaşmaya, sonra da kendi hâkimiyetleri altında olan Milletler Cemiyetine taşıyarak bağırta bağırta Musul ve Kerkük’e el koydular. İşin daha kötüsü Türkiye’yi bu şekilde ahmak yerine koymuş üstüne üstlük dalga geçmişlerdi.

12 Ada ve Rodos:  Trablusgarp (Libya) savaşları esnasında işgal edilen bu adalar savaşın sonucunda imza edilen Uşi Anlaşması gereğince Osmanlı Devletine iade edilecekti. Fakat bu anlaşma maddesi dahi uygulanamadı. Hâlbuki en kolay madde buydu. Adalar İtalyan işgaline bırakıldı. Nitekim yıllar sonra İtalyanlar ve Almanlar çekilirken adaları Türkiye’ye vermek istediler. Fakat İsmet baştaydı ve vatanın küçülmesi için çok gayret gösteriyordu. 12 Ada, Rodos ve Meis’i Yunanlılar işgal etti.

Ege adaları: Midilli başta olmak üzere boğaz önü adaları Türkiye’ye verilmesi gerekiyordu. Burada çeşitli kepazelikler sonunda bir kısım adaların Türkiye’ye verilmesi kabul edilmiş olduğu halde unutularak Yunanlılara bırakıldı.

Boğazlar: İstanbul ve Çanakkale boğazı askerden arındırılarak serbest bölge haline getirildi. Kısaca Türkiye, boğazlardaki egemenlik haklarının neredeyse tamamını bu şekilde Lozan’da kaybetmişti.  1936 senesinde Sovyetler Birliği devreye girerek “limanlarım her türlü tehdide açık” diyerek yeni bir düzenleme istedi de bu sayede Montrö Anlaşması ile bazı egemenlik haklarımızı geri aldık. Hala bu anlaşma yürürlüktedir.

Suriye-Halep: İstiklal savaşında her türlü yardımı yapan ve ahalisinin büyük bir kısmı Türk olan bu topraklar Fransız egemenliğine bırakıldı. Nihayet 1938 yılında İskenderun Sancağı oylama yapılarak Türkiye’ye bağlandı.

Lozan anlaşmasının toprak parçalarındaki egemenlik hakları ile ilgili bölümleri bu şekildedir. Batum, ve daha nice toprak parçası ile ilgili haklarımız terk edilmiş olup bir hicran yarası olarak kalmıştır. Hala Lozan için “zafer” diyenler ya su katılmamış ahmaktır ya da kasıtlı olarak tarihimizi çarpıtmaya çalışan kurnaz İslam düşmanlarıdır. Yahu toprak parçaları ile ilgili bölümler bu kadar açık ve net bir biçimde elimizden alınmış ve hakarete uğramış iken hala Lozan’ı övüp hayran kalmanın anlamı nedir?

Diğer maddeler çok mu iyi. Hayır, Sevr Anlaşmasının maddeleri nasılsa bunlar da kelimesi kelimesine hatta virgülüne kadar aynıdır. Birkaç madde dışında Sevr anlaşmasını Lozan diye bize yutturdular iyi mi?”

Şimdi Boğazlar ve Suriye konusunda kaybettiklerimizi 100 yıl geçtikten sonra geri almaya çalışıyoruz. Boğazlardan geçişte artık eskiden olduğu gibi beleş geçmek olmayacak. Suriye’de ise İdlib’e geçen yıl girmiştik. Şimdi bu bölgedeki PKK’lıların temizliği sürüyor. Nihayetinde Esed rejimi ile birlikte İngiliz ve Fransızların Lozan’da elimizden aldığı vatan topraklarının bir kısmına da kavuşmuş olacağız vesselam…

Vehbi Kara

adminadmin