Kültür
Giriş Tarihi : 23-09-2018 14:00   Güncelleme : 23-09-2018 14:00

Mahalle bir hikâyedir

Mahalle bir hikâyedir

Mahalle bağlanma, bir yerle kendini irtibatlı kılmadır. Mahalle, insanın birileriyle kaçınılmaz bir şekilde belli bir zeminde yer aldığı bir alandır. Bu kaçınılmaz durum insanı insana, mahalleyi ise kente bağlar. Köksal Alver yazdı.

Mahalle, kentin temeli ve özüdür. Kent ilişkilerinin oluşma zeminidir. Bir yaşama halidir, bir duyuş, bir tasavvur ve hatta öğrenme imkânıdır. Mahalle kent gibi büyük bir organizasyon, etkili bir hayat aktörüdür. Mahallenin temelinde insan ve mekân vardır; insan ve evdir mahalle. Ev ise insanın kalbidir. Hem duygusu hem aklıdır. O bakımdan mahalle aklın ve duygunun bileşeni, akıl ve duygu eksenidir. Mahalle ilişkileri de akıl ve duygu ekseninde kurulur, değişir, yenilenir, farklılaşır. Mahalle insan ilişkilerinin estetik, mimari, kültürel, toplumsal düzlemidir. Mahalle bütün bir hayat sahnesidir. Mahalle hayatı, insanın sahneye çıkmasıdır.

Belli bir yeri imleyen mahalle toplumsal ve kültürel birimdir. Mahalleyi sadece mekânlar kurmaz; onun temelinde insan yer alır, dolayısıyla kültür ve toplumsal ilişkiler mahallenin gerçek kurucu unsurudur. Mahalle bir katmanlar ve tabakalar bileşimidir. Örneğin, sosyo-kültürel bir alandır. Orada belli bir hayat tarzını var eden kültür ve toplumsallıktır. Mahallenin kesif bir şekilde insanı ve onun etrafında kurulan ilişkileri çağrıştırması ortadadır. Mahalle, ilişkilerin oluştuğu, yayıldığı, ayarlandığı, dönüştüğü dolayısıyla tecrübe edildiği bir alandır.

Mahalle kurmak, mekânın insan eliyle biçimlenmesine işaret eder ilkin. Belli bir inanç, değer ve kültür varlığı olan insanın eli bir yere değer ve o yer bir mekâna dönüşür. Orası herhangi bir yer olmaktan çıkar ve adını bulur. Adı mahalle olur, sokak olur; ev, çarşı, hapishane, park, meydan olur. Mahallenin kurulması da aynı sürece denk gelir. İnsanın eli ve niyetidir mahalleyi kuran, insanın iradesidir. İradi ve bilinçli bir kuruluştur mahalle, bir inşadır. Bir mahalle kurmak, esasen şehir kurmaktır, hayatı ikâme etmektir. Mahalle kurmak sadece insanın barınak edinmesi değil, daha temelde kendini hayata dâhil etmesi, hayatı kendince şekillendirmesidir. Mahalle kuran insan, kendini kurmakta, kendini inşa etmektedir. Çünkü mahalle, gerçekliği ve ruhuyla bütün bir hayatının söylem düzenini temsil etmektedir.

Mahalle, toplumun varlığı ve sürekliliği açısından gerekli bir yapılanmadır

Mahalle, bağlanma, bir yerle kendini irtibatlı kılmadır. Mahalle, insanın birileriyle kaçınılmaz bir şekilde belli bir zeminde yer aldığı bir alandır. Bu kaçınılmaz durum insanı insana, mahalleyi ise kente bağlar. Mahalle, insanın insanla kesif irtibatını temsil ettiği gibi aynı şekilde kentle zorunlu, yalın ve doğal bağını temsil etmektedir. Bağlanma, insanın insanla, komşuyla, mahalleliyle ve dahası kentle yaşadığı halin temsilidir. Mahalle, yakınlıktır, yakınlığın hem mekânsal hem de insani/ toplumsal boyutta gerçeklik kazanmasıdır. Mahalle yalın bir yakınlığın mücessem halidir.

Mahalle, toplumun niteliklerini bulması, geliştirmesi ve sürdürmesi için merkezi bir konuma sahiptir. Toplum değerleri ancak ortak bir zeminde kazanılır ve yaşanır. Toplum, bir ortak zemin bulma ve bu zeminde ortak değerler dünyasını inşa etme işlemidir esasen. Bu inşa ve sürekliliğin yegâne ortamı, bir araya gelme, birbirini bulma eylemidir. Birinin diğerini gerektirmesi, birinin diğeriyle buluşması yoksa, ortak bir zeminde hayat bulma ve dolayısıyla toplumun inşası mümkün olmayacaktır. Toplum, topluca yaşamayı ikame etmekle vardır ve mahalle bunu sağlamaktadır. Bir toplu mekân, toplu hayatın cisimleşmiş hali olan mahalle, toplumun varlığı ve sürekliliği açısından gerekli bir yapılanmadır. Toplu bir hayatın doludizgin aktığı mahalle, baştan itibaren belli bir doku ve ruh ile mücehhezdir. Toplumsal, insanî ve mekânsal özelliklerin el ele hayat verdiği bu doku ve ruh, mahallenin yaşama iklimini var etmektedir.

Toplumsal yapının sağlamlaşmasında mahalle çeşitli fonksiyonlar üretir. Toplumun dirliği, devamı, yapılaşması, değerleri etrafında bir hayat sürdürmesi açısından hayati fonksiyonlar üstlenen mahalle, toplumun ana kurumları arasında yer alır. Mahalle fonksiyonlarıyla mahallelinin şehirli bir kimlik kazanmasına, şehirli ve medeni ilişkilere belli bir düzeyde katılmasına, şehri özümseyen ve benimseyen bir bilinç edinip gerektiği zaman sivil bir irade ortaya koymasına imkân tanımaktadır.

Mahalle, bir yönüyle sınırlı bir dünya, belli sınırlar ve çizgiler arasında kendine özgü bir hayatı ören, yaşayan, paylaşan bir katmandır. Ancak bütünüyle mahalle bu değildir; bu mahallenin bir yüzü, onun sadece kendine dönük yüzüdür. Bu yüz elbette şehre göre daha dar bir dünya olabilir; böyle bir ihtimali sürekli içinde taşır. Fakat mahalle aynı zamanda şehrin temel birimidir, şehirle vardır, şehirden azade, kopuk, uzak bir yapı değildir. Bu ise mahallenin diğer yüzü, karakteristiğidir. Bir yüzü kendine, diğeri şehre bakan, hem kendini hem şehri besleyen ama aynı zamanda şehirde beslenen, ondan izler taşıyan, etkiler alan gerçek, sahici bir olgudur. Şehrin temel birimi olan mahalle, kendine kapanmak, kendi dünyasına sığınıp orada kalmak için değil, şehirle bütünleşmek, onun kopmaz bir uzvu olmak, onunla sürekli irtibatta bulunmak için kurulur. Daralma, ‘kapalı bir birim’ olma, dahası gettolaşma tehlikesiyle sürekli sınanan mahalle, nasıl bir yola düşeceğini, nasıl bir hayatı inşa etmek istediğini düşünmek durumundadır. Şehirle irtibatını kesen yahut kendini şehre karşı konumlandıran, şehri ötekileştiren yahut bir başka proje örneği olarak kendini bir siyasal muhalefet ortamı olarak lanse eden mahalle, kısa zamanda daralır, sığlaşır ve gettolaşır; getto ise mahalle değildir zaten.

Mahalle bir hikâye sanatıdır

Şehir ile kendisi arasında dengeli, sahici, sürekli bir bağ kuran mahalle, hem kendisinden hem de şehirden kaynaklanan sorunları daha rahat bir tarzda göğüsleyebilir, böylesi bir tutumla kendini ve şehri daha sağlam temellerle inşa edebilir. Aslî yapısını ve kimliğini şehirle irtibatında bulan mahalle, şehrin koparılamaz bir parça olduğu gibi şehrin var olma koşullarından biridir de. Mahallenin bitimi yahut yıkımı şehrin yıkımı demektir. Mahallenin kendine kapanması, kendi sığ dünyasını yüceleştirmesi de aynı şekilde şehirden kaynağın, gücün, değerin koparılması demektir. Elbette hayatın içinde, hayatın tüm salınımından kendi payını alan şehir gibi mahalle de zamanla dönüşecek, yeni bir biçim ve muhteva ile donanacaktır. Geçmişin mahalle yapısı belki hiçbir zaman aynıyla geleceğin şehrinde ikame olmayacaktır. Ancak her zaman şehir mahalle ile var olacaktır; şehrin etkisi ve katkısı mahalle ile ölçülecektir. İnsan ilişkilerinden adab-ı muaşerete, güvenlikten pek çok toplumsal soruna kadar mahalle merkezli düşünmek, şehrin tamiri açısından vazgeçilmezdir. Bu bakımdan mahalle etkin bir yapı olarak şehre dâhil olmalı, onu kolaçan etmeli, onun gayriinsani ve ahlaki zaaflarını, yönelimlerini, sınırsız arzularını dizginleyebilmelidir. Bunun için etkin bir mahalle bilinci, mahalle teşkilatı, dahası mahalle ruhu şehrin temelinde yer almalıdır. Bireyciliğin, sıradanlığın, ayrışmanın, uzaklaşmanın, kamplaşmanın keskin çarkına teslim edilen ve böylece hissiz, ruhsuz, güçsüz bırakılan bir mahallenin bunu sağlayamayacağı ortadadır.

Mahalle sembolik bir haritadır aynı zamanda; pek çok meselenin karşılığı olan güçlü bir sembol. Mahalle denince akla üşüşen onlarca mesele ve kavram bu sembolün gücünü gösterir. Mahalle böylesine güçlü bir metafordur. Gerçek hayatta olup bitenle ne kadar bağlantılıdır o kavramlar bilinmez ama mahallenin zihinde ve gönülde karşılıkları olduğu bir gerçektir. Mahallenin sembolik haritası, en az fiziki ve toplumsal bir birim olan gerçek mahalle algısı kadar önemli ve işlevseldir. Mahalleyi var eden, hatta onu sürekli hale getiren onun sembolik bir öze sahip olmasıdır. Mahalle gerçek düzlemde yaşadığı gibi ondan daha güçlü bir şekilde sembolik düzlemde yaşamakta ve ilk elden dayanışma, komşuluk, yardımlaşma, cemaat, denetim, ortaklık, benzerlik, yakınlık, sınır gibi kavramları hatırlatmaktadır. Bu sembolik harita belki hikâye kavramında net karşılığını bulmaktadır; mahalle bir hikâye sanatıdır. Hem bir hikâyeye sahip olan, hem de ahalisini bir hikâyeye dâhil eden bir mekândır. William L. Randall’ın etkileyici bir şekilde tespit ettiği gibi, hikâye gerçek hayattan, olaydan, gerçeklerden bütünüyle ayrışmış bir alan değildir; aksine hikâye ile hayat iç içedir, aynı kilimin yani toplumun desenleridir. Mahalle bir hikâyeler ağıdır, ortamıdır, sahnesidir: “Kendimiz ve dünyamız hakkındaki inançlarımızı taşıdığımız, hayatımızın olaylarını sindirerek deneyimlere dönüştürdüğümüz ve varlığımızın verilerinden bir tür düzen kurduğumuz hikâyeler” (Randall, 1999: 80), bizi biz yapmakta, bizi mahalle örgüsüne dâhil etmekte, mahallenin hikâyesi ile bizi buluşturan ana odak olmaktadır.

Hayat bir proje değildir

Mahalle, bir ütopya değildir; onu ütopyalaştırmak, fantezileştirmek doğru değildir. Mahalle, anlamını, önemini, gerçek kişiliğini ütopya olmayışında bulmaktadır. Mahalle, ütopyanın gerçeklikten uzak insan ve hayat tasarımına inat doludizgin gerçek hayatın içinde, hayatın tüm yüzlerine dönük bir yaşama iklimidir. Bir anlamda hayatı kurutan ütopyaya karşı mahalle, hayatı kırık dökük, düşe-kalka, eksik-tam, ki hayat böyledir zaten, yani olduğu gibi taşımaktadır. Birer ütopya kırıntısı olan güvenlikli sitelerin neden tüm ütopik ve iyi niyetli çabalara rağmen mahalle olamadığını, mahalle olamadığı gibi ütopya da olamayışını burada aramak gerekir: Hayat baştan sona, sağdan sola, üstten alta matematiksel, grafiksel, ideolojik, rasyonel hesaplamaların yapılacağı bir tahta olamaz; çünkü hayat bir proje değildir. Hayatın sürprizlerle dolu oluşu, esrarengiz özelliği unutulmamalıdır. Zannımca mahalle burada anıtlaşmaktadır: Mahalle hayata olduğu gibi değer vermekte, onu tüm yönleriyle taşımakta, onu ne bir proje kılıp putlaştırmakta ne de kıymetsizleştirmektedir. Belli kaideler, değerler, inanç ve adab-ı muaşeret çerçevesinde hayatın yolunu açmaktadır. Hayat da burada akıp gitmekten memnun gözükmektedir; kafasında hiçbir formül, proje, tasarım, baskı kâbusları taşımadan.

Mahalle koca bir dünya, hayatın yoğun bir izdüşümüdür. Birbirine geçen onlarca halin, duygunun, düşüncenin, hikâyenin, davranışın dokuduğu çok renkli, katmanlı, karışık, geçişli bir desendir, haritadır. İnsanlar, mekânlar, durumlar, haller, bakışlar, hissiyatlar evreninde oluşan derin, çoğul, engin bir hayat iklimidir. Bu bakımdan mahalle bir çırpıda okunacak, anlaşılacak, yazılacak, söylenecek bir ortam asla değildir; çünkü mahalle bütün bunların hepsi demektir. Bunca aktör, bunca mesele hakkında alelacele, genel geçer, yüzeysel bir şeyler söyleyerek mahalle anlaşılamaz, kalıplara dökülemez. Toplumsal haller ile bireysel bakışların, toplumun hikâyesi ile biricik insanın hikâyesinin kesiştiği ve ayrıştığı bir bağlamda oluşan onca ilişkinin hakkıyla anlaşılması değişik yöntem, bakış ve okumaları gerektirir.

Eski mahalleye ne olmuştur peki? Ondan bir eser kalmış mıdır?

Tıpkı insan ve kent gibi mahalle de dünden bugüne değişim sürecinin muhatabıdır. Toplumsal plandaki bütün değişimlerin yakın bir tanığıdır mahalle. Çünkü insanla, onun tüm halleriyle hemhaldir, onunla doludur. Değişim mahallenin kaderidir. Ama aynı zamanda belli bir geleneğe yaslanmak, bir geleneği var etmek de mahallenin kaderidir. Mahalle değişen ve değişmeyenlerin, biçimsel ve öz anlamda başkalaşanların, zamanın rüzgârında halden hale geçenlerin aynasıdır. Hem değişen hem kendi olan bir aktördür.

Zaman, şehir ve insanı değiştirdiği gibi mahalleyi, mahalle sistemini, mahalle ilişkilerini de değiştirmektedir. Her çağın mahallesi, kendince işlemekte, kendince şehri anlamlandırmaktadır. Zamanla yeni halleri terennüm eden, yeni yüzlere bürünen mahalle, temsil ettiği öz değerler bağlamında sürekliliğini korumaktadır. Halen mahallenin etkin, güçlü, süreğen bir birim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Mahalle şekil ve biçim bakımından değişse de öz itibariyle güçlü bir varlıktır; temsil değeri hep geçerlidir. Ancak, günümüzün mahallesi, elbette eski mahalle değildir, olamaz da. Olması gerekir mi, hatta olması mümkün mü, ayrıca bunları da konuşmakta fayda var. Üzerinden zaman denen esrarengiz akım geçmiştir çünkü. Zaman, tıpkı şehir, mekân ve insanda yaptığını mahallede de gerçekleştirmiş; onu dönüştürmüştür. Mahalle, zaman içinde farklı çizgilere ulaşmıştır. Eski mahalleye ne olmuştur peki? Ondan bir eser kalmış mıdır? Bütünüyle hayattan çekilmiş midir, yoksa kendi ezgisini başka türlü, belki kısılmış sesiyle söylemeyi sürdürmekte midir? Mahalleye yeni zamanlarda neler eklenmiştir? Onu yeni zamanlara taşıyan ilişkiler, biçimler, değerler nasıl bir mahalle portresi meydana getirmiştir? Yeni zamanlarda mahalle nasıl işlemekte veya nasıl gerçek hususiyetlerinden koparılmaktadır?

Mahalle insanla, insan sorunlarıyla dolu bir hayat alanıdır, kendince bir dili, iklimi, havası vardır ve insanların düşünceleri, zihniyeti, değerleri, hayata bakışlarıyla doğrudan ilgilidir. Bugün mahalle kendi insanının zihniyeti, hayata bakışı, hayattan beklediği ile ortadadır. Mahalle zihniyetin resmidir; bugünün mahallesi kendi zihniyet dünyasının mahsulü olacaktır; eski mahalle olmayacaktır, ama sürdürülmesi, muhafaza edilmesi, yaşatılması gereken değerlerin yaşamasına imkân tanıyan bir alandır. Bunu yaşatmak isteyecek irade, siyaset, algı mahalleyi de belirleyecektir. Esas olan bir mahalle kurmak, mahalleyi yaşatmak iradesinin sürekliliğidir. Osmanlı veya Selçuklu mahallesini yeniden ihya etmek yahut olduğu gibi korumak meseleyi başka türlü anlamaktır. Mühim olan mahalle iklimini var eden havanın, ruhun, dilin, değerlerin, tasavvurun varlığıdır. Bunlar ise vardır ve hayattadır. Mahalle, yeni zamanların mühim bir aktörü, dili ve ruhu olarak yaşamayı kendi varlık sebebi saymaktadır. İdealize ve estetize edilmiş bir müze-varlık değil, aksine ideal ve estetik bir varlık olarak yaşamayı öncelemektedir. Esnekliği, hoşgörüsü, naif baskısı, tepkisi, kimi zaman kaskatı durması, kimi zaman kuşatıcı yaklaşması mahallenin hayata, bütün zamanlara, insana has olduğunu gösteren enteresan hallerdir.

Köksal Alver yazdı

https://www.dunyabizim.com

adminadmin