Kültür
Giriş Tarihi : 18-11-2018 11:30   Güncelleme : 18-11-2018 11:30

Manas Destanı’nın Vatanı: Kırgızistan

Manas Destanı’nın Vatanı: Kırgızistan

Asya’nın merkezinde, Manas Destanı’nın doğduğu ülke olan Kırgızistan, 3000 yıllık tarihiyle Türk toplumları içerisinde en köklü geleneğe sahip olanların başında gelir.

Kırgızların tarihleri hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamakla birlikte genel hatlarıyla Asya’nın merkezinde yaşadıkları bilinmektedir. MÖ II. yüzyılda devletleştikleri, ancak fazla sürmeden Hunların idaresine geçtikleri, Hunlar zayıflayınca da Baykal Gölü ile Tibet arasında Hakas Devleti'ni kurdukları bölge hakkındaki kitaplarda belirtilir. MS VI. yüzyılda Göktürk Devleti idaresine girdiler, 758 yılında ise Uygurlar onları hâkimiyetlerine alana kadar ticaret ile uğraştıkları için epeyce zenginleştiler. Ama üzerlerine konan ağır vergilerden kurtulmak için Uygurlara düşman kesildiler ve bulundukları coğrafyanın kuzeyine geçip kendi yönetimlerini kurdular. İslamiyet’in Asya’nın batısından sonra güneyine ve merkezine yayılması henüz VII. yüzyılda başlamış ve yaklaşık üç asır sürmüş, bu dönemde Çinliler de Kırgız devletini idarelerine almak istemişlerdi. Asli vatanlarında huzurları kaçan Kırgızların önemli bir kısmı X. yüzyılın başlarında Çinlilerin bölgedeki istilaları yüzünden yaşadıkları yerleri değiştirdiler. Önceleri Karahanlılara bağlı kaldılarsa da bir müddet sonra Karahitayların idaresine geçtiler.

Asırlar boyunca Uygurlar, Moğollar ve Kalmuklarla mücadelelerle geçen tarihlerine bir müddet sonra Ruslar da dâhil olmaya başladı.  Bölgedeki devlet yöneticilerinden Küçük Orda Hanı Ebuhayr’ın Ruslardan yardım istemesi üzerine bunu fırsat bilen Ruslar 1730 yılında önce Kazakistan’a, ardından Kırgız topraklarına ilerlediler ve işgal ettikleri yerlere soydaşlarını getirip yerleştirmeye başladılar. Bu durum karşısında direnmeleri fayda sağlamadı ve bir kısmı bunlara esir düşerken 1848-1856 yılları arasında istila tüm bölgeye yayılınca bölgedeki Hokand Hanlığına sığınanlar oldu. Hatta burada nüfusun çoğunluğu Kırgız olunca idareyi de ele geçirdiler. Ruslar, bu hanlığı da istila edip yerleştikleri tüm Türk yurtlarını merkezi Taşkent olan Türkistan adlı bir vilayet içinde topladılar. Kırgızlar Rus işgalini istemediler ve daima direnişten geri durmadılar. Ruslar ise bölgede 1876-1917 yılları arasında istila faaliyetlerine ağırlık verdiler. İşgal şiddetlendikçe halktan kendini güvende hissetmeyenler Afganistan ve bugünkü Çin tarafına sığındılar. 1876 yılında başlayan Rus tahakkümü 1991 yılında tam bağımsızlıklarını alana kadar tam 115 yıl birçok direniş ve kanlı şekilde bastırılma ile devam etmiş, Kırgız toplumunun önemli bir kısmı bilinçli bir şekilde yok edilmiştir. 

Cedidcilik hareketi, Tatarlar tarafından Kırgızlar arasında 1905 yılından itibaren yayıldı ve bunun için yeni okullar açıldı. Türk kimliği ile İslamiyet’e bağlılık halk arasında giderek önem kazanmaktaydı. 1916 yılında başlatılan yeni direniş, Ruslar tarafından ağır şekilde bastırıldı. Bolşevik İhtilali sonrası kurdukları şûra düzenleri ile bölgede etkinliklerini sürdürdüler. Bu şûralarda Türklere çok az yer vermeleri, tepkilerine ve Bolşeviklerle de mücadelelerini sürdürmelerine vesile oldu.

1912 yılında Rusların idaresindeki coğrafyalarda yaşayan Müslümanların ibadete açık 26.000 camiinde 45.000 imam görev yapmaktaydı. Bolşeviklerin 1917 yılındaki ihtilali sonrasında Müslüman din görevlilerinin önemli bir kısmı suçlu konumuna düşürülüp ya idam edilmiş ya sürgüne gönderilerek kamplara kapatılmıştı. 1920-1945 yılları arasında hac ibadeti tüm Türkistan’da yasaklanırken, 1920-1958 yılları arasında eski kalıntıları yok etme çalışması ile ne kadar tarihî eser, camii, mescit, medrese varsa büyük bölümü yıkıldı. Sadece Türkistan bölgesinde 14.000 cami, medrese ve mescit varken bunların çoğunluğu yıkılmış ya da depo, ahır, garaj, kulüp veyahut eve dönüştürülmüştür. Öyle ki Kırgızistan genelinde sadece 33 camii yıkımdan kurtulabilmiştir. Dahası ülkenin en önemli ikinci şehri olan Oş’ta mabet, medrese ve türbe tarzında hiçbir tarihî eser bırakılmamıştır. Andican valisi Alimbek Datka (1830 - 1862) tarafından 1841 yılında yaptırılan Akmedrese, inşasının 100. yılı olan 1940 yılında yerle bir edildiği gibi tuğlaları ahır yapımında kullanılmıştı.   

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Türklerin bağımsızlık uğruna verdikleri direnişleri kırmaya kararlıydılar. Onlar da Türkistan Millî Birliğini kurarak Zeki Velidi Togan’ı başlarına geçirdiler. Ruslar bu girişimi bozmanın tek çaresi olarak Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen ve Tacik kimliklerini birbirinden ayrıştırarak Türklerin aralarını açmayı planladı. İleri gelenlerin tavsiyeleri sonuçsuz kaldı ve bu isimler kısa bir müddet içinde parçalanan coğrafyada yeni devlet kimliklerine dönüştürüldü. Kırgızistan adlı ülkeye Evliyaata’nın bir kısmı, Andican’ın önemli bölgeleri, Fergana ve Hokant’taki bazı yerler ile Oş ve Pamir’in kuzeyi verildi. Bişkek merkezli ülkede Sovyetlere bağlı bir hükümet kuruldu ve Kırgızları komünistleştirmek istediler. Halkın arazileri ellerinden alınıp kolhozlara yerleştirme süreci başlatılınca buna direndiler ve bir kısmı bugünkü Çin tarafındaki bölgeye sığındı. 1936 yılında SSCB’nin içinde bir cumhuriyete dönüştürülürken bu gelişmelere direnen idareci ve aydınların önemli bir kısmı idam edildi. İkinci Dünya Savaşı, Kırgızistan topraklarında daha da ağır geçti ve yerel olarak ne değerleri varsa yok edildi. Önde gelen okumuş şahsiyetleri sürgün edildi. Rusça resmî dil ilan edilip herkes bunu öğrenmeye zorlandı ama öğrenenlere devlet kademelerinde iş verilmedi.

15 Aralık 1990’da bağımsızlık süreci başladı ve 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını kazandı. Kırgızistan Cumhuriyeti oldu ve önce Rus işgalini başlatan General Frunze’nin adı verilen başkent Bişkek daha sonra bu adına kavuştu. Bağımsızlıkla ilk devlet başkanı fizik bilgini Askar Akayev oldu ve 2005 yılına kadar bu görevde kaldıktan sonra Beyaz Rusya’ya kaçmak zorunda kaldı. Yerine sırasıyla Kumanbek Bakiyev (2005-2010), geçici başkan olarak Rosa Otunbayeva (2010-2011), Almazbek Atambayev (2011-2017) ve 2017’de seçilen Sooronbayev Ceenbekov geçti ve hâlen görevini yürütmektedir. 

Halkın büyük bir çoğunluğu Müslüman olup sadece Ruslar Hristiyan’dır. 1924 yılında Kırgızca, Arap harfleri ile yazılmaya başlandıysa da 1928’de Latin alfabesine, 1941’de de Kiril alfabesine geçilmesinin ardından 1991’de Kırgızca resmî dil olana kadar Rusça tek başına zor kullanarak öğretilmişti. Halkın %70’i bu dili konuşma dili olarak kullandıysa da bağımsızlık sonrası artık bu dilin yerine kendi dillerini her alanda kullanmaya özen gösterdi. 

İslamiyet

Daha önceleri Şaman inancına sahip iken İslamiyet’in MS VII. yüzyılda Kırgızların bulunduğu coğrafyaya yayılmaya başlaması ile bu dinle çok erken dönemde tanıştılar. İlk defa 643 yılında Müslüman Araplar, Muhammed b. Cerir komutasında yaklaşık üç bin kişilik orduyla Amu Derya Nehri'ni geçerek Fergana’ya yaklaşmışlarsa da çıkan savaşlarda çoğu şehit olmuştu. İkinci hamleleri Ubeydullah b. Ziyad komutasında 25 bin kişilik bir ordu gönderildi ve bu dönemde Türklerden İslam’ı kabul edenler vardı. Öyle ki önceleri esir edilen bu kişiler, Emevi hanedanlığı döneminde saray muhafızlığı yaptılar. Amu Derya Nehri'nin doğusunda 681-683 yıllarında ilk defa kışlayan Müslüman komutan Selim b. Ziyad’dır. Batı Türkistan’ın Müslümanlar tarafından fethi 704-715 yılları arasında Kuteybe b. Müslim’in bölge valiliği dönemine rastlar. Onun vefatından sonra yerine geçenler fazla başarılı olamadılar. Emevi halifeleri içerisinde Ömer b. Abdülaziz’in üç yıllık iktidarı ile İslamiyet tüm bölgede daha rahat yayıldı. Bölgenin İslamlaşması için ilk defa 727’de Tebliğ Teşkilatı kuran Eşras b. Abdullah es-Sülemî oldu. Yine 738-748 yılları arasında Türkistan bölgesinde valilik yapan Nasr b. Seyyar da Kuteybe b. Müslim gibi başarılı oldu.  Onun yerine geçen Ebu Müslim ise burada iktidarın Emevilerden Abbasilere geçmesini sağladı. Çinliler bu dönem yaşanan karışıklıkları fırsat bilerek bölgeye saldırıya geçince Ziyad b. Salih komutasındaki Müslüman orduları 751 yılı Temmuz ayında Talas Savaşı'nda onları yendiler. Türkler bu savaşla kimle beraber olacaklarına karar verdiler ve Pamir Dağları ile Tanrı Dağlarına kadar olan bölgelerin idaresi Müslüman Arapların eline geçti. Ebu Müslim’in buradaki başarıları Abbasi halifesi tarafından kıskanılarak Ebu Müslim Bağdat’a çağırıldı ve orada 754’te öldürüldü. Türklerin bölgeleri iki asır kadar Horasan valileri tarafından yarı özerk olarak yönetildi. Bu dönemde yerli ahali arasında Samanoğulları adıyla bir idare oluştu ve 874-899 yılları arasında 25 yıl süren yarı müstakil bir devletleri oldu. Bunların Türk ve İran’dan gelen Farisi Müslümanlar olduğu konusu tam olarak bilinmemekle birlikte devleti yönetenlerin çoğu Türk asıllı idi. Bu dönemde İslamlaşma Türkler arasında çok arttı. Türk hakanlar Karahanlı Devleti'nin kurulmasıyla bölgedeki bu ilk Müslüman devletinin idaresine girdiler. Satuk Buğra Han Müslüman olup Abdülkerim adını aldı ve 955 yılında ölene dek Kaşgar’a kadar tüm çevreyi Müslümanlaştırdı. İçlerinden Fergana Vadisi ve Karahanlı hâkimiyetindekiler ilk dönemden itibaren bu dinle müşerref oldular. Fakat bu toplumun tamamının İslamlaşmasının 17. yüzyıla kadar devam ettiği kitaplarda yer almaktadır. Bunun sebebi Kırgızların bir yerde ikamet etmemeleri, geniş bir coğrafyada yayılmış şekilde yaşamalarıdır.

Kültür ve edebiyat

Türk destan geleneğinin en güzel örnekleri arasında yer alan Manas, Türkistan’ın farklı bölgelerinde yaşayan Müslüman Kırgızlar ile başka inançtaki toplumlar arasındaki mücadeleyi anlatan millî destanlarıdır. Halkın manevi değerlerini ve toplumsal hayatını anlatır. Âdeta onların geçmişte millet olarak yaşadıklarının bir özetidir. Müslüman Türklerin ilk sözlü destanı olması yanında eski değerlerin de izlerini taşıyan Asya’nın merkezinde oluşan ortak kültür eseridir. Kırgız edebiyatının 20. yüzyılda da öncüleri yetişmiş ve bunlar arasında Kılıç Mamurkan, Esenkali Arabay, Osman Saduk, Manup Sabdan, Sadık Karaç, Kasım Tınıstan ve Cengiz Aytmatov gibi önemli isimler yer almıştır. Kırgızca bugün Kırgızistan’da yoğun olarak konuşulurken komşu ülkelerden Kazakistan, Çin işgalindeki Doğu Türkistan, Tacikistan ve Özbekistan’da da on binlerce kişinin anadilidir. Kuzeybatı Türk dillerinden sayılır ve hepsine Kıpçak dilleri denilmektedir. Kazak, Karakalpak ve Nogay dilleri ile birbirlerine yakındır. Ural dil ailesine yakınlaşmış Yenisey Kırgızcası ile karıştırmamak gerekir. Kırgız kültüründe kurt cesareti ve kahramanlığı temsil eder ve özellikle Kök Börü millî oyunlardan birinin adıdır.

Prof. Dr. Ahmet Kavas / Diyanet Dergisi

adminadmin