Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 16-01-2018 16:35   Güncelleme : 16-01-2018 16:35

Mars'ta Su Bulan Ahmak taifesi

Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar. En'am 116 / Onların her vadide koştuklarını (duruma göre yön değiştirdiklerini) görmez misin? Şuarâ 225

Mars'ta Su Bulan Ahmak taifesi

Akıl yürütmenin, düşünmenin temel kuralları var. Yürümenin, yemek yemenin, tuvalete çıkmanın temel kuralları olduğu gibi. Günlük hayatta, ortalama insan bu temel kuralları gerçekten çok bilmiyor ve uygulamıyor. Çok basit ihtiyaçları karşılamak için gerektiği kadar aklı yürütüyor; ama daha fazlası, daha karmaşık mevzular, kurgu, tasarım, analiz isteyen hususlarda maalesef "söz meclisten dışarı" saçmalıyor. “Osmanlı ehemle mühimi ayıramayana adam gözüyle bakmazdı” derler. Akıl yürütme, iyi ile kötüyü ayırmak dâhil hayati pek çok konuda en önemli "şey"dir. Bilinen pek çok şeyden çok daha önemli bir şeydir.

Aristo denen gâvur, ta milattan önce 4. yüzyılda, yani neredeyse 24 yüzyıl önce – ki yaklaşık iki bin dört yüz yıl yapar - mantık denilen disiplinin temel ilkelerini tespit etmiş ve onun bu ilkeleriyle akıl yürütülüyor, iş yapılıyor, planlar tasarlanıyor. Bu ilkelere uyularak çalışan makineler, yürüyen sistemler inşa ediliyor. Mantık denen ilmin ilkeleri, o ilkeleri ilk olarak Aristo tespit ettiği için var değil; yani bu ilkeleri tespit eden bir Müslüman da olsaydı, yine var olacaklardı! Çünkü bu disiplinin izah ettiği ilimler evrensel. Mantık kuralları ilahî nizamda evrenin her noktasında geçerli olduğu bilinen kurallar. (Bunu izah etmek zorunda kalmak beni utandırıyor!)

Niye işe Müslümanlığı karıştırıyorum? Çünkü bu topraklarda Aristo'dan tam yirmidört yüzyıl sonra adının başında "hoca" sıfatı olan biri çıkıp, "Aristo'yu üniversitelerden çıkarın" diyebildi. Mantığın, adetullah da denilen "eşya"nın yürüme ilkelerinin bir kısmından ibaret olduğundan habersiz bu gariban ve benzerleri, ilmen itibar sahibi olmaya devam ettikçe daha gâvurlardan yiyecek çok dayağımız var demektir. Bir ülkenin yükseköğrenim kurumlarından mantık gibi en temel akıl yürütme disiplininin çıkarılmasını isteyebilmek cahil cesaretinden de fazlasını gerektirir. Bir boşluk lazımdır; bir varlığın var oluşundan haberdar olmamak gerektirir. Akıl yürütmek kolaydır, akıldan kopmak ekstra gayret gerektirir. Ve sanırım biraz da benzer kalabalıkların çiğ desteğini.

Çünkü eyyamullahtan öylelerine rast geldik ki hakikat kalabalığın onayıyla ifade edilir bir şey sanılıyor. Oysa inandığımız Allah'ın bütün insanlığın dikkatine indirilen kitabında çokluk ile karmaşa, doğruyu bulamamak, yolunu şaşırmak genelde beraber anılır. Çok avamca bir deyimle de "nerede çokluk, orada ...." Hakikat işimize gelmediğinde eğip bükebileceğimiz bir şey değildir.

Ortalama aklın çok üstünde âlimlere ihtiyacımız var. Halkın çocuğu olan ama halkın esir kaldığı alt-kültürün çok üstünde bir idrakle, soyutlama yeteneği ve sarsılmaz gayretle çalışabilen isimlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Âlim denince Arapça gramer, ezberden hafız adamlardan çok matematikçilerin, fizikçilerin, daha yeni oluşmakta olan pek çok karmaşık bilimsel disiplinin mükemmel ve muhteşem âlimlerinin anlaşılmasına ihtiyacımız var. Bu hususta ne açıdan ve niçin haklı olduğumuza dair argümanları ortaya koymanın belli bir hadden sonra hiçbir işe yaradığına inanmıyorum. Ehli zaten anlayacaktır. İzah ve ispattan vareste gerçekleri kör gözüm parmağına söyleyip söyleyip kendimi de muhataplarımı da yormak istemiyorum. Dolaylı akıl yürütmeler bile şu anlattığım bahiste vaziyetin içler acısı ve hiç iç açıcı olmadığını anlamaya ehli açısından yeter de artar bile.

Kuran'da pek çok yerde yıldızlar, semalar, gök cisimleri bahsi geçer. Bazı sûrelerin adı aydır, güneştir, yıldız adıdır. Bakın şu perişan coğrafyamıza, hangi ortamda basit bir ezber meselesi kadar bir astronomi konusu ciddiye alınır? Bırakın ciddiye alınmayı, bahsi bile geçmez. Senin, Allah'ın seninle konuştuğu bir kitabın olacak, bu kitapta göklerden, yıldızlar, yörüngelerden bahsedilecek, sen "Dünyada göklerle ilgili hangi ilimler varsa, astronomi başta, en büyük bilim adamlarını biz yetiştireceğiz. Bu konudaki en büyük eğitim ve icra kurumlarını biz inşa edeceğiz." demeyeceksin. Çeşme yaptırmak; yörünge nedir düşünmek, araştırmak, ilmini tespit etmekten daha önemli sayılıyor. Niçin? Çünkü çeşme gözle görülebilir, ondan akan su elle dokunulabilir bir şeydir. Yörüngeyi görmek içinse soyutlama  yeteneği, matematik, biraz kafayı yormak gerekir.

Bir de "ve min rıbâti el hayli" mevzuu var ki, onu çoklarının anladığını da hiç sanmıyorum. Biz, "savaş için besili atlar beslemek"ten matematik ve mantık eğitimini ilkokula kadar en ciddi, en kaliteli biçimde indirmeyi anlıyoruz. Çünkü bugünün "besili atları" şimdilik "radara yakalanmayan uçaklar", yakın bir gelecekte kim bilir hangi türden teknolojiler olacak. Bizim Müslümanlık anlayışımız budur. Omuzlar birbirine sıkı sıkıya kenetli, aynen sahabedeki gibi sosyal dayanışma had safhada, bir şahıs etrafında değil, her biri yıldızlar hükmü ve seviyesinde isimlerle mazlum dünyanın sesi, gücü olan, varlığın hesabını Allah'a vermekle yükümlü olduğuna inanan, başka da kimseye karşı bir hesap kaygısı gütmeyen, bir sıradan olmayan, asil insanlar yürüyüşünden bahsediyoruz.

İklimin genel durumu ciddiyetsizlik, çapsızlık, almazlıkla izah edilebilir. Koyu bir cahillik ve bu cahilliğin dağılmasına müsaade etmeyen bir "çokların dinine tapma hali"ne işaret eden bu vaziyet, ehlinin tedbir almasını gerektiriyor. Hem bu almazlardan uzak durulmalı, hem de çokça çalışılmalı. Sünnet yanlış yapana benzememektir. Bu cahil kafa ne yapıyorsa bizi ilgilendirmiyor. Biz işimize bakacağız.

 İhtiyaçları zaruretler tayin eder. NASA denilince "Mars'ta su arayan bir grup ahmak"tan bahsediliyor zanneden muhteremlerin ellerini öpelim, en rahat köşelerde istirahatlerine Rabbimizin imkân vermesini dileyelim.

Görünen köy kılavuz istemez. Vaziyet ortadadır. Akıl yürütme ilkeleri; ortak iş yapabilmek, yarı yolda bozuşmamak, birbirini satmamak için şart. Şahısların duygu durum bozukluklarından, yaygın cehaletten etkilenme hallerinden bağımsız yazılı, yazısız kurallara inanmaları, olaylara soyutlama yetenekleriyle bakarak adalet fikrini, nizam arayışını, inşa kastını günlük hayatın bir gerçeği haline getirmeleri şart. Ne için şart? Kayıp güzel günleri tekrar yakalayabilmek için şart. Dünyanın en üstün üretim ve işletim düzenlerini kurabilecek sosyal bir altyapı için bu sosyal altyapının temel direği olacak asil sınıf elzem. Yığınların bazen dominant liderler sayesinde biraz mesafe katedebildiği görülmüşse de, uzun soluklu işlerde, uzun vadelerde lidersiz kaldıklarında  da düşmanların yönlendirdiği ilk uçuruma birbiri peşi sıra sorgulamadan, itiraz etmeden atladıkları, tarihin sıradan ve her zaman tekrar eden gerçeğidir.

Paslanmaz çelik gibi bükülmez gerçekler de var. Buradan biraz ilerde ölüm vadileri, vadilerin sonundaki ezeli ve ebedi gümrük kapılarında hesap turnikeleri hepimizi bekliyor olacak. Akıl yürütebiliyorsanız, sıratta da yürüyebiliyorsunuz. Ben Rasulullah'ın kuzeni İbn-i Abbas'ın yalancısıyım. O diyor ki, "Akıldan nasibi olmayan kişi, dünya işlerinin nasıl çevrildiğini bilmez. Bu kişi din alanına geçtiğinde, bu aklıyla geçiş yapar. Dünya hakkındaki cehaleti miktarınca ahiret hakkındaki cehaleti daha fazla olur.”

Ahmet Kubilay

adminadmin