Türkiye
Giriş Tarihi : 12-05-2013 11:00   Güncelleme : 12-05-2013 11:00

MARX VE ENGELS MEKTUPLARINDA ARAPLAR VE İSLAM

Bu mektupların, yakın tarihimizin ünlü bir kalemi tarafından Türkçe’ye aktarıldığına daha önce işaret ve bu isim üzerindeki kuşku perdesinin aralanması için meraklılarının hareket etmelerine bile gerek olmadığını îma etmiştim.

MARX VE ENGELS MEKTUPLARINDA ARAPLAR VE İSLAM
Engels, Karl Marx’a yazdığı Mayıs 1853 tarihli mektubunda şöyle der:
Sana bahsetmiş olduğum Arap kitabeleri hakkındaki eseri dün okudum. (...) Bundan çıkan netice şu: Yahudiler de ziraat ve sâire gibi mahallî şartlarla diğer kabilelerden farklılaşan bir bedevî aşiretidir. (...) Daha evvelce bahsi geçen büyük Arab istilâsına gelince, bedeviler de —tıpkı Moğollar gibi— periyodik istilâlar yapmışlardır. (...) İslâm istilâsı böylece mümeyyiz vasıflarından büyük bir kısmını kaybetmiş oluyor.

Yerleşmiş bulundukları ülkelerde (Kuzey-Batı) Arabların da —Mısırlılar ve Asurîler kadar— medenî bir kavim oldukları anlaşılıyor. Abideleri bu hakikatin delilleridir. Din masalına gelince, hâlâ eski Arap milletine has geleneğin, yani —Amerika yerlileri gibi— monoteizm ananesinin tesiri altında bulunan (İbranî ananesi bunun ancak ehemmiyetsiz bir cüzüdür) kuzey ülkesindeki eski kitabelerden anlaşılıyor ki Muhammed’in yarattığı din inkilâbı da —hakikatte her dinî hareket gibi— eski dine, saf dine dönüş iddiası taşıyan bir reaksiyondan ibarettir.

Şimdi, yahudilerin mukaddes farzolunan kitaplarının —netice itibariyle— Arab kabilelerine ait eski dinî ananelerin tescilinden başka bir şey olmadığını kat’î bir vuzuhla görüyorum. Yahudiler kendileriyle aynı asıldan gelme bu göçebe komşularından çabuk ayrıldıkları için bu ananeler de bazı tadilâta uğramıştır. Bu farklı inkişaf, Filistin, Arablarla meskun kısmının, bedevîler diyarı olan çölle sınırlanmış bulunması hâdisesiyle de izah edilebilir. Fakat gerek eski Arab kitabe ve ananeleri ile Kur’an, gerekse bütün şecerelerin bu zaviyeden bakılınca kolaylıkla aydınlanışı, asıl temelin Arablara ait olduğunu, daha doğrusu —bizdeki Edda’lar ve Almanların kahramanlık efsanesi gibi— umumiyetle semitik bir mahiyet taşıdığını isbat etmektedir.

Marx da 2 Haziran 1853 tarihli cevabî mektubunda Engels’e şöyle yazıyor:
 
Mektubunun İbranilere ve Arablara aid kısmını pek enteresan buldum.
 
1) Zaten tarihî devirden itibaren bütün Şark kavimlerinin, bir kısmının temelli olarak yerleşmesiyle diğer kısmın göçebeliğe devam edişi arasında umumî bir münasebet bulunduğunu isbat etmek mümkündür.
 
 
2) Muhammed zamanında Avrupa’dan Asya’ya giden ticaret yolu esaslı bir tahavvüle uğramış ve Hindistan’la geniş mikyasta ticaret yapan Arabistan şehirlerinin ticarî bakımdan inhitata uğraması bu tahavvül üzerinde şüphesiz ki müessir olmuştur.

3) Din bahsine gelince, mesele, halli kolay olan, şöyle umumî bir sualin çerçevesine sokulabilir: Şark tarihi neden bir dinler tarihi şeklinde görünmektedir?
 
(...) Bernier, haklı olarak, Şark’taki (o, Şark derken Türkiye, İran ve Hindistan’dan bahsetmektedir) bütün hâdiselerin esaslı âmillerini şahsî toprak mülkiyetinin mevcut olmayışı keyfiyetinde bulmaktadır. İşte Şark’ın, hatta Şark cennetinin hakikî anahtarı!

 Engels, 6 Haziran 1853 tarihli ikinci mektubunda konuyu sürdürüyor:
Bu tahrib ise ancak Habeş istilâsıyla kabil-i izahtır. Habeşlerin nihaî surette tardı, Muhammed’den 40 sene evvel vukûbuldu, ve bu, uyanmakta olan ve fazla olarak tâ şimalden gelip Medine’ye kadar dayanan İran istilâlarının kamçıladığı Arap millî duygusunun ilk hamlesi oldu.

Muhammed’in tarihine gelince, onunla bugünlerde tekrar meşgul olacağım.
Şimdilik bana öyle geliyor ki bu inkılâb, şehirlere yerleşen, fakat her itibarla, hatta din bakımından bile inhitata yüz tutan (zira inhilâl etmek üzere bulunan millî ibadet şekilleri, keza inhilâl etmiş Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın halitasından ibaretti) fellahlara karşı bedevîlerin yaptığı bir aksülamel mahiyetini taşımaktadır.

Bu mektupların, yakın tarihimizin ünlü bir kalemi tarafından Türkçe’ye aktarıldığına daha önce işaret ve bu isim üzerindeki kuşku perdesinin aralanması için meraklılarının hareket etmelerine bile gerek olmadığını îma etmiştim.
 
Tekrarlıyorum:

Bence, kımıldasalar kâfi. 
 
NOT: Bu makaleleri yayımladıktan tam yedi yıl sonra, bugün, bu mektupların 1948'de Fransızca'dan Türkçe'ye genç Cemil Meriç tarafından tercüme edilmiş olduğunu açıklamanın bu ülkede bir anlamı var mı?
 
Sanmıyorum.
 
Marx-Engels mektuplaşmalarının hâlâ yayımlanmamış olduğu düşünülecek olursa, bu durumu, niçin ideolojik katılığın bir çırpıda kültür-karşıtlığına dönüşmesiyle izah etmeyelim?
 
Kaynak: Dücane Cündioğlu arşivi
adminadmin