Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 17-12-2016 09:08   Güncelleme : 17-12-2016 09:08

mehdi inkâr edilemeyecek hakikattir

F. Gülen denilen fitne ve bozguncuların reisi, fenalıklarına halen devam ediyor. ABD ve Siyonist menfaatleri için elinden geleni ardına koymuyor.

mehdi inkâr edilemeyecek hakikattir

Süfyaniyetin 4. Rüknü olan bu şahsın büyülediği zavallı insanlar ise bazen bilerek bazen bilmeden Gülen’in fenalıklarına alet olmaktan çekinmiyorlar.

Kötü emsal olmaz, yüz yıldan beri hocaya, hacıya, tekkeye, medreseye saldırmayı varoluşunun gereği görenler, “cemaat” adını kullanan bu Gülen fitne yapılanmasından hareketle bütün cemaatlere ve tasavvuf ehline saldırmaya devam ediyorlar.

FETÖ bir cemaatti, yarın diğer cemaatler de aynı kalkışmayı yapabilir.” diyen zavallıların nihaî amacı ise, “Bütün Müslümanlardan FETÖ benzeri hıyanet beklenir” diyerek zaten parçalanmış ve ittihattan uzaklaşmış İslam âlemine yeni bir darbe vurmaktır.

Son zamanlarda “mesiyanik düşünceler” diyerek hazreti İsa’nın nüzulü, mehdi, deccal gibi âhirzamanda zuhur edeceği ifade edilen hadis-i şerifleri inkâr modası başladı. Bilen-bilmeyen, boyuna posuna ilmine ve kisvesine bakmadan ahkâm kesiyor. Bunları hizaya getirmesi gereken ehlisünnet âlimleri ise nedense utangaç ve sıkılmış bir pozisyon almışlardır. O halde bu fitnecilere haddini bildirmek gerekiyor. Meseleye  “Mehdilik” kavramından başlayalım.

Fitnecilerin en açık vasıfları; “şüphe ve vesveseyi doğuran İslam’ın temel esaslarının bozulduğuna” dair sözlerdir. İslam diye “uydurulan bir dine” göre yaşadığımızı utanmadan söylüyorlar. Hâlbuki İslam’ın en büyük delilleri olan Kuran’ın bir harfi dahi değiştirilmemiştir. Kuran’dan sonra en önemli kaynağımız hadisler rivayet edenlerin isimleri ile birlikte sapasağlam günümüze ulaşmıştır.

İcmayı ümmet ve kıyas-ı fukaha konusunda itibarlı İslam alimlerinin eserleri meydandadır. İsteyen okuyup istifade edebilir. Bu konuda en önemli hazinelerden bir tanesi Risale-i Nur külliyatıdır ki Bediüzzaman’dan bize kalmış çok değerli bir mirastır.

Allah’ın emri olan namaz konusunda fitne ehlinin ciddiye alınacak sözü yoktur. Hatta namazın farz olmadığını söyleyecek kadar sapıtan ilahiyat fakültesi dekanlarına dahi rastlanmıştır. Dini pek çok meselenin “hurafe” olduğuna inandırmak için Siyonist medya desteği ile eğitim kurumlarını perişan etmişlerdir.

Amaç şudur Müslümanlar her tartışmada kendilerine çıkış yolu gösteren İslami delillere iltifat etmeyecek, bilakis hiçbir şeyden olmadığı kadar ondan şüphe duyacaktır. Tuh bunların aklına…

Tescilli hainlerden bazıları Mehdilik tartışmalarını sürekli gündemde tutarak, konuyu Müslümanların İslam’dan kopuşuna vasıta yapma peşindedirler. Mehdilikle alakalı olarak şunu söylerler; “Mehdî, sosyo-kültürel bağlamda uydurulan, renkli ve canlı süsleriyle birtakım maceraların, dünyevî ve siyasî emel sahiplerinin ve çaresiz kitlelerin alaka merkezi olan bir teselli vasıtasıdır”. Bazen de mitolojiden örnek vererek kurtarıcıların antik çağdan beri uydurulduğunu söylerler.

Bu zavallılar Müslümanların 1500 yıldan beri günde 5 vakit namazda okudukları duaları bilmiyorlar belli ki. Yahu “Allahümme salli ve barik” duaları ile Allah’a yalvaran Müslümanlar, Şanlı Resul’ün (asm) neslinden Müslümanlara önderlik edecek zatları daima yapıyorlar. Bu kadar çok tekrarlanan makbul bir duanın reddedilmesi el-Mucib olan yani dualara karşılık veren Rabbimize karşı nasıl söylenebilir ki?

Mehdi anlayışı Yahudilik, Hristiyanlık ve Manihaizm gibi dinlere ait bir inanç olduğunu söyleyerek hadisleri inkâr etmek akıllı bir insanın işi olabilir mi? Sahte mehdilerin müfsid faaliyetlerini ön plana çıkaran bazı fitneciler; Mehdi anlayışının İslam’da olmadığına gerekçe yapmaktadırlar. Mehdilik anlayışının Müslümanları İslamiyet için çalışmaktan mahrum bırakacağını da iddia eden diğer bir kısmı ise bu düşüncenin Ehl-i Sünnet’e Şia’dan intikal ettiğini söylemektedirler. Bunlara verilecek cevap basittir zira Müslümanlar hiçbir zaman Allah’ın rahmet ve inayetinden ellerini geri çevirmemesi gerektiği söylenebilir. “La taknetü min Rahmetillah-Benim rahmetimden ümidinizi kaybetmeyin” ayeti Müslümanların yapması gereken İlahi bir emirdir.

Allah tarafından hidayete erdirilmiş kişi manasına gelen Mehdi’nin, “Hâdî” şeklindeki ism-i Fâil kalıbının anlamı ise “yol gösteren kişi” demektir. Kur’an-ı Kerîm’de aynı kökten gelen pek çok kelime geçmesine rağmen “Mehdî” zikredilmez. Bununla birlikte Peygamber Efendimiz Hz. Ali’yi “Hadî (Hidayete vesile olan) sıfatlarıyla övmüştür. Hz. Muaviye için de, “Ya Rabbi! Onu doğru yola ulaştıranlardan (Mehdî) kıl. Onunla insanları doğru yola ilet!” buyurmuştur. Istılahi manada, Mehdilikle alakalı pek çok rivayet vardır.

Oryantalistlerin ve onlardan etkilenen yazarların başka dinlerden ya da Şia’dan Ehl-i Sünnet’e geçtiğini iddia ettikleri Mehdi’nin zuhuru noktasında ulemanın icması vardır. Buna göre âhir zamanda Allah Resulü (asm)  “bir zatın çıkacağını, Müslümanların ona tabi olacağını ve O zatın İslâm’ı ve Müslümanları zafere taşıyacağını, küfrün belini kıracağını ve adaleti hakim kılacağını” müjdelemiştir.

Mevzuyla alakalı hadisler manevi tevatür derecesindedir. Suyûtî, bunların 40’tan fazla olduğunu söylemektedir. Mehdi’nin zuhuruyla alakalı hadîs rivayet eden sahabe sayısı ise 30’dan fazladır. Bunlar arasında Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib, Talha b. Übeydullah, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ud gibi sahabiler de yer almaktadır. Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mace, en-Nesâî, Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân, Hâkim, Taberânî gibi büyük hadis imamları da bu rivayetleri eserlerine almışlardır.

Malum hadislerin bir kısmı sahih, bir kısmı hasen, bir kısmı da zayıftır. Mehdi ile alakalı rivayetlerin tamamının zayıf olduğunu söyleyen İbn Haldun’un yanılmış olduğunu ve cumhura muhalefet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira bir fikre davet cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir yani ilim adamlarının çoğunluğunun kabul etmesini gerektirir ve zorunlu kılar.

Otuz küsur sahabenin rivayet ettiği hadisleri kitaplarına alan büyük hadis imamları ve onlardan hareketle Mehdi’nin zuhurunu söyleyen ulemanın karşısında yer alanlar bunu çürütecek delil ortaya koyamamışlardır. Makalelerinde zayıf hadisleri öne sürerek sanki mevzuyla alakalı hadisler bu kadarmış gibi bir algı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böylece Mehdî hakikatini inkâr etme konusunda insanları aldatacaklarını zannetmişlerdir. İnsanlar böyle ahmaklara inanır mı?

Hadislerde geçtiği üzere Mehdi’nin özellikleri şu şekilde rivayet edilmiştir (Burada sadece 5 tanesine yer verilmiştir):

  1. “Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaide, hadisinde şöyle dedi: Allah o günü uzatır da- (Sonra bütün raviler ittifak ettiler.) o günde benden veya Ehl-i Beyti’mden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan birini gönderir.”( Ebû Davûd: H. No: 4276)
  2. “Yeryüzü zulüm ve düşmanlıkla dolmadan kıyamet kopmaz. Sonra benim ailemden biri çıkar, yeryüzünü zulüm ve düşmanlıkla dolduğu gibi adaletle ve hakkaniyetle doldurur.”( Ahmed, Müsned, H. No: 11331)
  3. “Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa Allah Azze ve Celle benim Ehl-i Beyt’imden bir adam gönderecek, o da dünyayı daha önce zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır.”( İbn Mâce, Fiten 34)
  4. “Mehdî benim neslimdendir. O açık alınlı ve burnunun ortası kemerli olacaktır. Yeryüzünü zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracak ve yedi yıl hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvud, H. No: 4279)
  5. “Mehdî benim ailemden, Fatıma’nın neslinden olacaktır.” ( Tirmizî, H. No: 2230)

Bu konuda İslam âlimlerinin görüşleri çok açıktır. Şüphe ve vesveseyi ortadan kaldıracak niteliktedir. Bediüzzaman, Süfyan-ı Sevrî, Berbehârî, Ahmed el-Bustî, Ebû Süleyman el-Hattabî, Beyhakî, Ebû Bekir b ‘Arabî, Kadı Iyaz, Suheylî, Kurtubî, Kastallanî, Zehebî, Şâtibî, Sehâvî, Suyûtî, İbn Hacer Heytemî başta olmak üzere ulemanın cumhuru da bu hadislerle eser yazmış ve Mehdi’nin zuhur edeceğini söylemişlerdir.

Bediüzzaman Said Nursi, Japonların İslam ulemasından sordukları suallerine cevap olarak bu ahir zaman alametlerinden bahsetmiş ve müstakil eser olarak neşretmiştir. Şualar isimli kitabının 5. Kısmında buna yer vermiştir.

İbn Hacer, Beyhakî ’den, Mehdi’nin zuhuruyla alakalı hadislerin isnad cihetiyle son derece sahih olduklarını, Berbeharî de Şerhu’s-Sünne’sinde, Hz. İsa’nın inip Deccâl’ı öldüreceği ve Mehdi’nin arkasında namaz kılacağını zikreder.

Kuran’da Allah Resûlü’ne (asm) itaati emreden ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğunu bildiren ihtilaf anında Allah’a/Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat yolunu gösteren ayetler bulunmaktadır.

 “Allah Resulü (asm) size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan da uzak durun.” Ayeti gereğince Mehdi’nin de dolaylı yoldan Kur’an’da yer aldığı söylenebilir. Buna göre sahih olarak rivayet edilen her hadisi tasdik etmek, Kur’an-ı Kerîm’e ittiba etmek gibidir. Mehdi’nin zuhuruyla alakalı sahih hadisler de Kur’an’ın kendisine uyulmasını emrettiği Peygamberimizin (asm) sözleridir.

Yine Kuran’da çok ayet mehdi ile alakalıdır. Çünkü ayetlerin zahir manasından başka dalları budakları nev’inden işari manaları da vardır. Her asırda her toplumda ayetlerin işaret ettiği olaylar tahakkuk etmektedir. Olaylar zuhur ettikçe ayetlerin hikmetini bir parça anlayabiliyoruz, vesselam…

Vehbi KARA

 
adminadmin