Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 19-08-2018 08:22   Güncelleme : 19-08-2018 08:22

Memurun şairliği, şairin memurluğu!

Matematik dersinde, sıra altında hikâye kitabı okuyan öğrenciler, öğretmenlerine yakalandıkları takdirde, kulaklarından tutulduğu gibi sınıftan dışarı atılırlardı.

Memurun şairliği, şairin memurluğu!

Neden atılırlardı,

Okumak kötü bir şey miydi ki?

Değildi, lakin ders dışı bir işle ilgilenmek hem dersin insicamını bozuyor, hem de asıl vazifesi matematik öğrenmek olan öğrenci için ahlaki zafiyet oluşturuyordu.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak, mesaisinin tamamını devlete hasretmek kaydıyla maaş alan, bu imkânla bir yazar ya da bir şair hayatı idame ettirmekten daha fazla müşteri temsilcisi gibi, giyim, mekân ve zihin konforundan taviz vermeyen sözde kalem erbabımız bu durumlarının muhasebesini neden yapmazlar?

Maaşa bağlandıkları vazifeleri ve memuriyetleri gerek kültür ve gerekse eğitim sahalarında araştırma, inceleme yapmak olup da bu araştırma ve incelemeleri memuru oldukları kurum tarafından kendi isimleriyle yayınlananlar müstesna olmak üzere, devletin maaşı ve devletin vaktiyle kendi adlarına kitaplar yazıp yayınlayan sözde edebiyatçılarımız getirsinler ‘ürünlerini’ devlete teslim etsinler.

Devlet memurluğu kabul edilmiş olmakla bedeli en başından ödenmiş olmuyor mu bu çalışmaların?

Çay, kahve, duman ve efkârın eksik olmadığı, o gün yapılacak işlerin evrakları yığılı masa başında, bir denemenin, bir öykünün, karşılığı pek tabi ki nakdi olarak ayrıca alınacak bir gazete makalesinin, bir dergi soruşturmasının peşine düşmüş ve bir şiir mazmununun içine gömülmüş sözde yazar ve şairlerimiz, Hz Ömer’in ‘devlet işlerinde ayrı, şahsi işi için ayrı kandil’ kemâliyetinden ne kadar da uzak yaşıyorlar.

Fark edemiyorlar ki, bu ahlaki zafiyeti, bu maddi ve manevi konforu en başta kökü ‘edeb’ olan edebiyat sanatı kabul etmez.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

adminadmin